Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ergenekon davasıyla ilgili olarak ortalığa saçılan belge ve bilgiler, Türkiye’nin yakın geçmişte nasıl bir badirenin içinden geçmiş olduğunu gösteriyor. Bu dava, Türkiye’de siyasi gelişmenin yolunu saptırmış olan darbeci anlayışın bir daha hortlamamak üzere tasfiye edilmesi için önemli bir fırsat. Umarız bu fırsat iyi kullanılır ve artık yüzleşmemiz gereken gerçekler, başka amaçlarla saptırılmadan, ortaya çıkartılır.

Atlatılan badire ve güncel tehdit


Değişen güç dengesi
Bu davanın açılabilmesi ve dokunulmazlık zırhına sahip olduğu düşünülen bazı kişilerin de davanın kapsamı içine alınarak yargılanmakta olması, Türkiye’deki güç dengelerinde meydana gelmiş olan önemli değişimin bir göstergesi. Davayla ilgili dokümanların bir kısım medyaya ve kamuoyuna yansıtılma biçimi de, devletin olanaklarını kullanarak toplumu etkileme gücünün bugün hangi ellerde bulunduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye’deki güç dengelerinin bu şekilde değişmiş olması ve geçmişte darbeye heves edenlerin şimdi içinde bulundukları acıklı durum, Türkiye’de darbeler devrinin bittiğini gösteriyor mu?
Bu soruya kesin bir cevap vermek için belki henüz erken ama bugün gelinen noktada ve mevcut güç dengeleri içinde, demokrasi için en büyük tehdidin hâlâ bu darbe heveslilerinden kaynaklandığını iddia etmek pek inandırıcı olmuyor. Darbe heveslilerinin, güç dengelerinin daha lehlerine olduğu dönemde bile bu heveslerini fiilen darbeye dönüştürememiş olmaları da, onlara atfedilen gücün sınırlarını belirliyor aslında.
Bütün bunlar hesaba katıldığında, bugün gelinen noktada Türkiye’de demokrasinin geleceğini düşünenlerin şu soruları da sorması gerekiyor: Güç dengelerinin, darbe heveslilerini tasfiye etmek isteyenlerin lehine bozulduğu ortamda, demokrasi için en büyük tehdidi hâlâ bu darbe heveslileri mi oluşturuyor? Yoksa bu tehdit öne çıkartılarak, halen iktidarda bulunan kadronun özgürlük, hukuk, demokrasi ve meşruiyet anlayışından kaynaklanan tehdit mi perdelenmek isteniyor? Şimdi iktidarda bulunan ve devlet gücünü kendi bildikleri gibi kullananların, kural ve sınır tanımaz bir güce sahip olduklarını düşünerek davranma eğilimi bizi bu soruları sormaya zorluyor.

Yükselen Pazarlar’a kötü haber
IMF’nin geçen hafta sonu Lond-ra’da yapılan G - 20 ülkeleri maliye bakanları ve merkez bankası başkanları toplantısı için hazırladığı raporda, küresel ekonominin 60 yıldan beri ilk kez küçüleceği belirtiliyor ve Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’ (YP) ülkelerinin küresel krizden çok olumsuz etkileneceği vurgulanıyor. IMF raporuna göre:
-  YP ülkelerinin varlıklarına yönelik talepte meydana gelen düşüş sürecek.
-  YP ülkelerine yönelik sendikasyon kredilerinde, grafikte de görüldüğü gibi, 2008’in son çeyreğinde belirgin hale gelen düşüş sürecek.
-  Özellikle Avrupa ve ABD bankaları, kendi ülkelerindeki kredi darlığından ve banka kurtarma operasyonlarından etkilendikleri için, YP ülkelerine ayırdıkları kaynakları önemli ölçüde azaltacak.
-  ‘Hedge’ fonlarının, yatırım fonlarının ve kurumsal yatırımcıların YP ülkelerindeki yatırımları önemli ölçüde azalacak.
-  YP ülkelerine yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında ve portföy yatırımlarında da kayda değer düşüşler yaşanacak.
-  Bu ortamda birçok YP ülkesi ancak daha yüksek faizlerle borçlanabilecek.
-  Birçok YP ülkesi vadesi gelen borçlarını geri ödemekte zorlanacak.
-  Artan oranda dış kredi kullanan YP ülkeleri firmaları geri ödemelerde zorlanabilecek.
-  Bazı YP ülkelerinde banka sistemleri sarsılacak ve banka sermayelerinin takviye edilmesi gerekecek. IMF bu ülkeler arasında Türkiye’yi de sayıyor.

Haberin Devamı
Atlatılan badire ve güncel tehdit

IMF raporunda, küresel krizin YP ülkelerinde yarattığı sorunların kısa sürede aşılamayacağı bu ülkelerin bu krizden çıkmalarının önceki krizlerden daha çok vakit alacağı da belirtiliyor. IMF raporunda yer alan saptamalar ve Türkiye’nin durumunu ortaya koyan veriler bizim için hiç de iç açıcı değil.
“Kriz bitti, bitiyor; iki ay sonra düzlüğe çıkarız” diyenlere duyurulur.

ABD’yi kim batırdı, kim çıkardı?
ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Ben Bernanke’nin, elini FED’in dibi olmayan cebine atarak 1 trilyon doların üzerinde bir menkul kıymet alımı yapacağını açıklaması, iyi habere susamış olan piyasalarda heyecan yarattı, borsalar yükseldi. Bernanke “helikopterden dolar saçan adam” olarak “kurtarıcı ” sıfatına layık görüldü.
Ani olarak yapıldığı için etkisi fazla olan bu son büyük operasyonun amacı, piyasayı paraya boğarak ekonomiyi canlandırmak.
Bu adımın umulan sonucu sağlamaya ne ölçüde yardımcı olacağını yaşayarak göreceğiz. Benanke’nin şimdi “kurtarıcı” gibi görülmesi ise ister istemez 1998’i ve o zamanki FED Başkanı Alan Greenspan’i hatırlattı bana. 1998 sonbaharında, Rusya krizi sonrasında LTCM adlı büyük “hedge” fonunun batma noktasına gelmesi finans piyasalarında ani bir panik yaratmış ve Greenspan’in ani faiz indirim şoku durumu kurtarmıştı.
O dönemde “büyük kurtarıcı” olarak göklere çıkartılan Greenspan şimdi, yaşanmakta olan küresel krizin baş sorumlularından biri olarak görülüyor. Onun yarattığı likidite bolluğunun krizi hazırlayan en önemli faktörlerden biri olduğu kanısı hayli yaygın.
Şimdi etrafa dolar saçtığı için “büyük kurtarıcı” olarak görülen Bernanke’nin bir süre sonra “doların mezarını kazan adam” olarak lanetlenmeyeceğini kim garanti edebilir?