65 yaş üstünün sokağa çıkma yasağı sona erince kendimi eski İzmir sokaklarında buldum. Kurtuluş Mahallesi’nde kamu bütçesiyle restore edilen Mavi Kortijo’yu görmeye gittim. Restorasyonu başarılı oldu mu bilemiyorum, çünkü kapısı kapalıydı, ancak önceki ziyaretlerimde tavanlarında ahşap yerine günümüz malzemesi alçıpan kullanıldığını görmüştüm. Keşke kullanılmasaydı... TARKEM ile büyük ortağı Büyükşehir Belediyesi’ne bir öneride bulunmak istiyorum. Mavi Kortijo, bütün tarihinde garibanların yaşadığı bir mekân olarak hafızalara kazındı. Kamu bütçesiyle restore edilen yapıların kamu yararına kullanılması gerekliliğinden yola çıkarak, bu kortijo barınma sorunu olan, sokaklarda yaşayan, otel parasını ödeyemeyen yoksul kadınlara tahsis edilemez mi? Dil, din, ırk ayrımı yapmadan kadınlar burada yaşama tutunsa, bitişiğindeki kadınlar hamamından, hayır kurumlarından gelecek yiyeceklerden faydalandırılsalar, sanırım çok sempati kazanırlar...
Hazır dışarıya çıkmışken Anafartalar Caddesi,
Şimdi manolya mevsimi, salgın günlerinde eşimle birlikte Kültürpark’a gidip jakaranda, Japon gülü, erguvan, mercan, oya ve tespih ağaçlarından yere düşmüş, renkli bahar çiçeklerini topladık. Kültürpark, savaştan yeni çıkmış, iktisaden çökmüş, yanıp yıkılmış Türkiye’nin, kalkınma ve varoluş mücadelesinin, yaşayan canlı belgesi ve kazanımıdır. Dünyada tarihi kentlerde meydanlara, parklara pek fazla dokunulmaz, park ve meydanlar kentle birlikte yaşlanır, kuşaklar geçmişle bağlarını bu görsel değerlerle kurar. Konak Meydanı (Atatürk) gibi Kültürpark’ta yapılan değişikliklere bir bakın, farkı hemen anlarsınız. Nerede o botanik ve gül bahçeleri, İzmirlilerin büyük küçük binip tur attığı küçük tren, heykeller, gazinolar, çay bahçeleri, hepsi hayal oldu. Yeraltı otoparkı yapılırken her İzmirli gibi ben de artık araçlar içeriye giremeyecek sözüne kanmıştım. Bırakın girmeyi, araçların otoparkı oldu. Ağaç altında mangal yakılmasın dedik,
İzmir araştırmalarıyla tanıdığımız yazar, çevirmen, yayıncı İlhan Pınar’la İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) Kültür Yayınları tarafından yayımlanan ‘Osmanlı Dönemi İzmir Planları ve Haritaları’ kitabı üzerine konuştum.
“İzmir ile ilgili kentsel yerleşime dair bilgileri 18. yüzyıl sonlarına kadar çizilen gravür ve resimlerden ve de seyyah anlatımlarından izleyebiliyoruz. 19. yüzyıl başlarından itibaren karşımıza kroki niteliğinde ilk harita-çizimler çıkmaktadır. Bu bağlamda bize kentin halihazır durumunu gösteren en eski plan krokisi, Livio Amedeo Mıssır tarafından Santa Maria Kilisesi’nde bulunan ve üzerinde ‘Kısım I’ ibaresi yer aldığı için ‘Kısım II’nin de varlığını çağrıştıran plandır. Kendisi de İzmirli olan Mıssır, uzun yıllar İzmir Katolik dünyası üzerine araştırmalar yapmış birisidir. Yazarın 1796-1806 yılları arasına tarihlediği bu kroki plan büyük ölçüde Frenk Mahallesi’ni ve Kemeraltı’nın kuzey kesimini kapsamaktadır. Ünlü Fransız coğrafyacı Jean Denis Barbié de
Basmane’nin bekâr odalarında ve izbelerinde, ucuz otellerinde konaklayan, yardıma muhtaç insanları koruyacak dernekleri, kendilerine el uzatacak kimseleri yok. 15-20 liralık günlük otel paralarını ödeyemedikleri için sokakta yaşayanlar olduğunu biliyorum... Bazı otellerde koronavirüs testi yapıldığı için dışarıya çıkamayan, yeterince beslenemeyen, otel borçlarını ödeyemeyenlerin arasında göçmenler de var. Koronavirüslü günlerde İzmir ve Anadolu’nun birçok kentinde hayırseverler tarafından yardımlaşmanın yapıldığını, maddi durumu iyi olmayan insanların bakkal borçlarının ödendiğini görüyoruz...
İzmir’de görev yapan aile hekimi arkadaşım, otel ücretini ödeyemediği için sıkıntı çeken hastasının borcunu ödemeye gittiğinde, otel ücretlerini ödeme zorluğu çeken başka kişilerin olduğunu da gördü. Bunun üzerine harekete geçip yardımsever arkadaşlarıyla birlikte aralarında topladıkları parayla, mağdur olmuş insanların otel borçlarını ödediler. Ayrıca bölgede
15 Mayıs 1919... İzmir’in işgalinin üzerinden 101 yıl geçti. Emperyalist güçlerin işgal yıllarında masum insanlara yaptığı zalimliklerin bilançosu ağır oldu. Konak, Basmane, Kemeraltı, Kordon, hemen her yerde düşman askerleri dolaşıyordu. İşgale karşı koyanlar acımasızca öldürüldü, işyerleri yağmalandı. Alınan kararlar gereği, insanların toparlanıp bir araya gelmeleri yasaklandı, şehre giriş ve çıkış kontrole tabiydi. Yakın ilçe ve köylere gitmek için bile izin almak gerekiyordu.
“Yunan askerleri çevreye dağıldılar, bir kol Kemeraltı Caddesi’ne dağılarak, olay yerinden 400 metre kadar ilerideki Başdurak Camii’ne doğru, bir kol da Tramvay Caddesi’nde ilerledi. Evzonlar rastladıkları tüm Türkleri kurşunladılar, süngülediler. Makineli tüfek de kullandılar. Kadınlar ve çocuklar bile öç Tanrısına kurban edildi. Her taraf cesetlerle doldu. İzmir Merkez Komutanlığı’ndan İstanbul Jandarma Genel Komutanlığı’na gönderilen ve işgal günlerinin facialarını anlatan raporda Tramvay Caddesi üzerinde olay
Bunca tarihsel zenginliğe sahip olduğu halde İzmir, neden UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girme girişiminde bulunmuyor diyenlerden olduğum için, 2017 yılında Basmane ve Çevresi Tarih, Kültür, Sanat, Arkeoloji Günleri’nde, eski Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç’i UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girme deneyimlerini anlatması için davet etmiştik. Bu konuda turist rehberi dostumuz Mehmet Gülümser devreye girip organizasyonu yaptı. Amacımız, Konak ilçesi sınırları içerisinde olan tarihsel dokuyu UNESCO listesine sokmanın kıvılcımını çakmaktı... O gün Başkan Gönenç, Basmane’ye şehir bandosu ve ikramlarıyla geldi. Bergama Belediye Başkanı’nı dinleyen İzmirliler arasında TARKEM Genel Müdürü Sergenç İneler de vardı. Mesajı en iyi anlayan o oldu ve konuyu takip etti.
Kemeraltı Çarşısı’nın UNESCO Dünya Mirası yedek listesine alındı haberine sevindim. Sevinçli haberin arkasından Başkan Tunç Soyer, daimi listeye girmek için önlerinde 3 yıllık bir süreç bulunduğunu, kentin
Heyamola Yayınları, Fergül Yücel danışmanlığında İzmir’in 41 semtini anlatan kitaplar serisini 2011 yılında yayımlamıştı. İzmir’im serisinin 21 numaralı ‘Saklı Mazi Dibekbaşı-Kireçlikaya’ kitabını Yazar-Çevirmen-Sahaf İlhan Pınar yazdı. Çocukluk yıllarında ailesiyle birlikte tarih fışkıran Selçuk’tan İzmir’e gelip Dibekbaşı-Kireçlikaya semtinde yaşamaya başlayan yazar İlhan Pınar, ilk ve ortaokulu aynı semte, pencerelerinden Smyrna Agorası’nın göründüğü okullarda okudu. Yazarın tarihseverliğinde ve araştırmacı kimliğinin oluşmasında bu tarihi dekorun etkisinin olduğuna inanırım. İzmir Mevlevihanesi’nin boş arsasında arkadaşlarıyla top oynayan yazar, bakın kitabında neler yazmış. “Yıllarca üzerinde top oynadığım benden önce de kaç kuşağın üzerinde top oynadığı uçurtma uçurduğu, Naci Gündem’in incir ağaçlarını nişangâh olarak kullandığı o tekke dediğimiz yerin meğerse İzmir Mevlevihanesi olduğunu araştırma yaptığım seyahatnamelerden ve burada semah izleyen seyyahlardan öğrendim maalesef. Meğer
Koronavirüslü günlerde, Şükran Köse, Çağrı Büke, Fevzi Çakmak ve Eren Akçiçek’in editörlüğünü yaptığı, doktor, tarihçi ve araştırmacılar tarafından yazılan, 730 sayfalık ‘Tarihsel Süreçte Anadolu’da Sıtma’ adlı kitabı okudum. Büyük İskender dahil, milyonlarca insanın hayatına kasteden, bataklık ve durgun sularda yaşayan anofel sineğinin bulaştırdığı sıtma (malaria) adı verilen hastalığın tarihçesini anlatan, Bulaşıcı Hastalıkları Önleme Derneği (BUHASDER) tarafından yayına hazırlanan kitap, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ithaf edilmiş.
Dr. Nagihan Baysal ile Dr. Eren Akçiçek, ‘Geçmişte Anadolu’da Sıtma Folkloru’ başlıklı makalelerinde, sıtma ilacının bulunmadığı yıllarda uygulanan ilkel tedavi yöntemlerine değinip Edremit’ten örnek vermişler. “Üç diş sarımsak ayıklanır, ve üzerlerine şeytan yazılarak sabah aç karnına teker teker teker yutulur. Ayrıca aynı bölgede, bir kısım kinin iki limon suyu içerisine