Sovyet kampından kaçış

25 Haziran 2011




Peter Weir’in yeni filmi “Özgürlük Yolu / The Way Back”, 1940’larda geçiyor. Film, Sovyetlere ait bir çalışma kampından kaçan bir grup esirin hikayesini anlatıyor. Filmin aralarında Jim Sturgess, Colin Farrell, Ed Harris, Saoirse Ronan ve Mark Strong’un da bulunduğu güçlü bir oyuncu kadrosu var.
Kariyerine Avustralya’da çektiği “Picnic at the Hanging Rock” ve “The Last Wave” gibi iki muhteşem filmle başlayan ve çoğu meslektaşının tersine Hollywood’da da başarılı filmlere imza atmayı sürdüren Peter Weir, bir süredir durulmuş görünüyor. “Ölü Ozanlar Derneği / Dead Poets Society”nin de aralarında olduğu pek çok önemli filme imza atan Weir, 2003’ten beri ortalarda yoktu. Bu da “Master and Commander”dan yedi yıl sonra çektiği ilk film. “Özgürlük Yolu”nun aldığı eleştiriler de yönetmenin eski günlerine dönemediği yönünde. İngiliz Empire dergisi filmle ilgili eleştirisinde, “İyi bir film ama Weir’dan muhteşeme alışmıştık” diyor.

“Özgürlük Yolu / The Way Back”

Yazının Devamı

Yeni Spielberg bulunmuş olabilir!

18 Haziran 2011



Lost” ve “Alias” dizilerinin yaratıcılarından J.J. Abrams, Hollywood’un parlak yönetmenlerinden. Yeni filmi “Super 8”, 13-14 yaşlarındaki Joe’nun annesini bir fabrika kazasında kaybetmesiyle açılıyor. Şerif yardımcısı babasıyla bu yeni duruma alışmaya çalışan Joe, en yakın arkadaşı Charles’ın “super 8”le (8 mm. formatında) çektiği zombi filminde makyaj işlerini yaparak yas sürecinde oyalanıyor. Bir gün tren garındaki bir çekim esnasında büyük bir tren kazasına şahit oluyorlar. Şaibeli görünen kazanın ardından kasabada garip şeyler olmaya başlıyor.
Beyazperdede ise başarılı bilimkurgu “Star Trek” (2009) ve eli yüzü düzgün aksiyon “Mission: Impossible III” (2006) filmlerini yöneten Abrams, sinema meraklılarının yakıştırmayı pek sevdiği “yeni Steven Spielberg” etiketinin taşıyıcılarından biri. Abrams, Hollywood’un bir cilvesi sonucu yeni projesi “Super 8”i Spielberg’ün yapımcılığında gerçekleştirdi. Spielberg’ün klasiklerinden “E.T.” ve “Üçüncü Türden Yakınlaşmalar / Close Encounters of the Third Kind”a birçok açıdan benzeyen “Super 8”, bu halef-selef yakıştırmasını güçlendirecektir şüphesiz.

Doğru düzgün çizilmiş karakterler
1979 yılında geçen film, o dönemin

Yazının Devamı

Mükemmel tetikçi

11 Haziran 2011

Filme adını veren karakter Hanna, Finlandiya ormanlarında babası Erik tarafından küçük yaştan itibaren mükemmel ve acımasız bir suikastçı olması için yetiştirilirmiştir. “Uyum sağla ya da öl” mottosuyla büyüyen ve 16 yaşında eğitimini tamamlayan Hanna, Erik’e hazır olduğunu söyleyince CIA’in sert ajanlarından Marissa’ya haber gönderilir. Bu noktadan sonra komployu oluşturan kartların tek tek açıldığı bir ülkeden diğerine uzanan bir kovalamaca başlar.
İngiliz yönetmen Joe Wright’ın kariyeri iki edebiyat uyarlaması sayesinde takdir görerek başladı. “Aşk ve Gurur” ve “Kefaret” ile parlayan Wright, “Hanna” ile yönetmenlikteki iddiasını sürdürüyor.
Wright’ın “Hanna”da tam bir yönetmenlik gösterisi yaptığı söylenebilir. Wright’ın dinamik yönetimi, Marissa başta olmak üzere karikatürize edilmiş yan karakterlerin zayıflığını ve masal havası ile çocuk suikastçı aksiyonu arasında gidip gelen senaryo açıklarını kapıyor. Filmin sizi içine çeken heyecanından kurtulup filmle aranıza mesafe koyduğunuzda “Hanna”nın masal soslu bir büyüme öyküsü mü yoksa bir suikastçı aksiyonu mu olduğuna karar veremiyorsunuz. The Chemical Brothers’ın müthiş film müziği çalışması ve
13 yaşındayken

Yazının Devamı

SİNEMADAKi 5 SUİKASTCI

10 Haziran 2011

‘Aşk ve Gurur/Pride and Prejudice’ ve ‘Kefaret/Atonement’ın yönetmeni Joe Wright’ın yeni filmi ‘Hanna’, bugün vizyona giriyor. Filme adını veren Hanna (Saoirse Ronan), çocukluğundan itibaren babası tarafından suikastçı olmak için yetiştirilen bir kız. Hanna’dan hareketle, sinema tarihindeki ünlü suikastçıları topladık.

‘Kill Bill’ (2003, 2004)/Gelin
Quentin Tarantino’nun filmi ‘Kill Bill’in ana karakteri Gelin (Uma Thurman) bir suikastçıydı. Düğününü basan patronu Bill’den ve onun ekibinden intikam almak için yola çıkan Gelin sayesinde çeşitli alanlarda uzman suikastçılar arasında geçen ölümcül kavgalara şahit olduk.

‘The American’ (2010)/Centilmen
George Clooney’in suikastçı Jack’i canlandırdığı film, kiralık katilin çalıştığı süreci değil de, İtalya’da inzivaya çekildiği bir dönemi göstermesi açısından ilginç. Kahramanını soyutlayan kadrajlara yer veren film, fotoğrafçı ve klip yönetmeni Anton Corbijn’in imzasını taşıyor.

Yazının Devamı

X-Men geçmişe dönüyor

4 Haziran 2011



İzleyenler hatırlayacaktır, “X-Men” serisinin ilk üç filminde özel yetenekleri olan mutantlar, iki güçlü mutantın; Charles Xavier ve Magneto’nun liderliğinde kutuplaşmışlardı. Xavier, mutantlar ve insanlar arasında bir güven ilişkisi kurmanın yollarını arıyordu. Magneto ise bir Yahudi olarak Nazi toplama kamplarında yaşadıklarının da etkisiyle insanlarla mutantlar arasında bir savaş olması gerektiğini düşünüyordu. Üçleme boyunca Xavier ve Magneto’nun aralarından su sızmadığı geçmişlerinden bahsediliyordu.
Yeni film “X-Men: Birinci Sınıf” ikilinin arkadaş olduğu bu döneme odaklanıyor.
Filmin peşinden koştuğu meselelerden biri, Magneto ve Xavier’in geçmişlerini göstererek karakterleri ve dostluklarını parçalayan fikir ayrılıklarını daha sağlam temellere oturtmak. Başka bir taraftan, Magneto’nun yeteneklerini keşfeden Sebastian Shaw’dan aldığı intikamı ve Shaw’ın da dahil olduğu bir komployu takip ediyoruz. Üstelik etrafta ilk kez tanıştığımız birçok yeni mutant karakter de var. Dolayısıyla film, konudan konuya hızla geçen bir yapıya sahip.

Yeni bir üçleme başlıyor

Yazının Devamı

Aşkta bencil ol, asla yenilme!

28 Mayıs 2011



Ödünç Sevgili” vizyonda sık sık karşımıza çıkan Hollywood romantik komedilerinin şimdilik en yenisi. Filmin odağında iki yakın arkadaş var: Eğlenmeyi bilen, şımarık parti kızı Darcy ile ciddi, iyi huylu avukat Rachel. Darcy yıllar önce Rachel sayesinde tanıştığı erkek arkadaşı Dex’le evlenmek üzere. Rachel’ın 30’uncu yaş gününde Dex ve Rachel ilk tanıştıkları günden beri birbirlerine âşık olduklarını fark ediyorlar. Dex bütün film boyunca, bunu Darcy’ye söyleyip söylememe tereddütü yaşarken, Rachel da kazanan taraf olma isteği ile vicdan azabı arasında gidip geliyor.
“Kazanan ol”, “Ne istediğine karar ver ve onu elde et” gibi başarı mesajlarıyla dolu olan “Ödünç Sevgili”, izleyicisine egoist olmayı öğütleyip kendi ahlak anlayışı içinde “ezik olmama” dersi veriyor.
Filmin karakterleri ise antipatiklik konusunda yarışır gibiler. Ama sanırız bu yarışta ipi göğüsleyen, Kate Hudson’ın canlandırdığı Darcy. Bu tüyleri diken diken eden karakterin, senaryo icabı terk edilen kadın olması istendiği için katlanılmazlık düzeyi özellikle artırılmış. Aslında filmin tek katlanılabilir karakteri, Sam Mendes’in “Away We Go”sunun başrolünden hatırlanabilecek John Krasinski’nin, iyi bir

Yazının Devamı

Jack Sparrow gençliğin peşinde

21 Mayıs 2011

“Karayip Korsanları” serisinin dördüncü filmi diğerlerine oranla daha basit bir öykü anlatıyor



Disney’in gişede büyük başarı gösteren serisi “Karayip Korsanları”nın dördüncü filmi karşımızda. İlk üç filmden sonra seriden ayrılan yönetmen Gore Verbinski ile oyunculardan Orlando Bloom ve Keira Knightley’nin yerleri “Chicago”nun yönetmeni Rob Marshall ve Angelica adlı karakterle Penelope Cruz tarafından doldurulmuş.
Dördüncü filmde, Kaptan Jack Sparrow Gençlik Pınarı’nı bulmaya çalışıyor. Bu arada İspanyollar ve İngiliz donanmasına katıldığını öğrendiğimiz Barbossa da Gençlik Pınarı’na ulaşma derdinde. Sparrow’un yolu bu defa eski sevgilisi Angelica ile kesişiyor. Sparrow kendisini Angelica ile beraber büyücü kaptan Kara Sakal’ın gemisi Kraliçe Anne’nin İntikamı’nda buluyor.
“Gizemli Denizlerde”, serinin her bakımdan en zayıf filmi. Üçüncü filmin güçlükle takip edilebilen olay örgüsüne kıyasla daha basit bir öyküyle karşılaşıyoruz. Ancak senaryo yan karakterlerden yeterince destek görmüyor. Sparrow her zamanki gibi eğlenceli. Ama iyice benimsediğimiz bu karakter filmi sürüklemeye etmiyor. Filmin tek parlak buluşu saldırgan denizkızları. Hollywood’un bir kez daha iyi

Yazının Devamı

Fransa’nın all-star’ı

14 Mayıs 2011

Fransız sinemasının iddialı oyuncularını bir araya getiren “Küçük Beyaz Yalanlar, bir arkadaş grubu içindeki çatışmaları konu alıyor



Fransız sinemasının genç neslinin önemli aktörlerinden Guillaume Canet, 2006’da “Kimseye Söyleme / Ne le Dis a Personne” ile yönetmenlik yönünün de güçlü olduğunu kanıtlamıştı. Bir kez daha yönetmen koltuğuna oturan Canet, şimdi “Küçük Beyaz Yalanlar”la karşımızda. Filmin hikayesi karakterler arasındaki çatışmalar üzerinden ilerliyor. Ünlü Fransız oyuncularla dolu kalabalık bir oyuncu kadrosu görüyoruz. Diğer filmin tersine, heyecanlı bir hikaye anlatma derdi yok.
Max öfke problemi olan bir otel sahibi. Her yıl arkadaşlarını tatil için yazlığına davet ediyor. Ancak bu kez, tatil arifesinde bir arkadaşları motosiklet kazasında ağır yaralanıyor. Grup önce bocalasa da, onu Paris’te bırakıp tatile gidiyor. Ama kazanın verdiği moral bozukluğu aralarındaki çatışmaları tetikliyor.

Yazının Devamı