100 yıl önce kağnılar vardı.
Fazıl Hüsnü Dağlarca “Yediyordu Elif kağnısını” diye başlamıştı şiirine; Nâzım Hikmet, “Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru” mısrasını koymuştu Kuvayı Milliye destanına.
Dünyada eşi benzeri yok denecek kadar az iki depremle vurulduk pazartesi günü.
Önümde yardım taşıyan TIR ve kamyonların oluşturduğu trafiği gösteren bir fotoğraf karesi duruyor.
100 yıl sonra Türkiye’yi bir daha kuracağız.
Kağnıların yerini TIR ve kamyonlar aldığı için değil,
Yeniden ortak acılar, ortak sevinçler hissetmeyi başardığımız, bir millet olmayı hatırladığımız için başaracağız bu kez.
Ekmek aslanın ağzındayken, işini gücünü bırakıp can kurtarmaya gidenlerin, kumbarasını kıran ilkokul çocuklarının, asgari ücretle yaşarken boğazından kesip, depremzedelere kumanya yollayan dar gelirlinin, ünlüsü-ünsüzü, tahsillisi-cahili aynı yerde yardımları birlikte kolileyenlerin, tüm hayatları daha çok paranın peşinde koşmakla geçmiş olanların, bu ülkeye borçlu olduklarını hisse
Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası yaşadığımız manzaranın iki temel sebebi var. Biri felaketin büyüklüğü; diğeri zincirleme cehalet ve ahlaksızlık... İktidara yakın olanlar sadece felaketin büyüklüğüne, muhalifler ise sadece aksaklıklara, hatalara odaklanıyor. Oysa iki durum birbirinden bağımsız değil...
Depremlerde başarı, çöken binlerce binaya ne kadar sürede müdahale ettiğimiz değil, çöken, yıkılan bina sayısını en düşük seviyeye indirmekten geçiyor. Bugün “Binlerce can kaybını neden yaşıyoruz?” sorusu üzerinde düşünme zamanı.
Yaşadığımız manzaranın iki temel sebebi var. Bunlardan biri felaketin büyüklüğü; diğeri zincirleme cehalet ve ahlaksızlık. İşin kötü tarafı şu: İktidara yakın olanlar sadece felaketin büyüklüğüne, iktidara muhalif olanlarsa sadece aksaklıklara, hatalara odaklanıyor. Oysa iki durum birbirinden bağımsız değil.
Önce felaketi tanımlayalım:
Dünya üzerinde birbirinden ortalama 30 km uzaklıkta, 9 saat arayla 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde yaşanmış iki ayrı deprem
Dünya üzerinde bir yılda meydana gelen 7’den büyük deprem sayısı 20’yi geçmiyor. Pazartesi yaşanan 7’den büyük iki deprem son derece olağandışı. Dünya üzerinde benzeri yok denecek kadar az.
Bir deprem yüzeye ne kadar yakın olursa o kadar büyük etki yaratır. 0 ile 60 km derinlikte yaşanan depremler sığ depremler diye tanımlanır. Yaşadığımız iki deprem de maalesef bu sığ depremler ve hasar o yüzden çok büyük.
Hasarın yayıldığı alanın yüzölçümü neredeyse İngiltere’ye eşit. Alanın büyüklüğüne bir de meteorolojik şartlar eklendi. Kar ve tipi yüzünden özellikle helikopter kullanımında zorluklar yaşandı.
İki gündür en çok Japonya’daki depremlerde bu kadar insan ölmüyor diye konuşuyoruz. Bilgi doğru ama kıyaslama parametrelerimiz doğru değil. Merkez üssü okyanusun tabanı olan, derin depremler ile bizim yaşadığımız iki sığ deprem oldukça farklı.
Fakat bina yapma biçimimizde yaşanan farklılıkları da görmezden gelmememiz gerek. Japonya’da insan yaşayacak her
24 Ekim 1961 öğleden sonra, Binbaşı Sedat Gürkök, Ankara’da, İzmir Caddesi üzerinde bulunan Berikan Oteli’nin kapısından içeriye girdi.
Sadece 9 gün önce seçimlerin yapıldığı bir ülkede demokrasinin yaşayıp yaşamayacağını belirleyecek en kritik saatler bu ziyaretle başladı.
Yaklaşık 12 saat sonra, 25 Ekim sabahı saat 5.15’te Berikan Oteli’nden İstanbul’a doğru yola çıkan taksi görünürde demokrasiyi kurtarmış olsa da 27 Mayıs’ın ilk artçı darbesi ya da bir başka deyişle Türkiye’nin ilk postmodern darbesi gerçekleşmişti. Buna rağmen askerler bir son dakika sürprizi ile karşılaşmamak adına her türlü önlemi aldılar. 26 Ekim 1961 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi 4. Cumhurbaşkanı’nı seçmek üzere toplandığında, milletvekillerinin sonuç kesinleşinceye kadar Meclis’ten ayrılmasına izin verilmedi. Tek aday Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanlığı kesinleşinceye kadar Meclis’teki kapılar askerler tarafından tutuldu.
***
Bu ilk postmodern darbenin sonuç
Geçen hafta İtalya ile Libya arasında 8 milyar dolarlık bir enerji anlaşmasıyla, mülteci sorunu için ortak önlemler alınmasını öngören iki anlaşma imzalandı.
Fiilen Türkiye’nin adının geçmediği bu haber gerçekte Türkiye adına bir zafer oldu.
Nasıl sorusunu hemen yanıtlayayım:
Türkiye ile Libya arasında hidrokarbon anlaşması imzalandığında Atina ve Kahire bu anlaşmaya karşı çıktı.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias ve Mısır Dışişleri Bakanı Şükri, telefon görüşmelerinin ardından yaptıkları açıklamada Trablus merkezli hükümetin herhangi bir uluslararası anlaşma ya da mutabakat muhtırası imzalama yetkisine sahip olmadığını iddia ettiler.
Onlar bunu iddia etse de İtalya geldi ve Trablus hükümetiyle çok sayıda anlaşmayı imzaladı.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye-Libya anlaşmasına Avrupa Birliği ve NATO’nun da tepki vereceğini söylemişti. Bakalım Atina şimdi İtalya’yı da şikâyet edebilecek mi?
Bu arada Trablus’ta bir mahkemenin Türkiye-Libya anlaşmasına dair verdiği can sıkıcı bir karar var ama Libya hükümeti sorunu
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Nicolas Granger birkaç gündür bölgede çeşitli temaslarda bulunuyor.
Bu temaslarda bugüne kadar görmediğimiz bir tablo ortaya çıktı.
ABD’li Temsilci, terör örgütünün Suriye’deki siyasi ayağından bölgedeki siyasi hâkimiyetlerini diğer gruplarla paylaşmalarını istedi.
Bu ilginç bir gelişme zira Irak’ın terör örgütü “Özerk Yönetim” adını verdiği alanlarda Kuzey’indeki Kürt siyasi yapılarla çok sayıda gerginlik yaşamış, özellikle Barzani’ye bağlı hareketlerin ofisleri kapatılmış, medya kuruluşları saldırıya uğramıştı.
Terör örgütünün Suriye’deki siyasi ayağı sadece diğer Kürt grupların değil bölgedeki Hıristiyan nüfusun siyasi hareketi Demokratik Asuri Örgütü’nün ofisini de kapatmıştı.
Bugüne kadar bölgede kendisinden başka bir siyasi yapılanmayı silah zoruyla engelleyen PKK bağlantılı PYD’ye göz yuman ABD, şimdi bir başka adım atmaya çalışıyor.
Bu tüm Kürt grupları
Türkiye’de mahkemeler binlerce idam cezası verdi. Bunlardan sadece 712’si infaz edildi. İdam edilenlerden 15’i kadın suçlulardı.
Aslında sayı daha fazla, bu rakamlar İstiklal Mahkemeleri tarafından verilip, infaz edilen idam cezalarını kapsamıyor.
Başlıktaki “Börekçi Ali” kim diye düşünenler olmuştur mutlaka.
Börekçi Ali, Türkiye’de idamı hâlâ açık olarak infaz edilen son kişi.
1955’te dükkânına gelen iki çuval tüccarını başlarına kürekle vurup öldüren, ardından onları fırında yakmaya çalışan bu Börekçi Ali’ye idam cezası verildi.
Darbe zamanı olduğundan, karar onay için Aralık 1960’ta Milli Birlik Komitesi’nin önüne geldi.
İnfaz, Eminönü meydanındaki darağacında sabaha karşı 04.25’te gerçekleştirildi.
Aynı saatlerde, yine sabaha karşı, Sivas, Adana, Adapazarı, Balıkesir, Urfa ve Konya’da altı idam cezası daha infaz edildi.
Şubat ayı Türkiye-ABD, Türkiye-İsrail ilişkileri açısından oldukça önemli bir ay olacak. ABD Dışişleri Bakanı Blinken şubatın son haftasında bir Doğu Akdeniz turuna çıkacak. Tur kapsamında ABD Dışişleri Bakanı Türkiye, İsrail ve Yunanistan’ı ziyaret edecek.
Tam program henüz netleşmedi ama bilinen Blinken’ın 20-21 Şubat tarihlerinde Atina’da olacağı.
Atina bu ziyarete çok önem veriyor zira aynı gün Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs 3’lü toplantısına da ev sahipliği yapacaklar ve seçim öncesi hem ABD hem de İsrail Dışişleri bakanlarından Doğu Akdeniz ve Ege tezlerine güçlü destek mesajı almak istiyorlar.
ABD Dışişleri Bakanı Türkiye’ye günübirlik gelip Atina’da gece geçirerek ülkesinin tarafını diplomatik olarak belli edebilir, bu kimse için şaşırtıcı olmaz. Washington’ın Yunanistan’dan yana taraf olduğunu zaten biliyoruz.
Fakat Blinken Atina ziyareti sırasında Girit’in belirli kıyılarında kara sularının 12 mile çıkarılmasına yeşil ışık yakar, Doğu Akdeniz’de, KKTC’nin