100 yıl önce kağnılar vardı.
Fazıl Hüsnü Dağlarca “Yediyordu Elif kağnısını” diye başlamıştı şiirine; Nâzım Hikmet, “Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru” mısrasını koymuştu Kuvayı Milliye destanına.
Dünyada eşi benzeri yok denecek kadar az iki depremle vurulduk pazartesi günü.
Önümde yardım taşıyan TIR ve kamyonların oluşturduğu trafiği gösteren bir fotoğraf karesi duruyor.
100 yıl sonra Türkiye’yi bir daha kuracağız.
Kağnıların yerini TIR ve kamyonlar aldığı için değil,
Yeniden ortak acılar, ortak sevinçler hissetmeyi başardığımız, bir millet olmayı hatırladığımız için başaracağız bu kez.
Ekmek aslanın ağzındayken, işini gücünü bırakıp can kurtarmaya gidenlerin, kumbarasını kıran ilkokul çocuklarının, asgari ücretle yaşarken boğazından kesip, depremzedelere kumanya yollayan dar gelirlinin, ünlüsü-ünsüzü, tahsillisi-cahili aynı yerde yardımları birlikte kolileyenlerin, tüm hayatları daha çok paranın peşinde koşmakla geçmiş olanların, bu ülkeye borçlu olduklarını hissetmeleri sayesinde gelecek bu zafer.
Bir kez kurduk, çok büyük badireler atlattık, şimdi bir kez daha kuracağız ülkemizi.
***
Volkan Demirel, Kartalspor’da toplam 60 maça çıkmadan Fenerbahçe’ye transfer oldu.
Tam 17 sene kalesini korudu Fenerbahçe’nin, takım kaptanı oldu.
Seveni kadar sevmeyeni oldu Volkan’ın, kendi sahamızda oynayacağımız milli maç öncesinde eldiven bıraktıracak kadar küfür de edildi Volkan’a. Volkan Demirel’e en fazla küfür Trabzonspor ve Galatasaray maçlarında edildi.
Pazartesi günü, sosyal medyada dolaşıma giren mesajlar arasında bir mesaj vardı, şöyle yazıyordu:
“Keşke yine maçımız olsa da, sen yine rakip takım kalesinde olsan ve sana çakmak yerine gül atsak kalene doğru. O kadar çok uğraş verdin ki, sana küfür de etmiştik, hakarette ama biz ve diğer takımlarında tribün fanatiklerine öyle bir ders verdin ki, ağlamakla geçti günümüz.”
Trabzonsporlu taraflardan gelen bu mesajdaki imla hatalarını bilerek düzeltmedim.
Bu kadar güzel ve içten bir mesaja dokunmaya gitmedi elim. Ardından Galatasaray TV’nin Volkan’a ekran daveti geldi.
Demek ki ortak acılar bizi biz eden millet duygumuzu hatırlatmakla kalmıyor, vatan söz konusu olduğunda farklılıklarımız bitiyor, peşin hükümlerimizden, boş nefretlerimizden kurtulup birbirimizi sevmeye başlıyoruz.
Futbol taraftarlığında başardığımızı siyasette de başarmamız gerekiyor bu doğru ama futbolda başarılı olan millet siyasi nefreti de yenecektir mutlaka.
***
100 yıl önce, Türkiye, eğitim alması için gençlerini Batı’ya yolluyordu.
100 yıl sonra, işsizlikten, yaşadığı hayata dair duyduğu memnuniyetsizlikten dolayı başka ülkelere göçen, göçmeyi hayal eden gençlerimiz var.
Bu felaket başladığı günden beri yazdıkları mesajları okuyorum sosyal medyada.
“Türkiye’yi kafamızda bitirdik zannediyorduk meğer bitmemiş” diyeni de var, ilk uçağa atlayıp yardım çalışmalarına katılmak için Türkiye’ye koşanı da var, komşusunu, ofis arkadaşını örgütleyip topladığı yardımları konsolosluk binasına ulaştıranlar da...
Vatanımızı severiz hepimiz. Kızarız, küseriz, bazen gideriz ama vatansız yapamayız biz.
100 yıl sonra bu ülkeyi yeniden kuracaksak, gençlere umut vermeyi, para vermenin, iş vermenin önüne koymayı başarmak zorundayız.
***
Yaşadığımız felaket şunu gösterdi bize: Kimimiz AFAD’a, kimimiz AHBAP’a bağış yapıyoruz ama önemli olan aynı amaç için güçlerimizi birleştirmiş olmamız.
Bölgeye yara sarmaya koşanların camiden mi ya da meyhaneden mi çıkıp geldiğinin bir önemi de yok.
Farklılıklardan söz ettiğimizde Kürt sorununu görmezden gelemeyiz.
Hep söylenen şey nedir: “Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda birlikte savaştık.”
17 Ağustos’ta da, 12 Kasım’da da, bu depremlerde birlikte öldük, birlikte yaralandık, enkazlara birlikte koştuk, birlikte yardım edip, birlikte bağış yaptık.
Kimse bir Türk’ü ya da Kürt’ü kurtarmam demedi, kimse bir Türk’e ya da Kürt’e yardım etmem demedi.
Hep birlikte Türkiye’yi yeniden kurarken, Diyarbakır’daki milli maç öncesinde, sallamak için, sağlık ocağındaki Türk bayrağını alan ilkokul talebeleri kazanacak, dağın tepesinden gençleri ölüme yollayan kan tüccarları değil.
Gördüğü her Kürt kökenliyi terör örgütü destekçisi zannedenler kaybedecek, enkaz altından kurtardığına insan gözüyle bakabilen, canını emanet ettiği takım arkadaşına etnik kökenini sormayanlar kazanacak.
100 yıl önce bu ülkeyi beraber kurduysak, 100 yıl sonra daha iyisini yine birlikte yapacağız.
***
Deprem bölgesinden 500 kilometre kuzeyde savaşan Rus ve Ukrayna’dan gelen kurtarma ekipleri bizim canlarımız için enkaza giriyorlar.
Deprem bölgesinden 750 kilometre batıda olan, tüm dünyanın acaba ne zaman savaşırlar dediği Yunanistan’dan gelen ekipler molozların altından çocuklarımızı kurtarıyor.
Dost Azerbaycan burada, yoklukla sınavında yanında olduğumuz Lübnan da.
İsrail’den gelen arama-kurtarma timi için hiç çalışmadıkları Şabat gününde çalışabilir fetvası verdi hahamlar.
Uzak Asya’dan, Güney Amerika’dan gelen ekipler var, onların akıllarında Türkiye, deniz ve şiş kebap olarak kalmayacak.
100 yıl önce küllerinden doğan bir ülkeyiz biz.
100 yıl sonra bu moloz bulutunun altından da kalkarız.
Zorluğa beraber dayanır, olanı bölüşmek yerine paylaşırız bir kez daha.
Biz Türkiye’yiz, birlikte büyük, birlikte güzel, birlikte kuvvetliyiz.
Yeter ki millet olduğumuzu bir kez daha unutma noktasına gelmeyelim, yeter ki rekabet ile düşmanlığı karıştırmayalım...