Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası yaşadığımız manzaranın iki temel sebebi var. Biri felaketin büyüklüğü; diğeri zincirleme cehalet ve ahlaksızlık... İktidara yakın olanlar sadece felaketin büyüklüğüne, muhalifler ise sadece aksaklıklara, hatalara odaklanıyor. Oysa iki durum birbirinden bağımsız değil...

Depremlerde başarı, çöken binlerce binaya ne kadar sürede müdahale ettiğimiz değil, çöken, yıkılan bina sayısını en düşük seviyeye indirmekten geçiyor. Bugün “Binlerce can kaybını neden yaşıyoruz?” sorusu üzerinde düşünme zamanı.

Haberin Devamı

Yaşadığımız manzaranın iki temel sebebi var. Bunlardan biri felaketin büyüklüğü; diğeri zincirleme cehalet ve ahlaksızlık. İşin kötü tarafı şu: İktidara yakın olanlar sadece felaketin büyüklüğüne, iktidara muhalif olanlarsa sadece aksaklıklara, hatalara odaklanıyor. Oysa iki durum birbirinden bağımsız değil.

Önce felaketi tanımlayalım:

Dünya üzerinde birbirinden ortalama 30 km uzaklıkta, 9 saat arayla 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde yaşanmış iki ayrı deprem yok. Üstelik bu depremler 7 kilometre gibi sığ bir derinlikte meydana geldi. Süre olarak toplam 103 saniye sürdü. Hep örnek gösterdiğimiz Japonya’daki 9 büyüklüğündeki deprem, kıyıdan 110 km açıkta ve okyanusun 28 km altında yaşandı. Sadece 36 saniye sürdü. Söylenenler doğru, yaşadığımız eşi benzeri görülmemiş bir felaket. Bu bilgiyi cebimize koyalım ama yanlışları ve ahlaksızlıkları da konuşalım.

Türkiye’de 1999’da kadar bir deprem bilinci yoktu maalesef. Gölcük’te, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın 40 metre dibine askeri üs kurduğumuzu da İstanbul’da büyük bir deprem olacağını ancak 1999’da öğrenebildik. 1999’dan beri deprem konuşuyoruz da fay haritalarında olmadığı halde Kağıthane’de nasıl deprem olduğuna dair aydınlanmış değiliz çoğumuz. Büyük fayların yakınında böyle faylar oluyormuş meğer.

Binlerce insanın ölümünün nedeni

Binlerce insanın ölümünün nedeni

Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depremde binlerce bina yıkıldı. Hasar alan binaların çoğu da 9 saat sonra yaşanan 7.6’lık ikinci depremde çöktü. Kentteki yıkım havadan böyle görüntülendi. AHMET AKPOLAT

Haberin Devamı

Eğitim ve ahlâk şart

Gelelim deprem gerçeğinin farkına vardığımız 1999’dan bu yana yaşadıklarımıza. Depreme hazır olabilmenin iki temel koşulu var: Biri eğitim, diğeri de ahlak. Bugün yaşadığımız faciaya bu koşullardan bakalım.

Türkiye depreme hazır olabilmek adına kâğıt üzerinde onlarca değişiklik yaptı. Bazı değişiklikler tekrar değiştirildi. Mesela yapı denetim kuruluşları oluşturuldu. İnşaat firmaları istedikleri firmayla çalışabiliyordu, ortaya suistimaller çıkınca kura sistemine geçildi. Yapı denetim firmaları ilk başta sadece imalatta denetim yapıyordu, şimdi proje üzerinde de sorumluluk alma durumuna getirildiler. Arada geçen zaman diliminde, bilgisizlikten, kötü niyetten, akçeli işlerden dolayı sorunlu binalar yapıldı mı? Yapılmadı demek imkânsız.

Bir bina yapılırken ilk sorumlu belediyelere bakalım. Belediyelerde, verilen projeyi yapısal ve jeoteknik açıdan doğru değerlendirecek, farklı disiplinlerde uzmanlaşmış ne kadar mühendis çalışıyor acaba? Bu meslek dalı bir süredir “Yetkin Mühendis” tanımlaması getirilmesini istiyor. Boş ya da yeni bir bürokratik aşama gibi gelebilir bu talep ama unutmayalım ki bir bina depremde ya yanlış projelendirme ya da uygulama hatası yüzünden yıkılıyor.

Haberin Devamı

Ahlak meselesi sadece yapı denetimiyle alakalı bir durum değil. 1999 depreminde ağır hasarlı binasını orta hasarlı kaydettirmeye çalışanları da gördük beraber. Kentsel dönüşüm sürecinde 10 metrekare daha küçük diye sağlam bir daire sahibi olmayı kabul etmeyip süreci tıkayanlar içimizden çıkmadı mı? Deprem eğitimi sadece masa altına girmekle değil, hayatın birçok alanında olduğu gibi ahlak eğitimiyle başlıyor.

Turgut Özal, Başbakan olduğu dönemde imar affını savunurken, “Madem yapıları yasalara uyduramadık, o zaman yasaları binalara uygun hale getiririz” anlamına gelecek cümleler kurmuştu. Biz talep ettiğimiz, oy vermek için kanun dışına çıkmamıza göz yumulmasını istediğimiz için çıktı bu aflar. Bugün de evin içine duvar çekip oda kiraya verenler aslında oturdukları binanın deprem güvenliğine zarar veriyorlar.

İyi mühendisliği, eksik malzemeyi geçtim, alüvyonlu ovalarda, dere yataklarında, yani zemini sıvılaşmaya açık arazilerde son 50-60 yıldır ev yapıyoruz. Tek kata göre temel atılmış evlere her seçim döneminde kat ekleyen de biziz. Parti fark etmiyor, her yerde bir şekilde görmezden geliniyor bu tür yapılar.

Eşsiz de olsa bir depremde on bine yakın enkaz ortaya çıkınca, minimum 600 bin, ideal bir milyon kurtarma görevlisine ihtiyaç duyuyoruz. Bu, dünyada ulaşması imkânsız bir sayı. Normalde bir kurtarma ekibi enkazda 8 saat çalışıp, sonra 8 saat soğuk bölgede, 8 saat de dinlenme-uykuda geçirir. Biz 24 saat çalıştırıyoruz ekipleri.

Gördük ki Türkiye’nin deprem hazırlığı bu kadar geniş bir alanı kapsayacak şekilde yapılmamış. Gördük ki telefon operatörleri halen depreme hazır değil. Gördük ki illerde daha fazla inisiyatif alacak bürokrat ve yerel yöneticilere ihtiyacımız var. Gördük ki depremin moral değer yönetimine hazır değiliz. Hem eksikleri kapatmamız hem de fay haritalarımız ve deprem senaryolarımızı yenilememiz gerekiyor. Birbirimizi yemekten fırsat bulunca, kimimiz sadece felaketin büyüklüğüne kimimiz sadece yaşanan problemlere odaklanmaktan vazgeçince, bu işleri de yapacağız inşallah.

Binlerce insanın ölümünün nedeni

Binlerce insanın ölümünün nedeni

Depremden en fazla etkilenen kentlerden Adıyaman'da da binlerce bina enkaza dönüştü.

‘Betonu sorunlu’ olduğu için temel kıran duydunuz mu hiç?

Uygulama hatasının da çeşitli ayakları var. Önce beton ve demirden başlayalım: Bir binanın temeli atılırken beton getiren mikserden küp numunesi alınıyor. Alınan bu numunenin 7 ve 28. günlerden kırımları yapılıyor. Gelen beton sorunlu çıksa bile o sürede temel atma süreci devam etmiş oluyor. Türkiye’de betonu sorunlu olduğu için temel kıran inşaat firması duydunuz mu hiç?

Son iki gündür sosyal medyada donatı çeliği çekme testi yapmayıp, yapmış gibi gösteren, farklı raporlar çıkarmış firmaların varlığından söz ediliyor. Yine zemin etüdünü, aynı çevreden bir başka yer için yapılmış çalışmayı kopyalayarak ve aynı fotoğrafı kullanarak verenler de yok değil. Sonuçta devletin, kurduğu sistemi denetlemesi şart, başka çaresi yok.

İnşaat mühendisi ve teknikeri eğitiminde standart yok!

Taşeron çalıştırılan inşaatlarda malzemeyi kim alırsa alsın, eksik malzeme kullanılınca herkes kazanıyor. Örneğin, kolon demiri 20 santim yerine 40 santim aralıkla atılırsa hem daha az demir kullanılıyor hem daha az işçilik ödeniyor. İşte yapı denetim firmaları bu noktalarda çok önemli hale geliyor. Tüm sektörü kötülemek büyük haksızlık olur. Fakat iyi niyetli de olsa yapı denetim firmalarında çalışan inşaat mühendisi ve teknikeri eğitim kalitemizin bir standardı yok. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’taki üniversitelerde toplam 138 inşaat mühendisliği fakültesi var. Bu kadar fakülteye ihtiyacımız var mı, bu kadar fakültede iyi eğitim verecek akademik kadro var mı? Bunlar YÖK’ün mutlaka üzerinde durması gereken sorunlar. Fakat kısa vadede çözüm adına yapı denetim firmalarında çalışacak mühendislere saha-yıl tecrübesi gibi şartlar konulabilir.