Son dönemde “Son Samuray” ve “Kanlı Elmas” gibi filmleriyle ülkesi ABD’ye uzak coğrafyalarda zaman geçiren yönetmen Edward Zwick, yeni filmi “Aşk Sarhoşu”yla memleketine döndü. Jamie Reidy’nin “Hard Sell: The Evolution of a Viagra Salesman” adlı anı kitabından yola çıkan filmde, Viagra’nın yükselişi, ilaç endüstrisi ve tabii ki romantizm üzerine “ortaya karışık” bir film izliyoruz.
Hasta kadın-pislik adam ilişkisi
Jamie kadınlar arasında popüler, ağzı iyi laf yapan bir adamdır. Müzik sistemleri satan bir dükkandaki işinden zamparalığı yüzünden kovulunca, satış yeteneklerini ilaç endüstrisinde dener. İlaç satış temsilcisi olarak doktorlara musallat olurken, Parkinson’un ilk evrelerindeki garson Maggie’yle tanışır. Başta seks ağırlıklı ilerleyen birlikteliklerini, Jamie bir ilişkiye çevirmek ister. Maggie’nin ise bağlanmakla ilgili endişeleri vardır.
“Aşk Sarhoşu” ilaç endüstrisini satış teknikleri üzerinden eleştiren bir filmmiş gibi başlıyor. Ardından doktorlar ve farklı firmaların rekabeti üzerinden, konuyla ilgili söyleyecek bir şeyleri varmış gibi davranıyor. Jamie’nin, Viagra’nın temsilcisi olmasıyla, bir süre bu fenomeni inceliyor. Daha da doğrusu Viagra reklamı gibi
Geçen sezonun başarılı komedilerinden “Eyyvah Eyvah”ın ikincisinde ilk filmden tanıdığımız karakterleri bu kez Geyikli’de izliyoruz
Geçtiğimiz yıl şubat ayının sonunda vizyona giren, Ata Demirer’in senaryosunu yazıp başrolünde oynadığı “Eyyvah Eyvah”, uzun süre vizyonda kaldı ve yaklaşık 2,5 milyon kişiye ulaştı. Hüseyin Badem adlı klarnetçinin, İstanbul’da babasını aradığı film, gişe başarısı bir yana sezonun eli yüzü düzgün, eğlenceli, özenli, iyi işlenmiş karakterlere sahip ender komedilerinden biriydi. Demet Akbağ’ın canlandırdığı bar şarkıcısı Firuzan da, filmin komedi yükünün önemli bir bölümünü rahatlıkla üstleniyordu.
Şimdi ikincisi karşımıza çıkan “Eyyvah Eyvah”da ilk filmdeki ana kadro korunuyor. Hakan Algül kameranın arkasında, Ata Demirer senaryo yazarı ve Hüseyin Badem olarak karşımızda. Demet Akbağ yine Firüzan rolünde, müzikler yine Fahir Atakoğlu’na emanet edilmiş.
İstanbul’da geçen ilk filmin aksine, ikinci film tamamen Hüseyin Badem’in memleketi Geyikli’yi mesken tutuyor. Hüseyin Badem, yanına Firuzan’ı alıp Geyikli’ye gelmiş; âşık olduğu hemşire Müjgan’a evlenme teklif etmeye çalışıyor. Hüseyin’in kasabaya yeni gelen doktoru, Müjgan’ın ise Firuzan’ı
Yakın Plan / Nema-ye Nazdik” ve “Kirazın Tadı / Ta’m e Guilass”ın da aralarında olduğu birçok önemli filme imza atan İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi, İran dışında çektiği ilk uzun metraj kurmaca filmi “Aslı Gibidir”de kadın-erkek ilişkilerine odaklanıyor. Başroldeki performansıyla bu yıl Cannes Film Festivali’nden En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazanan Binoche, aslında filmin ilham perisi. Binoche’a filmin odağındaki anekdotunu anlatan Kiyarüstemi, onun yüzündeki ifade değişimlerinden etkilenip bu olayı senaryo haline getirmiş.
Kiarostami’nin 15-20 yıl önce yeni tanıştığı bir kadınla geçirdiği bir günle ilgili anekdotun senaryo haline gelmiş şekli şöyle: Toscana’da oğluyla yaşayan antika galerisi sahibi Elle, oraya kopya ve gerçek sanat eserleriyle ilgili kitabının tanıtımı için gelen İngiliz yazar James Miller’la tanışır. İkili, bir günlerini bol bol muhabbet ederek, çeşitli konularda tartışarak ve gezerek geçirir.
Zekice diyaloglar var
Kiyarüstemi, Elle ve James’in muhabbeti üzerinden kadın-erkek ilişkilerinin flörtten uzun evliliğe kadar her bölümünü kapsayan ve bunu zekice diyaloglarla işleyen bir filme imza atıyor.
Ben Affleck yönetmen koltuğuna geçtiği ikinci filmde, banka soyguncularıyla ünlü bir mahalleye odaklanıyor Ben Affleck yönetmen olarak yeteneğini 2007 yapımı ilk filmi “Gone Baby Gone”la kanıtladı. Affleck’in hem yönetmen hem senarist hem de başrol oyuncusu olarak karşımıza çıktığı ikinci filmi “Hırsızlar Şehri”, adını Boston’ın Charlestown adlı mahallesinden alıyor. Filmin başında çıkan yazılarda, Charlestown’ın banka soyguncularıyla ünlü olduğunu ve banka soygunculuğunun burada babadan oğula geçen bir meslek olduğunu öğreniyoruz.
Profesyonel hokey oyuncusu olarak kariyeri kısa süren Doug MacRay, çetesi ile birlikte baba mesleği olan banka soygunculuğunu icra etmektedir. Doug ve çetesi bir banka soygunu sırasında bankanın müdürü Claire’i rehin alırlar. Gözleri bağlı Claire’in haklarında ne bildiğini öğrenmek için ona yanaşan Doug, Claire’den etkilenir ve aralarında bir ilişki başlar. Bu arada, Doug’ın çetesini yakalama konusunda saplantılı FBI ajanı Adam Frawley, Doug ve adamlarının açığını kollamaktadır.
Romandan uyarlandı
Ben Affleck’in “Gone Baby Gone”daki en büyük başarısı, arka mahallere dair keskin gözüydü. Fakir mahallelerin havasını, atmosferini ve insanlarını
İsveç çıkışlı çok satan polisiye romanlardan uyarlanan Millennium Üçlemesi’nin ikinci filmi “Ateşle Oynayan Kız”, ilk filmin ana karakterlerinden Lisbeth’in geçmişini kurcalıyorÖnce Stieg Larsson’ın ölümünden sonra yayımlanan polisiye seri Millenium Üçlemesi popüler oldu, sonra da ilk romandan uyarlanan film “Ejderha Dövmeli Kız”... İsveç yapımı film, ilginç olay örgüsü, İsveç’in kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmayı ihmal etmeyen sosyal arka planı ve asi, zeki, özgür ana karakteri Lisbeth Salander sayesinde pek beğenildi.
İlk filmdeki polisiye örgünün araştırmacılarından biri olarak gördüğümüz ama pek de hayatını öğrenemediğimiz Lisbeth Salander’ın geçmişini didiklemek için fırsat, ikinci film “Ateşle Oynayan Kız”da karşımıza çıkıyor.
İlk filmden tanıdığımız araştırmacı gazeteci karakterimiz Michael Nyqvist, çalıştığı haber dergisinde İsveç’teki fuhuş çeteleriyle ilgili büyük bir dosya yayımlamak üzeredir. Ama bu dosyayı hazırlayan genç gazeteci ile bu konuda bir tez yazan kız arkadaşı öldürülür. Silah üzerindeki parmak izleri, katilin Lisbeth Salander olduğunu gösterir. Lisbeth’in suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışan Michael soruşturmasını derinleştirdikçe Lisbeth’in
Angelina Jolie ve Johnny Depp’in başrollerini paylaştığı “Turist”, Venedik’te geçen eğlenceli bir macera ...
2005 yapımı Fransız filmi “Anthony Zimmer”in Hollywood işi yeniden çevrimi olan “Turist”in açılışında, ilk olarak Scotland Yard’ın güzel bir kadını takip ettiğini görürüz. Elise adındaki, herkesin aklını başından alan bu kadın, dünyanın dört bir yanında dolandırıcılıktan aranan Alexander Pearce adlı bir dolandırıcının sevgilisidir. Nitekim Scotland Yard, Alexander’ın Elise’le iletişim kuracağı konusunda yanılmaz.
Matematik öğretmeni âşık olur
Para vurgunu sonrası bir sürü estetik ameliyat geçirdiğine inanılan Alexander, Elise’e gönderdiği mektupta, ona Venedik’e giden trene binmesini ve peşindeki polisleri ekmek için kendisine benzeyen bir adama yakınlık göstermesini istemiştir. Elise tarafından seçilen kurban, Venedik’e turist olarak giden, Wisconsin’li matematik öğretmeni Frank’tir. Frank, Elise’e kısa sürede âşık olur. Scotland Yard da Frank’in Alexander olmadığını anlar ama Alexander’ın dolandırdığı gangster de, Alexander sandığı Frank’in peşine düşer.
Yarı komik, yarı entrikalı filmin tek derdi eğlenceli olmak gibi görünüyor. Özellikle Johnny Depp’in
“Gönül Yarası”ndan altı yıl sonra yazıp yönettiği yeni bir filmle izleyici karşısına çıkan Yavuz Turgul, safkan bir polisiyeye imza atıyorAmerikan ve Avrupa sinemalarının onyıllardır hakim olduğu bir tür olan polisiye, herhalde Türk sinemasında tercih edilen türlerin en alt sıralarında.
Geçtiğimiz sezonun seri katil polisiyesi, Uğur Yücel imzalı “Ejder Kapanı”nın ardından türün has bir örneği az ve öz film çeken Yavuz Turgul’dan geliyor. Turgul arada yazdığı “Kabadayı”nın senaryosunu saymazsak, yönetmen ve senarist olarak en son 2005’in başında “Gönül Yarası” ile karşımıza çıkmıştı.
Filmin açılışında cinayet masasının tecrübeli polislerinden “avcı” lakaplı Ferman’ı genç polislere cinayetleri çözerken tıkandıklarında bakış açısını değiştirmenin öneminden bahsederken görüyoruz. Hemen sonrasında ise Karadenizli, öfkesini kontrol etmekte zorlanan, inişli çıkışlı bir karaktere sahip, Ferman’ın oğlu gibi sevdiği ve yetiştirdiği “deli” lakaplı İdris ile tanışıyoruz. Ferman ve İdris bir ormanda, bataklıkta kesik bir el bulunca, apar topar suç mahalline gitmeye çalışırken, cinayet masasında bir kadro açılıyor. Ferman antropoloji yüksek lisansı yapan “çaylak” Hasan’ı da ekibe dahil
Geçtiğimiz yıl “Erkekler Las Vegas’ta feci dağıtır” eksenli komedi “Felekten bir Gece / The Hangover” ile sezonun en hoş komedilerinden birine imza atan yönetmen Todd Phillips’in yeni filmi “Git Başımdan” adını taşıyor
Git Başımdan”ın da geçtiği zaman da, “Felekten Bir Gece” gibi bir erkeğin hayatında aile kurmakla ilgili bir dönüm noktası. “The Hangover” bir düğün öncesinde geçiyordu. “Git Başımdan” ise Peter’ın çocuğunun doğumunun arifesinde başlıyor.
Düzgün bir tip olan Peter, çocuğunun doğumuna birkaç gün kala karısının yanına dönmek için uçağa binmek üzeredir. Ancak havaalanında tanıştığı Ethan yüzünden uçaktan atılır. Üstelik olayın ardından uçakla seyahat etmesi yasaklanır. Çaresiz kalan Peter, babasını yeni kaybetmiş eksantrik Ethan’ın arabayla yolculuk teklifini mecburen kabul eder ve uzun yolculuk başlar.
“Git Başımdan”, “Felekten bir Gece” kadar seri kahkahalar attırmasa da, Phillips’in üzerinde durduğu erkek dünyasını deşen damar, ticari Hollywood komedilerinin en başarılı ve özgün ürünlerinin çıktığı alan haline gelmeye başladı. Phillips bu filmde iyiden iyiye, “Matrak Adamlar / Funny People”, “Superbad” gibi filmlere imza atan yapımcı / yönetmen Judd