Başbakan Erdoğan, her halde hükümetinin küresel kriz karşısında izlediği politikayı ve aldığı önlemleri fevkalade başarılı bulduğu için, son kabine revizyonunda ekonomi yönetimini tümüyle değiştirdi. Ekonomi yönetiminde ipler yeniden, 2002 2007 döneminde bu görevde başarılı olduğu düşünülen Ali Babacan’ın eline verildi. Ali Babacan ise, dün bu yazının yazıldığı saatlere kadar, ekonomide yapmayı tasarladıkları hakkında dişe dokunur bir açıklama yapmamıştı.
Babacan, geçen hafta Forum İstanbul toplantısını açarken yaptığı konuşmada da, ekonomiyle ilgili tartışmaların odaklanmış bulunduğu konuya, yani IMF ile ilişkilere hiç değinmedi ve ekonomide atılması düşünülen adımlarla ilgili somut bir şey söylemedi. Buna karşılık, Türkiye’nin 2023 vizyonunda ana hedefin Avrupa Birliği (AB) tam üyeliği olduğunu çok açık ve net biçimde ortaya koydu.
IMF oyuncağı
Son bir yıl içinde Türkiye IMF ilişkilerinde yaşanan gelişmelere ve Sayın Başbakan ile son görev değişikliği öncesinde IMF ile ilişkileri
Küresel krizden çıkış sürecinin nasıl yaşanacağı ve her ülkenin bu süreçten nasıl etkileneceği tartışılırken, Türkiye ekonomisinin gelinen noktadaki konumunu da yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. Bu değerlendirmeyi yaparken hükümetin bugüne kadar izlediği politikayı tartışmadan, bugün gelinen noktadan ileriye bakarak Türkiye’nin önündeki seçenekleri değerlendirmeye çalışacağım.
Bugüne kadar yaşananları özetleyecek olursak ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
- Türkiye ekonomisi en keskin küçülmeyi yaşayan ekonomilerden biri oldu. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde durumunu düzeltme şansına sahip olduğunu belirten Goldman Sachs, 2009 yılının ilk çeyreğinde Türkiye ekonomisinin % 13 küçüldüğünü tahmin ediyor. Bu 1994 ve 2001 krizlerinde bile yaşanmamış olan bir daralma.
- Ekonomideki bu çarpıcı daralmanın olumlu etkisi dış açığın büyük bir hızla kapanması oldu.
- Diğer Yükselen Pazar ülkeleri gibi Türkiye’den
Türkiye 2001 krizine doğru sürüklenirken hükümetin iş alemiyle ve diğer kesimlerle bir araya gelerek felaketi önleyecek bir mutabakat zemini oluşturması için yoğun çaba harcayanların başında, o dönemde İstanbul Sanayi Odası Başkanı olan Hüsamettin Kavi geliyordu. Kavi, o görevden ayrıldıktan sonra da, hükümetle farklı toplum kesimleri arasındaki diyalogun kurumsallaşmasını sağlayacak adımların önemini vurguladı her karşılaşmamızda.
Hüsamettin Bey’in, Başbakan Erdoğan ile İstanbul iş dünyasının önemli isimlerini bir araya getiren yemeğe katıldığını öğrenince izlenimlerini almak istedim. Başbakan’ın iş alemiyle diyalog kurma ve fikir alışverişinde bulunma niyeti samimi miydi ona göre? Böyle bir diyalogdan olumlu sonuçlar çıkması beklenebilir miydi? Yoksa Sayın Başbakan ve ekonomiyle ilgili bakanları, iş adamlarıyla uyum içinde olduklarını göstermek için mi katılmıştı bu yemeğe?
Umut veren tutum
Başbakan Erdoğan ile çok geniş yelpazede farklı sorunları kapsayan samimi bir sohbet yaptıklarını anlatan Kavi, Başbakan’ın iş
Türkiye’nin 2023 hedefine odaklanmasını amaçlayan Forum İstanbul’un bu yılki uluslararası toplantısı 28 ve 29 Mayıs günleri İstanbul, Swissotel’de yapılacak. Kemal Derviş ve Dani Rodrik gibi uluslararası alanda ün yapmış olan ekonomistlerimizle birlikte, ekonomi dünyasının yakından tanıdığı Anne Krueger ve Domingo Cavallo gibi isimlerin de katılacağı bu yılki toplantıda “Dünya Finansal ve Ekonomik Krizinden 2023 Türkiye’sine” giden süreç tartışılacak.
Krizin bundan sonrası
Halen yaşanmakta olan bu benzeri görülmemiş krizin bundan sonra nelere yol açacağı, krizden kimin nasıl etkileneceği dünyada yoğun biçimde tartışılıyor. Günlük borsa hareketlerinin ötesine geçebilen ve ciddi analiz yapabilenler bu krizin farklı niteliğini vurguluyor ve krizden çıkışın kolay olmayacağını belirtiyor. Türkiye’nin bu süreçten nasıl etkileneceği sorusu da bizi yakından ilgilendiriyor. Forum İstanbul’un bu yılki toplantısında bu soruya da cevap aranacak.
Forum İstanbul’un stratejik partneri olan
Çalışmalarını yıllardan beri takdirle izlediğim Türkan Saylan’la ilk kez Milliyet gazetesinin “Baba Beni Okula Gönder” (BBOG) kampanyasını tartışmak üzere düzenlenen bir toplantıda tanışmıştım. O toplantıda kesinlikle hiç boş laf etmeden, kendisini hiç öne çıkartmadan yapıcı önerilerini sıralamış ve bu yaklaşımıyla etkilemişti beni.
Bir süre sonra, Arnavutköy’ün ara caddelerinden birinde yürürken Türkan Hanım’a rastladım. Hemen tanıdı beni, el sıkıştık ve ayaküstü birkaç dakika konuştuk. Beni semtte ilk kez gördüğünü söyledi ve az ötedeki evini gösterdi. Onunla vedalaştıktan sonra evinin önünden geçerken, bu şirin ve kendi halinde evin Türkan Saylan’ın öyküsüyle, yaşam tarzıyla, dünya görüşüyle nasıl örtüştüğünü düşündüm.
Sihirli dokunuş
Birkaç hafta sonra Meral Tamer, elinde küçük bir kâğıt parçası ile gazetedeki odama geldi, “Türkan Hoca
Dünya finans sisteminin ve küresel ekonominin, geçen yılın eylül ayından sonra yaşadığı şokun boyutları giderek daha iyi anlaşılıyor. 2008 Eylül’ü ile 2009 Nisan’ı arasındaki altı aylık döneme ilişkin hangi rakama ya da grafiğe bakarsanız bakın, daha önce görmediğiniz bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Eylül 2008’de, Lehman Brothers adlı yatırım bankasının batmasıyla sanki dev bir göktaşı düşmüş dünya finans sisteminin üstüne ve kısa sürede dünya ekonomisini ve ticaretini de içine çeken büyük bir krater oluşturmuş. Şimdi küresel sistemin bu dev krater çukurundan çıkıp hayata dönme çabalarını izliyoruz.
Büyük felaketler kendi edebiyatını yaratır. İnsan marifetiyle yaratılan felaketlerin sorumlularıyla mağdurları, hesap sorma ve öç alma motifinin de işin içine karıştığı, gerilimli dramların konusu haline gelirler. Öte yandan yaşanan krizin nedenleri araştırılarak krizden çıkış için ipuçları aranır. Ancak insanların, yaşadıkları şokun etkisini atlatarak geleceği
Yeni kabinede geniş yetkilerle ekonomi yönetimini üstlenen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın başkanlığındaki Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) ilk toplantısını dün yaptı. Devlet Bakanları Zafer Çağlayan ile Cevdet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün katıldığı EKK toplantısı sonrasında yapılan açıklamada, küresel krizin ülkemiz ekonomisindeki olası etkilerini en aza indirmek için gösterilen çabanın sürdürüleceği belirtilerek şöyle deniyor:
“Küresel krizin etkilerini sınırlandırmak amacıyla ihtiyaç duyulabilecek yeni düzenlemeler ile ülkemize uzun dönemli rekabet gücü ve dayanıklılık sağlayacak yapısal adımlar Kurul’un önümüzdeki dönemde odaklanacağı alanların başında gelmektedir. EKK’nın önümüzdeki dönemde yapacağı toplantılara, Kurul gündemine göre konuyla ilgili Kurul üyesi olmayan bakanlar ve kamu görevlileriyle özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin temsilcileri de davet
Ekonomide kötü haber - iyi haber dengesinin yavaş yavaş iyi haber lehine değişmeye başlaması dikkate alınması gereken bir gelişme. The Economist dergisinin iki hafta önceki sayısında yer alan grafik, dünya ekonomisindeki umut verici gelişmeleri simgeleyen “yeşil filizler”den söz eden haber sayısının nasıl arttığını gösteriyor. Geçen yılın ekim ayında, Lehman Brothers adlı yatırım bankasının batması sonrasında, sıfıra inen iyi haber sayısında, özellikle nisan başından itibaren belirgin bir artış görülüyor. Türkiye’de de, ekonomideki daralmanın ve olumsuz beklentilerin dip noktadan geri dönmekte olduğunu gösteren bazı gelişmeler var.
Tırmanış zor olacak
Aylardan beri krizin dibini bulma umuduyla yaşayanlar, şimdi bu gelişmelere bakarak bekledikleri günün geldiğini düşünebilirler ama “Tamam bu iş oldu, krizin sonu göründü” demek için henüz erken. Borsalardaki iyimserlik havası da bazen aldatıcı olabilir. Ayrıca krizin dip noktasına gelinmiş olsa bile bu, gelinen noktadan sonra artık her şeyin iyi gideceği ve kısa sürede