- Bir işveren, çalışanını koronavirüs aşısı olmaya zorlayabilir mi? Çalışan aşı olmazsa iş akdini feshedebilir mi?
- Bir üretim tesisinde aşı olmayıp da hastalanan ve hastalığı başka çalışanlara da bulaştırıp, üretimin aksamasına neden olan kişi hakkında tazminat davası açılabilir mi?
- Bir adım ötesi; yakınını kaybeden biri, hastalığın geçtiği kişi hakkında dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölüme sebebiyet vermek suçlamasıyla dava açılması için suç duyurusunda bulunabilir mi?
- Bunlar son iki üç gündür hukukçuların tartıştığı konular. Belli ki ileride bu konuda çok sayıda dava açılacak.
İnsanları korkutmak ya da tehdit etmek yerine ikna etmeye çalışmak doğru bir yöntem ama zaman istiyor.
Hoş, aşı karşıtlarının kullandıkları dil, komplo teorilerine inanma-yayma ısrarına bakacak olursak, konunun güzellikle çözülmesi neredeyse imkânsız.
- Ancak tartışmalarda yanlış giden bir nokta var.
Koronavirüs aşısını tartışırken, bireysel özgürlükten ve insanların tedaviyi reddetme hakkından söz edilip
2021 sıralamasına göre dünyanın en güçlü 11. ordusuna sahibiz.
Ekonomimiz ilk 20’de, ilk 10’a girmeyi istiyoruz.
Koronavirüs aşılama oranında dünyada ilk 10 içerisinde kalma hedefimiz var.
Dünya sıralamasında Türkiye’nin 4. sırada yer aldığı tek bir başlık var, o da Kadın Voleybol Milli Takımı.
Son Olimpiyat Şampiyonu, dünya üçüncüsü Çin’i yendik, ağız tadıyla sevinmemize bile izin vermediler.
Fotoğrafını gördüğünüz takım, resmi dini İslam olan, şeriat mahkemelerinin de olduğu çift hukuklu, Malezya Voleybol Kadın Milli Takımı.
İkinci fotoğraf Cezayir Voleybol Kadın Milli Takımı. 2005 yılından beri şeriat hukukunun orta dereceli okullarda ders olarak okutulduğu, çok dinli ama devletin camilere ve din eğitimine destek olduğu ülke orası.
Milli Eğitim Bakanlığı, 6 Eylül’de okulları açmayı planlıyor.
İtalya önceki gün delta varyantının en çok 10-19 ve 20-29 yaş grubunu etkilediğini duyurdu.
Haziran’da, İsrail’de, bir haftada 164 öğrenci delta varyantı nedeniyle koronavirüse yakalanmıştı.
Cuma günü ulaştığımız 11 bin vaka sayısı daha sayısı tatilin ilk başında virüs alanları kapsıyor, gelecek hafta bu rakamlar tahminen daha da artacaktır.
Şu an bir sürü ülke 18 yaş altına da aşı yapmaya başladı.
Peki biz ne yapacağız?
Bilim Kurulu, ağustos sonunda, salgının seyrine göre okullarla ilgili bir tavsiye kararı alacaktır ama kapatma da çare değil, sonuçta çocukların gelecekleri kararıyor.
Eğer çocuklara aşı yapılacaksa Bilim Kurulu bunun kararını hemen vermek zorunda.
Avusturya’da ilköğretime giden toplam öğrenci sayısı 330 bin civarında.
Bu sayı Hollanda’da 200 bin, Finlandiya’da 360 bin, Danimarka’da 472 bin, Norveç’te 438 bin. Katar’da 138 bin.
Türkiye’de ilkokula giden sadece Suriyeli öğrenci sayısı 339 bin.
Nüfusu düşük ülkelerle Türkiye’yi karşılaştırmak aslında doğru bir yöntem değil.
Bu rakamları göç meselesinin doğru rakamlar ama yanlış kıyaslamalarla konuşulabildiğini göstermek için yazdım.
2000 yılında bir grup akademisyen ve gazeteci olarak Brüksel’de, Avrupa Birliği eğitimi aldım.
Eğitimlerde Kopenhag kriterleri gibi yazılı olanları ve yazılı olmayan kural “Hazmetme kapasitesini” öğrendim.
Normal bir insan 270 derece görebilir, tatil mekanlarında herkes cep telefonu kamerasının açısı kadar görebiliyor. Adım başı selfie, adım başı paylaşım. İçimizdeki teşhirci nedense tatillerde coşuyor. Bu çok paylaşım alışkanlığı nedeniyle anı, mekânı yaşayamayan insanlar haline gelmişiz.
Lüks arabadan, logosu en fazla gözüken marka kıyafetlerden sonra deniz kenarında, marka terlik, marka havlu, marka plaj çantası kullanarak dikkat çekmeye çalışanlar, asıl, denizde sadece boylarına kadar ilerlemelerine izin veren garip yüzme çabalarıyla dikkat çektiklerinin farkına varırlar. İnsan eşyadan çok kendine yatırım yapmalı...
Türkiye’de araba sevdası kadar geçerli olan bir başka sevda da plaka sevdası. Eskiden isimlerin baş harfleri yetiyordu şimdi sondaki 4 rakamın aynı olması ya da çifter çifter olmasını da çok önemseyen belirli bir grup var.
Hadi arabayla gösterişi anlarım da bu plaka hastalığını hiç anlamadım.
Kızlı erkekli gruplar, aralarında küfürlü konuşarak daha samimi, daha modern olduklarını mı zannediyorlar diye
"Napan” diye tek Kıbrıs Türk lehçesini konuşmaya çalışan birileri mutlaka çıkmıştır karşınıza.
O kadar basit değil aslında mesele.
Soru ekinin olmadığı bir lehçedir Kıbrıs Türklerinin kullandığı lehçe.
Acıktın mı demezler mesela, acık/tın derler. Dile saygı duymak, kökenlerine bakmak gerekir dilin.
Toroslar’da yaşayan belirli Yörük gruplarında da benzer bir lehçe olduğu söylenir.
Kıbrıs’a dair bilgisi olanın çok az, fikri olanın çok fazla olduğu bir ülkeyiz biz.
Mesela şeftali kebabının kökeninin Konya Karaman olduğunu çok az insan bilir.
1990’lara kadar Osmanlı ölçü birimleriyle alışveriş yapan, nescafe değil Türk kahvesi tiryakisi olan insanlara, “Rumlaşmış bunlar” diyenler görmüştüm.
15 Temmuz Demokrasi Müzesi’nin en çarpıcı karesi bu bence.
Postala karşı terliğin zaferi,
Ya da haklı olmanın dünyada en büyük güç olduğunu gösteren bir kare.
Fotoğraflara bakmanın yeterli olmadığı, bazen fotoğrafları okumak gereken zamanlar olur.
Bu da tam öyle bir kare.
En komik ülke İngiltere
Son 24 saatte Türkiye’de 6 bin 907 vaka tespit edildi, İngiltere’de 42 bin 302.
Görmezden gelmeyi tercih ediyoruz ama Türkiye’de Delta varyantı sayısı 750 oldu.
Son bir haftada 3 kat arttı.
Üstelik bu, şu an bilebildiğimiz sayı.
Fransa sağlık sektörü ve gönüllülere bile aşılamayı zorunlu kılan bir karar aldı pazartesi günü.
Türkiye’de aşı karşıtlığı çok yüksek ama ilginç bir damarla karşılaştım bu hafta.
Aşı olmamayı tercih eden bir sürü insan, yerli aşı piyasaya çıksın hemen aşı olacağım diyor.
Son iki günde, üç ayrı kişiyi yerli aşıda denek olmaya ikna ettim.
Demek ki yerli aşı piyasaya çıkınca bugün aşı olmayı kabul etmeyen yüzde 39’luk aşı karşıtı grupta çözülmeler olacak. Bu da önemli ve iyi bir gelişme.