En ünlü vampir baba oluyor

19 Kasım 2011

“Alacakaranlık” serisinin son romanı iki bölüm halinde beyazperdeye gelecek. İlk filmde Bella Swan hamile...



Stephenie Meyer’in aynı adlı romanlarından uyarlanan “Alacakaranlık / Twilight” serisinin dördüncü filmi “Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1” adını taşıyor. Bu gençlik serisinde, son roman iki bölüme ayrılmış. Bu filmde, üçüncü filmde hayattan tek isteğinin Edward olduğunu vurgulayarak feministlerin yüreğini sızlatan Bella ve vampir Edward muratlarına erip evleniyorlar. Balayına Rio yakınlarında bir yere gidiyorlar. Kısa süre içerisinde Bella’nın hamile olduğu anlaşılıyor. Çocuğun babası Edward vampir olduğu için Bella zor bir hamilelik geçiriyor. Edward’ı dinlemeyip ısrarla çocuğu doğuracağım diye tutturuyor. Serinin aşk üçgeninin üçüncü kişisi kurt adam Jacob ise Bella’yı ve doğurmaya çalıştığı çocuğu diğer kurt adamlardan korumaya çalışıyor.
Bu kadar az olayı iki saate yayan filmin boş boş zaman harcama ve iç kıyıcı romantizm açısından tek rakibi Brezilya dizileri. Serinin son kitabının sanki çok olay varmış da tek filme sığmayacakmış gibi ikiye bölünmüş olması da ancak ‘Filmler popüler, gişeyi sonuna kadar sömürelim’ anlayışıyla açıklanabilir.

Yazının Devamı

SiNEMADA EKONOMiK KRiZ

18 Kasım 2011





Bu hafta gösterime giren ‘Oyunun Sonu/Margin Call’, 2008 ekonomik krizinden beri arada sırada karşımıza çıkan ‘ekonomik kriz’ temalı filmlerden biri. Olanları anlamaya çalışan sinemacılar, genellikle belgesel türünde çalışmalarla 2008 krizini konu aldılar ama arada birkaç kurmaca da karşımıza çıktı.
Bir finans firmasında 24 saatte geçen ve yayılan panik dalgasını konu alan yapımın yönetmen koltuğunda J. C. Chandor var. Başrollerini Kevin Spacey, Paul Bettany, Jeremy Irons ve Demi Moore’un paylaştığı filmden yola çıkıp,
ekonomik kriz filmlerini hatırlayalım.

Yazının Devamı

Mitoloji soslu aksiyon

12 Kasım 2011

Filmin şiddet dozu yüksek, görsellik ön planda tutuluyor

Mitolojinin aksiyonla birleştiği “Ölümsüzler”de gücüne güç katmak isteyen Kral Hyperion insanlara savaş ilan eder. Sahibine büyük bir güç getiren, Epirus’un yayı adlı bir silahın peşine düşen Kral Hyperion, bu silah sayesinde hapsedilmiş Titanları serbest bırakmayı planlar. Bu da hem insanlar hem de tanrılar için korkunç sonuçlar doğuracaktır. İnsanların tek umudu Zeus tarafından gizlice seçilmiş Thesus adlı bir taş ustasıdır. Thesus’un Kral Hyperion’u ve ordusunu durdurması gerekir. Bunun için kendisine destek aramaya başlar.
Filmi yöneten isim 2000 yapımı “The Cell / Hücre” ve büyüleyici görselliği ile bilinen “The Fall”un yönetmeni Tarsem Singh. Yönetmen, “Ölümsüzler”de Rönesans dönemi resimlerinin görselliğine sahip bir aksiyon hedeflediğini söylüyor ve filmi tanımlamak için “Caravaggio ‘Dövüş Kulübü’ ile buluşuyor” cümlesine başvuruyor.
Filmi izleyen eleştirmenlerin sık sık bahsettiği yapım ise “Dövüş Kulübü” değil, “300 Spartalı / 300”. Bu karşılaştırmanın nedeni filmlerin stilize görsel tercihleri...
Filmde kana susamış güç manyağı Kral Hyperion’u canlandıran Mickey Rourke ve kahramanlaşan sıradan

Yazının Devamı

MICKEY ROURKE’UN iKiNCi BAHARI

11 Kasım 2011

1980’lerin en başarılı aktörlerinden Mickey Rourke, 1990’ların başında oyunculuğu geri plana attı ve ilk işine yani boks kariyerine yöneldi. Bunun nedenini, “Boksa dönmek zorundaydım çünkü kendime zarar veriyordum ve bir aktör olarak kendime saygım kalmamıştı” cümleleriyle açıklayan Rourke, kendisine boks maçlarında fiziksel olarak zarar verdi. Elmacık kemiği, burnu, kaburgaları kırılan, kısa süreli hafıza kaybı yaşayan ve tanınmaz hale gelen Rourke, 2000’lerde oyunculuğu yeniden odağı haline getirdi. Bozulmuş fiziksel görünümüyle kendisini kabul ettirmeyi başaran ve dikkat çekici performanslara imza atan Rourke’u, bu hafta ‘Ölümsüzler/ Immortals’ta izleyeceğiz. Bu vesileyle Rourke’un ‘80’ler döneminden ve oyunculuktaki ikinci baharını yaşadığı 2000’lerden önemli performanslarını hatırlayalım.

Şeytan Çıkmazı - Angel Heart (1987)
Alan Parker’ın yönettiği, ‘80’lerin gizli hazinelerinden biri olan ‘Şeytan Çıkmazı’, başrolde Mickey Rourke, Robert de Niro ve Lisa Bonet’yi izlediğimiz, kara film esintili bir gerilim. Rourke filmde dedektif Harry Angel’ı canlandırıyordu. Aktör, zeki, dağınık ve kendisini vudu büyülerinin ortasında bulan bu dedektifi büyük bir başarıyla

Yazının Devamı

Aksiyonu bol bir Tenten

5 Kasım 2011

Steven Spielberg, ‘ilham kaynağım’ dediği Tenten’in üç boyutlu uyarlamasında mükemmel bir teknik iş çıkarıyor. Ama aksiyonu fazla kaçmış

Steven Spielberg “Indiana Jones”un ilham kaynakları arasında sık sık Belçikalı çizer Herge’nin Tenten’ini sayıyordu. Sinema dünyasının en ünlü yönetmenlerinden birinin, dünyanın en ünlü çizgi karakterlerinden birine duyduğu ilgi, yıllar sonra büyük bütçeli bir sinema yapımına dönüştü. Belki de filmde kullanılan performans yakalama tekniğinin (Oyuncuların performanslarının dijital olarak kaydedilip bilgisayar ortamına aktarılması) gelişimi projenin Spielberg’ün gündemine tekrar gelmesinde etkili olmuştur. Ne de olsa performans yakalama James Cameron’un “Avatar”ıyla rüştünü ispatlamış bir teknik. Spielberg yanına yapımcı olarak “Yüzüklerin Efendisi”nin yönetmeni Peter Jackson’ı, dolayısıyla Jackson’ın “Avatar”ı da yapan müthiş özel efekt stüdyosu Weta’yı alınca, iddialı proje başladı.
Herge’nin sade çizgileri referans alınmamasına rağmen görsel olarak orijinal karaktere sadık kalmaya dikkat edilmiş bir Tenten’in karşımıza çıktığı filmde, senaryo üç Tenten macerasından oluşuyor. Bitpazarından Tekboynuz adlı bir geminin

Yazının Devamı

ELLER YUKARI, BU BiR SOYGUNDUR!

4 Kasım 2011

Soygun filmleri sinemanın gündeminden düşmeyecek belli ki. Sıkça karşımıza çıkan örneklerinden ‘Kule Soygunu’ bu hafta vizyona giriyor. Şimdi biraz geriye gidelim ve ihmal edilmemesi gereken soygun filmlerini bir kez daha hatırlayalım



Brett Ratner’ın yönettiği, Ben Stiller’la Eddie Murphy’i başrollerde izleyeceğimiz ‘Kule Soygunu’ bu hafta vizyona giriyor. Son dönem örneklerden ‘Başlangıç/Inception’, ‘İçerideki Adam/Inside Man’ ve ‘Oceans’ serisi; 1990’lar klasiği ‘Rezervuar Köpekleri/Reservoir Dogs’ derken soygun filmleri sinemanın gündeminden hiç düşmeyecek belli ki... Ancak listeyi hazırlarken, son döneme ait adı çok sık geçen örneklere yer vermek istemedik. Biraz daha geriye gidelim ve ihmal edilmemesi gereken soygun filmlerini bir kez daha hatırlayalım.


Yazının Devamı

Behzat Ç. seri katilin peşinde

29 Ekim 2011


Geçen sezonun flaş televizyon dizisi, “Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm” adlı filmle ilk kez sinemada şansını deniyor



Behzat Ç. ve ekibi, Ankara’da bir tabutla Gençlik Parkı’na gömülmüş bir ceset bulurlar. Öldürülen eski bir polisin annesidir ve kendisine Red Kit diyen katil, telefonla cinayet masasıyla iletişim kurmaktadır. Bir katil insanları tabutla gömmeye devam ederken, gömülen insanların hepsinin geçmişi karanlık eski polislerle ilgisi olduğu ortaya çıkar. Diğer yandan cinayet masasının yeni olay yeri inceleme elemanı yurtdışında eğitim görmüş Songül adında bir kadındır ve yöntemleri Behzat Ç.’ye uymamaktadır. Behzat Ç.’nin, kızının ölümüyle bozulan psikolojisi ise sanrılar ve seslerle daha da kötüye gitmektedir.
Filmin yönetmeni, dizinin de yaratıcılarından biri olan Serdar Akar. Senaryo ise Emrah Serbes’in “Son Hafriyat” romanından yola çıkılarak bizzat Serbes tarafından kaleme alınmış.

Yazının Devamı

YÜKSEK TANSiYON!

28 Ekim 2011

Bu hafta vizyona giren filmlerden biri de Michael Brandt’ın yönettiği ‘İkili Oyun/The Double’. Başrollerini Richard Gere, Stephen Moyer ve Topher Grace’in paylaştığı filmde, bir parlamento üyesi öldürülüyor ve ABD’li ajanlar şüpheli gördükleri bir Sovyet casusunun peşine düşüyorlar. Politik gerilim türündeki bu filmden yola çıkarak, bu türün ünlü örneklerini hatırlıyoruz.

Akbabanın Üç GünüThree Days of Condor (1975)

Politik gerilim türünde harikalar yaratabilen Sydney Pollack’ın yönettiği filmde Robert Redford, ‘Akbaba’ kod adlı CIA çalışanı Joe Turner’ı canlandırıyor. Çalıştığı birim, yapılan bir baskında öldürülen Turner, bir yandan peşindeki adamlardan kaçıp diğer yandan neler olduğunu anlamaya çalışıyor. Üç gün boyunca... Sonuç mu? Petrol, ‘derin’ CIA ile örülmüş müthiş bir komplo... Dönemin Watergate sonrası paranoya ve “Gerçekler ortaya çıksın” anlayışıyla donanmış film, sonundaki basın sorgulamasıyla ve müthiş finaliyle hiç eskimeyen bir politik gerilim...


Yazının Devamı