Koronavirüs aşısı kararını vermek için bir sürü insan internet ortamında araştırma yapıyor.
Türkiye’den bir doktor 10 Mart’ta attığı tweet’te ABD’de yapılan Pfizer-BioNTech aşılarının yan etkileri arasında ölüm yazdığını iddia etmiş. O doktorun hesabına dün baktım, o “ölüm” mesajını silmiş ama insanları hâlâ etkiliyor. ABD’deki prospektüste yazan “ölüm” lafı yan etki bölümünde değil, “ciddi olumsuzluk” kısmında geçiyor. Yan etki ile ciddi olumsuzluk arasındaki farkı tanıdığınız doktorlara sorun.
“Peki, başka ilaçların prospektüsünde olmayan ölüm, bu aşıların prospektüsüne neden kondu?” sorusunun peşine düştüm.
Aşı, hastalıktan çok kısa süre sonra bulunduğu ve henüz resmi onayları olmadığı için, daha aşı koruyuculuk sağlamadan koronavirüs ya da başka sebeple ölebilecek hastalar tazminat davası açmasın diye böyle bir ibare konmuş olabilir cevabını aldım.
Yetinmedim, bir başka araştırma daha yaptım. Dünyada şu ana kadar yaklaşık 2.5 milyar doz aşı yapıldı.
Dünya genelinde 27 Aralık’tan beri yapılan çalışmalara göre, Dünya Sağlık Örgütü de Avrupa İlaç Ajansı da aşı kaynaklı bir ölüm olayına rastlanmadığını açıkladılar.
7 Mayıs’a kadar Türkiye’de ve dünyada çok yaygın olarak kullanılan hidroksiklorokinin durumuna baktım. Dünya Sağlık Örgütü, koronavirüs hastalarını tedavi etmek bir yana, ölümüne neden olduğu iddiasıyla bu ilacın kullanımını iki kere durdurmuş. Tartıştığımız prospektüsü hazırlayan ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nin Pfizer-BioNTech aşısına onay vermeden önce 38 bin kişiye iki doz aşı yapıp, ardından iki ay takip ettiğini bilenimiz var mı?
Aşılar ve kalp kası iltihabı
Koronavirüs aşısının gençlerde kalp kaslarında iltihaplanmaya neden olduğu iddiası bir sürü yerde yazıldı çizildi. 17 Mayıs’ta, ABD Hastalık ve Kontrol Önleme Merkezi (CDC) bir açıklama yaptı. Bu açıklamada, aşıdan sonra kalp kası iltihabının gelişmiş olabileceğine dair birkaç raporun incelendiği duyuruldu. Ortada kesinleşmiş bir sonuç değil, bir inceleme var. Dünya genelinde bu kadar aşıya rağmen kalp kası iltihabı sayısında gözle görüşür bir artış yok. Raporları incelediğini söyleyen CDC, 12 yaş üzeri kişilere halen aşı olmalarını öneriyor. (Lütfen www.cdc.gov adresine gidin, hem aşı çağrısını hem de aşılara dair ortaya atılan iddialara dair bölümü inceleyin.)
Aşıya karşı olanlar, koronavirüs olan her 10 bin kişiden sadece 3’ünün hayatını kaybettiğini gösteren görseller paylaşıyorlar.
Oxford Üniversitesi istatistik uzmanı Jason Oke, doğru rakamın 10 binde 100 olduğunu söylüyor. Arada 33 kattan fazla fark var.
En bulaşıcı hastalık değil ama...
Dünyada en bulaşıcı hastalık koronavirüs değil. Birinci sırada kızamık, hemen ardından da kabakulak geliyor.
Bu en bulaşıcı iki hastalıkta da tek bir aşıyla ömür boyu bağışıklık sağlanıyor. Koronavirüste problem, virüsün 18 ayda geçirdiği iki büyük mutasyon.
Bu mutasyonlar virüsün öldürücülüğünü artırmadı ama bulaşıcılığını dört kat artırdı ve bağışıklık sisteminin alarm zillerinin çalmasını 12 saat kadar geciktirecek hale getirdi. Virüs varlığını sürdürebilmek için insana daha az zarar veren bir hale mi gelir yoksa daha mı sertleşir, kimse bilmiyor.
“Aşılar varyantlara karşı etkili mi?” sorusunun cevapları belli.
Pfizer-BioNTech, Oxford-Astra Zeneca ve Moderna, aşılarının etkilerinin bir miktar azaldığını, ölümcül tablo riskini ortadan kaldırıp, hayatta kalmayı sağladığını açıkladılar. Zaten amaç hayatta kalmak değil mi?
Mikroçip hikâyesinin kaynağı ne?
BBC, aşılarla mikroçip enjekte edilmesi efsanesinin peşine düşmüş. İşin aslı, Microsoft’un patronu Bill Gates geçen martta bir röportaj vermiş ve o röportajında test ve aşı durumunu gösteren dijital sertifikalar olabileceğinden söz etmiş. Laf, Gates Vakfı’nın üzerinde çalıştığı görünmez mürekkeple insan derisine işlenebilecek bilgileri içeren projeye de gelmiş. Bu konuşma başlığa mikroçip önerisi olarak geçmiş. Oysa Gates’in ağzından mikroçipin m’si bile çıkmamış. Bugün telefonlarda taşıdığımız dijital aşı kartları ve test sonuçlarına bakınca zaten işlem hayata geçmiş durumda.
Gelelim aşılar vasıtasıyla DNA’mızla oynanacak iddialarına. Bu tartışmaların sebebi olan şey, bazı aşılarda kullanılan mRNA teknolojisi. Bu teknolojiyle üretilen aşılar vücudun kendi moleküler mekanizmalarını harekete geçirip, virüste yer alan proteine benzer bir protein üretmeyi ve bağışıklık sisteminin bu proteine tepki vermesini sağlıyor. Sonuç olarak, mRNA ile DNA aynı şeyler değil. Hücre içerisinde en fazla 72 saat çözülmeden kalabiliyorlar. Soğuk zincirle taşınmasının sebebi de zaten bu kadar kırılgan olmaları.
Tıp doktoru değilim ama dünyadaki hemen her yayını ve tartışmayı takip ediyorum. İşin içine tıp terimleri girdiğinde çok güvendiğim, kimi profesör olmuş, kiminin uzmanlık alanı mikrobiyoloji olan doktor arkadaşlarımı arıyorum. Bu topraklarda komplo teorileri her zaman gerçeklerden daha fazla inanan buluyor maalesef.