Ekonomiyi tartışmaya ne zaman başlarız?

7 Nisan 2009

Halen yaşanmakta olan küresel kriz, küresel ekonominin kapsam alanı içinde bulunan tüm ülkelerin ekonomilerini etkilediği gibi Türkiye ekonomisini de ciddi biçimde etkiliyor. Krizin etkileri ülkeden ülkeye farklılık gösterirken krizin her ülkedeki hükümetlerce algılanış ve karşılanış biçimi de önemli farklılıklar gösteriyor. 
Konunun ciddiye alındığı ülkelerde, krizin etkilerini azaltmak için alınması gereken önlemler konusunda yoğun tartışmalar yaşanıyor, ekonomistler farklı senaryolar üzerinde kafa yoruyor, hükümetlerin uygulamalarını değerlendiriyor. Ekonomiye ve finansa odaklanmış tartışma sürerken bir yandan da krizin doğurduğu toplumsal tepkiler ve bunların olası sonuçları üzerinde duruluyor.

Türkiye farklı âlemde
Türkiye’de ise bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız. Hükümetin kriz karşısındaki tavrı ve söylemi, ciddi bir tartışma ortamının doğmasına olanak bırakmıyor. Aylardır, neredeyse pornografik çağrışımlar da yapacak şekilde, “Kriz ekonomimizi teğet mi geçti,

Yazının Devamı

Dünya ve Türkiye komadan çıkıyor mu?

5 Nisan 2009

Çok ağır bir “finansal kaza” geçiren küresel ekonominin “sağlık durumunu” gösteren grafiklerin son altı ayda çizdiği eğrilere; satış, üretim, ihracat, hisse değeri gibi göstergelerin 2008 yılının eylül ayından sonra izlediği seyre bir bakın. Komadaki bir “hasta”nın başucu tablosunu göreceksiniz. Pek çok ülkede ve sektörde % 20’lik, % 30’luk, hatta % 40’lık keskin düşüşler söz konusu. Ekonomi ve finans tarihinin belki de en büyük şokları yaşandı bu altı ay içinde.
“Hasta”nın durumu hâlâ ciddi ama son haftalarda bazı hayata dönüş sinyalleri vermeye başladı. Hayata dönüşün ilk sinyallerinin hisse senedi borsalarından gelmesi doğal. Bu ilk sinyaller borsalarda bir yükseliş trendinin başlangıcını da müjdeleyebilir, “ölü kedi zıplaması” denen aldatıcı sıçramalar da olabilir. Benim izleyebildiğim kadarıyla, piyasa otoriteleri arasında her iki görüşü savunan da var.

Borsa sinyali önemli
Borsa endeksleri özellikle ABD

Yazının Devamı

Ekonomimiz küçülmez, Başbakan yanılmaz

31 Mart 2009

Yazının başlığına bakıp şaşıranlar olduysa hemen durumumu açıklayayım. Önceki gece yerel seçim sonuçlarını izlerken önemli bir karar verdim. Bundan böyle medyada “Başbakan’ın memuru” olarak görev yapacağım. Halen bu görevi yerine getirmekte olan medya mensupları karşılığında ne alıyor, doğrusu bilmiyorum ama ben bu görevi gönüllü olarak yapmaya karar verdim, çünkü memleketin ve Sayın Başbakan’ın buna ihtiyacı var.
Tabii bu yeni görevimi yerine getirirken maaşımı Aydın Bey’e ödetmeye devam etmenin doğru olup olmadığını düşünüyorum. Bu sonunda ona kalmış bir karar ama bence işin şu yönünü de düşünmesi lazım Aydın Bey’in,  gazetelerinde “Başbakan’ın memuru” olarak görev yapanların bulunması sonunda belki ona da yarar sağlayabilir, Sayın Başbakan’ın hışmını törpüleyebilir.

Küçülmeye inanmayın
Neyse lafı fazla uzatmadan yeni görevimize başlayalım. Bugün TÜİK 2008  yılının son çeyreğine ilişkin büyüme hızı rakamlarını

Yazının Devamı

Ya Batı’nın saltanatı, ya G-20’nin başarısı

29 Mart 2009

Önümüzdeki hafta gözler Londra’da yapılacak olan G-20 Zirvesi’ne çevrilecek. Başbakan Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu G-20 ülkeleri liderlerinin, halen yaşanmakta olan krize ve diğer küresel sorunlara karşı etkili küresel çözümlerin yolunu açabileceğini düşünenler de var, bu görüşe katılmayan ve G-20’nin küresel sorunlara çözüm üretecek bir platform oluşturamayacağını düşünenler de. 
Benim görebildiğim kadarıyla G-20’nin başarılı olabilmesi için, toplantıya katılan tüm ülkelerin, kendi çıkarlarını ve ayrıcalıklarını ikinci plana itip, küresel boyutta bir ortak payda arayışına odaklanması gerekiyor. 

Batı’ya düşen rol
Bu noktada en önemli rol de 200 yıldır küresel düzene yön vermiş olan Batı’nın önde gelen ülkelerine düşüyor. Başta ABD olmak üzere bu ülkeler, diğer G-20 ülkeleriyle dayanışma içinde, küresel sorunlara gerçekten küresel çözümler bulma arayışında mı

Yazının Devamı

Rotasız ve kaptansız ekonominin umudu seçim

24 Mart 2009

Nasrettin Hoca eline bir saz almış tımbırdatıp duruyormuş . Karısı bir süre sonra hep aynı sesi duymaktan bıkıp isyan etmiş. “Hoca” demiş, “Ben saz çalanları görüyorum, ellerini tellerin üzerinde dolaştırıp farklı sesler çıkartıyorlar, sen bir yere takıldın kaldın, hep aynı sesi çıkartıyorsun.” Hoca öfkelenmiş, “Sen onlara bakma, onlar benim bulduğum yeri arıyorlar”, demiş.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ekonomiye yaklaşımı ve yerel seçimler nedeniyle Türkiye’yi dolaşmakta olan Başbakan Erdoğan’ın hükümetin ekonomiye yaklaşımını eleştirenlere verdiği cevaplar bu hikâyeyi hatırlattı bana.
Sayın Başbakan’a göre AKP hükümeti küresel krize karşı kimsenin bulamadığı çareyi bulmuş durumda, kimseye çaktırmadan yapılması gerekeni yapıyor ama bunu anlamayanlar ha bire  hükümeti eleştiriyor, sazdan başka sesler çıkartmasını istiyor.

Hedefi olmayan ekonomi
Aslında Türkiye ekonomisinin bugünkü hali, muazzam bir fırtınanın ortasında yerel seçim adasına ulaşmaya çalışan,

Yazının Devamı

Atlatılan badire ve güncel tehdit

22 Mart 2009

Ergenekon davasıyla ilgili olarak ortalığa saçılan belge ve bilgiler, Türkiye’nin yakın geçmişte nasıl bir badirenin içinden geçmiş olduğunu gösteriyor. Bu dava, Türkiye’de siyasi gelişmenin yolunu saptırmış olan darbeci anlayışın bir daha hortlamamak üzere tasfiye edilmesi için önemli bir fırsat. Umarız bu fırsat iyi kullanılır ve artık yüzleşmemiz gereken gerçekler, başka amaçlarla saptırılmadan, ortaya çıkartılır.


 
Değişen güç dengesi
Bu davanın açılabilmesi ve dokunulmazlık zırhına sahip olduğu düşünülen bazı kişilerin de davanın kapsamı içine alınarak yargılanmakta olması, Türkiye’deki güç dengelerinde meydana gelmiş olan önemli değişimin bir göstergesi. Davayla ilgili dokümanların bir kısım medyaya ve kamuoyuna yansıtılma biçimi de, devletin olanaklarını kullanarak toplumu etkileme gücünün bugün hangi ellerde bulunduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye’deki güç dengelerinin bu şekilde değişmiş olması ve geçmişte darbeye heves edenlerin şimdi

Yazının Devamı

Borsalarda dipten dönüş mü? ‘Ayı şakası’ mı?

17 Mart 2009

Yıllar önce, öğrenci olarak Manchester’da bulunduğum dönemde, güneşe hasret kalmanın ne demek olduğunu anlamıştım. İngiltere’nin bu görmüş geçirmiş kentinde, güneşli bir günün keyfine varabilmek için bazen haftalarca beklemek gerekiyordu.
Bu uzun bekleyişin sonunda güneş açtığında ise pek çok kimsenin, havanın soğuk olmasına aldırmadan, üstündekileri atıp parklarda güneşlenmeye başladığı görülüyordu. Bazen bu keyif kısa sürüyor ve güneşi kapatan bulutların getirdiği yağmur damlaları bu özlenen keyfin yarıda kalmasına neden oluyordu.
Geçen hafta başta ABD borsaları olmak üzere başlıca hisse senedi borsalarında “güneşli” havanın kendini göstermesi ve kayda değer fiyat artışları yaşanması, Manchester günlerini hatırlattı bana. Borsalardaki “güneşli hava” görme özlemi o kadar artmıştı ki, uzun süredir güneşe hasret kalmış olan ve yerlerde sürünen bazı ABD bankalarının hisselerinde başlayan tırmanış bir anda hemen tüm borsaları etkileyen bir dalgaya dönüştü.

Yükseliş başladı mı?
Aslında durumları hâlâ çok kritik olan Citigroup ve Bank of America gibi bankaların, bu yılın ilk iki ayında iyi kâr ettiklerini açıklaması, bu dalgayı tetiklemeye yetti.
Geçen haftaya damgasını

Yazının Devamı

IMF topu ile seçim futbolu

15 Mart 2009

Başbakan Erdoğan IMF topuyla seçim futbolu oynuyor. IMF ile ilişkiler cephesinde geçen hafta yaşananları da izledikten ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in, bu ilişkilerin seyriyle ilgili olarak verdiği ayrıntılı bilgileri dinledikten sonra olay kafamda netleşti. Yerel seçimi gündeminin birinci sırasına oturtan Başbakan Erdoğan, IMF ile ilişkileri de bu amaçla kullanıyor. IMF’nin anlaşmayı zorlaştıran yaklaşımının da buna yardımcı olduğu ve Erdoğan’ın oyununu kolaylaştırdığı anlaşılıyor.
Bana öyle geliyor ki Başbakan Erdoğan, IMF ile anlaşmaya varmanın gerekli olduğunu ve piyasalarda olumlu etki yapacağını gayet iyi biliyor. Bu etkinin gücü, doların tırmanışa geçtiği ve morallerin bozulduğu noktalarda, piyasalara “IMF ile anlaşma yakın” söylentisi yayılarak test ediliyor ve bu etkinin her defasında daha da güçlendiği görülüyor. Bunun bir örneği de geçen hafta yaşandı. Bazı bakanlardan kaynaklandığı anlaşılan “IMF ile anlaşma” söylentisi, doların TL karşısındaki yükselişini tersine çevirmeye yetti.
O halde yapılacak şey belli, IMF ile anlaşmaya varılacak ama zamanlama önemli. Sayın Erdoğan IMF kartını kendisine ve partisine en fazla avantaj sağlayacak biçimde kullanmak istiyor.

Yazının Devamı