Dünyayı tehdit eden Kovid-19 virüsü can kaybına neden olduğu gibi, kaçınılmaz olarak ülke ekonomimizi de etkiliyor. Deniz, hava, karayolları iptal edildi; birçok fabrika üretime kapatıldı. Bahar ayının ilk günlerini, görünmeyen düşman nedeniyle evlerimizde geçirmek zorunda kalıyoruz. Sosyal medyada kurallara uymayıp maskesiz sokağa çıkanları, yerlere tükürenleri, atılmaması gereken yerlere maske ve eldivenlerini atanları, mesafeli yaklaşıma uymayanları görüyoruz. Yaşanan olumsuzluklara rağmen tehlikeyi gören insanlar; tokalaşmaktan, kucaklaşmaktan kaçınıp ellerini yıkamaya daha çok zaman ayırıyor.
Evlerinde kendilerini izole eden yardımsever insanların, dışarıda bulunan ihtiyaç sahiplerine gıda malzemesi yardımında bulunup bakkallara olan borçlarını silmeleri, moral değerlerimizi yükseltiyor. Aslında bu tür yardımlar, unutulmuş yardımlaşma geleneğimizin bir parçası. Hatırlarsanız, önceki yıllarda İzmir ve ilçelerinde cami ve mescit avlularında, girişlerinde bulunan sadaka taşlarını yazmıştım. Sadaka vermek isteyenler,
TCDD, koronavirüs salgınıyla mücadele amacıyla 28 Mart 2020 tarihinden itibaren Anahat ve Bölgesel tren seferlerini geçici olarak, “Evde Kal Türkiye” çağrısına uyarak durdurdu. Basmane Garı’nın yolcu salonunda ve peronlarda artık kimseler yok. Özellikle soğuk ve yağmurlu günlerde yolcu salonu, yolcular dışında garibanların sığınıp şekerleme yaptığı yerdi. Aslında gar personeli, onların yolcu olmadığını bilir, ancak dokunmazlardı gariplere. Çorakkapı Camii önü ve avlusunda eski kalabalıkları, hayır lokması kuyruklarını göremedim. Eski İzmir hamamları da, bacası tütmeyen işyerleri listesinde yerini aldı. Basmane Hamamı, Namazgâh, Karakadı (Lüks), Tevfik Paşa ve diğer hamamlar kapatıldı. Bütün tarihinde gece gündüz ziyaretçileri eksik olmayan Basmane Karakolu en sakin günlerini yaşıyor. Pavyon, birahane ve eğlence yerlerinin faaliyetlerine de son verildi. Bazı oteller müşteri yokluğundan kapandı, dünyanın bir ucundan göç yolculuğuna çıkmış Afrika ve diğer ülkelerden gelen misafirleri konuk eden oteller faal
Bergama araştırmacısı Osman Bayatlı, ‘Bergama’da yakın tarih olayları XVIII-XIX Yüzyıl’ kitabında; 1834 yılında Bergama ve çevresinde sayısız insan kaybına neden olan ‘Ölet’ adı verilen vebadan kurtulmak için insanların sağ pazularına veba tılsımı bağladıklarını anlatıp, salgında ölen Vahide Hanım’ın Harputlu Mescidi’nde bulunan mezar taşı yazısına yer verir: “Emretti hüda eyledi ferman / Erişti veba vermedi aman / Murada ermedim dünyada heman / Cennette vere muradım rahman.”
Dünyanın başına musallat olan dil, din, ırk ayrımı, büyük küçük, zengin fakir demeden, sinsice saldıran koronavirüsü ciddiye almayanlara, Urla Taaffuzhanesi’ni, bu ilginç tesiste kullanılan ekipmanları, buhar kazanlarını, veba ve koleradan ölenlerin arkalarında bıraktığı isimsiz mezarları göstermek lazım.
Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde imkânlar doğrultusunda bulaşıcı hastalıklarla savaşmak için, İzmir’de Emraz-ı Sariye ve İstilaiye, Emraz-ı Zühreviye hastaneleri kuruldu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında alınan
Malum, dünyada ve ülkemizde koronavirüs salgını var. İlhan Pınar’ın çevirip yayımladığı ‘Gezginlerin Gözüyle İzmir’ kitaplarını yeniden okudum. Gezginler, geçen yüzyıllarda İzmir’de yaşanan salgın hastalıklarla ilgili olarak bakın neler yazmışlar...
Christoph Wilhelm Lüdeke (1759-1768): “İzmir’de kaldığım dokuz yıl içinde küçükleri saymazsak, 1759-60-62-65 yıllarındaki veba salgınlarını yaşadım. Her bir salgında şehrin nüfusu 15-20 bin arasında eksilmekteydi. Hastalık görülen evler veya mahalleler koruma altına alınmıyor. Hastanın eşyaları yakılıp ortadan kaldırılacağı yerde pazarlarda açıkça satılıyor, veya vârisleri tarafından saklanarak bir süre sonra tekrar kullanılıyor, bu defa hastalık tekrar ortaya çıkıyor.”
Cornelis de Bruyn (1678): “Aşağıdaki hisardan da anlaşılacağı gibi veba salgını İzmir’de çok şiddetli hüküm sürmüş, çevrede göze çarpan belirtiler de bunu kanıtlıyordu. Ticarethanelerini uzun zaman kapalı tutmak zorunda kalan esnaftan bazıları işyerlerini
Oteller Sokağı’na cephesi olan binanın bodrum katında bulunan tonozlu Roma galerilerini görmek için İzmir Eğitim Diş Hastanesi’ne gittim. Binanın yeni sahibi olan Diş Hastanesi’nin güvenlikçileri, galerileri göremeyeceğimi söyledi. Fazla ısrar etmedim, bu arada aklıma Oteller Sokağı düzenlenmesi sırasında yaşanan bir olay geldi. Zamanında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina ile Konak Belediye Başkanı Erdal İzgi, Oteller Sokağı düzenlenmesini incelerken, dönemin özel hastane yöneticileri belediye başkanlarını kafeterya ve depo olarak kullandıkları Roma galerisini görmeye davet ettiler. Hastane yöneticileri, galerilerden onlarca kamyon toprak çıkarıp temizlediklerini, Fevzipaşa Bulvarı’na bakan bina ile Oteller Sokağı’na bakan iki bina arasına yaptıkları geçidi anlattı. Bu sırada, Başkan Piriştina’ya galeri zeminine döşenen günümüz seramiklerini gösterip, iki binayı birbirine bağlayan yeraltı geçidinin izinsiz kazıldığını, çıkarılan toprağın aslında arkeolojik toprak olduğunu, arkeologlar denetiminde
Yaşanan son göç olayları, bana 2017’de düzenlenen ‘5. Basmane ve Çevresi Tarih, Kültür, Sanat ve Arkeoloji Günleri’ni anımsattı. TCDD 3. Bölge Müdürlüğü, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Tabip Odası, üniversite öğretim üyeleri, araştırmacı ve onlarca sanatçının katıldığı etkinliklerde “Basmane, İzmir’in misafirhanesidir” temasını vurgulayıp buradaki kültür varlıklarının önemini ve bölgedeki yoğun göçleri tartışmıştık. Basmane’de yaşayan göçmenler, göçmen dernek başkanları ve kalabalık bir dinleyici tarafından ilgiyle izlenen ‘Basmane, Göçler ve Sağlık Sorunları’ panelinde, İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Fehmi Akçiçek, Prof. Dr. Nevin Turgay, Prof. Dr. Ahmet Özbilgin ve Doç. Dr. Işıl Ergin konuşmacı oldu. Panelde, göçmenlerin sağlık sorunlarının nedenleri, güvenli olmayan koşullar, kalabalık havasız sıkışık ortamlarda yapılan yolculuklar, şiddet, taciz, tecavüz, kadın ticareti, uyuşturucu çeteleri, hasta
Zamanın aşındırması, yangın ve depremlerden aldığı hasarlara rağmen günümüze gelmeyi başaran tarihi Çukur Han, bir dönem klasik han anlayışından farklı olarak esnaf ve zanaatkârların işliği, tüccarların ofisi olarak kullanıldı...
Eski adıyla Osmaniye Caddesi’ne, günümüzde Mimar Kemal Caddesi’ne cephesi olan vakfiyelerde, ilk sahipleri olarak Kâtip- oğullarından Moralı Hacı Hüseyin, Abdurrahman ve Mehmet Ağaların adı geçen Çukur Han’ı önceki aylarda ziyaret etmiş; hanın raspalanmış duvarlarını, volta döşemelerini, nişlerini, tonozlarını, kapı ve pencere sövelerini, hayvanların su içtiği yalağı gördüğümü yazmıştım.
Uğrak yeri olacak
Uzak diyarlardan yüküyle gelen develerin girip çıktığı, kervancıların konakladığı Çukur Han’ın restorasyon projesini hazırlayan, Restoratör Yüksek Mimar Öget Nevin Cöcen’i ziyaret ettim. Şantiye Şefi Restoratör Mimar Aslı Çıray ve deneyimli restorasyon ustaları Metin-Çetin Bingöl kardeşlerle konuştum. 1476 metrekare kullanım alanını olan
Geçen yüzyılda İzmir’de faaliyette bulunmuş kurumların tarihçesi hakkında elimizde fazla bilgi yok. İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nin üst üste çıkardığı kitaplar ve hayata geçirdiği sergi ve etkinliklerle bu açık kapatılmaya çalışılıyor. Araştırmacı Yazar Gazeteci, Nedim Atilla’nın ikinci baskısı yapılan, “İzmir Demiryolları” kitabı, İzmir-Aydın-İzmir-Kasaba demir yolu tarihi hakkında bize önemli bilgiler veriyor. Prof. Dr. Sabri Sürgevil Hoca’nın, “Basmane Garı ve Çevresi” kitabını okursanız ister istemez bölgenin eski hali gözlerinizde canlanır. O dönemin tekstil fabrikası, tabakhane ve atölye atıklarını taşıyan “Boyacı Deresi” konut mimarisi ve eski mezarlıklar, eğlence yerleri, demiryolu kazaları diğer ilginç olaylar hakkında bilgi sahibi olursunuz.
Basmane Garı’nda Gazi Mustafa Kemal’in İzmirliler tarafından karşılanmasını Prof. Sabri Sürgevil Hoca kitabında şöyle anlatır: “Büyük Halaskar’ın geceleyin teşrif buyuracakları