Geçen sezonun flaş televizyon dizisi, “Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm” adlı filmle ilk kez sinemada şansını deniyor
Behzat Ç. ve ekibi, Ankara’da bir tabutla Gençlik Parkı’na gömülmüş bir ceset bulurlar. Öldürülen eski bir polisin annesidir ve kendisine Red Kit diyen katil, telefonla cinayet masasıyla iletişim kurmaktadır. Bir katil insanları tabutla gömmeye devam ederken, gömülen insanların hepsinin geçmişi karanlık eski polislerle ilgisi olduğu ortaya çıkar. Diğer yandan cinayet masasının yeni olay yeri inceleme elemanı yurtdışında eğitim görmüş Songül adında bir kadındır ve yöntemleri Behzat Ç.’ye uymamaktadır. Behzat Ç.’nin, kızının ölümüyle bozulan psikolojisi ise sanrılar ve seslerle daha da kötüye gitmektedir.
Filmin yönetmeni, dizinin de yaratıcılarından biri olan Serdar Akar. Senaryo ise Emrah Serbes’in “Son Hafriyat” romanından yola çıkılarak bizzat Serbes tarafından kaleme alınmış.
Benzerlerinden bir adım önde
Türkiye’de başarılı örneklerine rastlayamadığımız bir tür olan polisiyede “Behzat Ç.” dizisinin tutma nedeni; diyalogların başarısı, gerçekçi çizilmiş karakterler ve bunların aralarındaki iyi kurgulanmış ilişkiler gibi görünüyor. Filmin son dönemde izlediğimiz yerli polisiye örnekleri arasında bir adım önde durduğunu kabul ederek, dizinin öne çıkan yönlerinin aynı başarıyla filme aktarıldığını söylemek zor. Dizide sağlam temellere oturan karakterler, filmde iz bırakmadan geçip gidiyorlar. Bunun yerini doldurması gereken, seri katilin de dahil olduğu yeni karakterler ve polisiye olay örgüsü ise yeterince özenli değil. Aynı özensizlik filmin görüntü yönetimi, kurgusu ve bazı diyalogları için de geçerli.
Her şeye rağmen; derin devlete bağlanan senaryo, mizahın iyi işliyor olması ve Behzat Ç.’nin ruh halindeki dalgalanmalar, filmi son yıllarda Hollywood benzeri metinlerle karşımıza çıkan Türk polisiyelerinden ayırıyor. Ama izlerken, romanın uyarlama sürecinde yapılacak daha özenli bir çalışmanın çok iyi bir yerli polisiye doğurabileceğini ve “Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm”ün ucu ucuna kaçmış bir fırsat olduğu düşünmeden edemiyorsunuz.
“Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm”Yön.: Serdar Akar
Oyn.: Erdal Beşikçioğlu (Behzat Ç.), Fatih Artman (Harun), İnanç Konukçu (Hayalet), Berkan Şal (Akbaba), Tardu Flordun (Red Kit), Cansu Dere (Songül), Canan Ergüder (Savcı Esra), Hakan Boyav (Süleyman) Sen.: Emrah Serbes
Gör.: Zekeriya Kurtuluş
Müz.: Pilli Bebek, Cem Kısmet
“İkili Oyun”
Hâlâ Sovyet ajanlarıyla uğraşıyorlar
İkili Oyun / The Double”, başrollerini Richard Gere ve Topher Grace’in paylaştığı bir politik gerilim. Olaylar, ABD’li bir senatörün gizemli biçimde öldürülmesiyle başlıyor. Cinayeti araştıran genç FBI ajanı Ben Geary (Topher Grace), cinayetin uzun süredir ortalarda gözükmediği için öldürüldüğüne inanılan Sovyet ajanı Cassius’un işi olduğunu düşünüyor. Geary üniversite yıllarında bu casusu özel olarak çalışmış. Durum böyle olunca, kariyerinin büyük bölümünde Cassius’la uğraşan tecrübeli ajan Paul Shepherdson (Gere) ve Geary bir ekip oluşturuyor ve Cassius’un peşine düşüyorlar.
Filmin yönetmeni daha önce “Wanted” ve “3:10 to Yuma” gibi yapımların senaryosunu yazan Michael Brandt.
Hollywood’un hâlâ Sovyet ajanlarla uğraşıyor olması bir yana, filmin aldığı eleştirilerden birinde tecrübeli ajan-genç ajan meselesinin “Casus Oyunu / Spy Game” gibi filmlerde çok daha iyi işlendiği yazıldı.
“Johnny English’in Dönüşü”
James Bond parodisi
2003 yapımı James Bond parodisi “Johnny English”in devam filmi “Johnny English’in Dönüşü / Johnny English Reborn” adını taşıyor. Mr. Bean’le tanınan, komedinin önemli yeteneklerinden İngiliz aktör Rowan Atkinson, ilk filmde olduğu gibi yine başrolde. Atkinson’a “X-Files”ın yıldızı Gillian Anderson ile Dominic West ve Rosamund Pike eşlik ediyor.
Mozambik’te yaptığı bir hatadan sonra İngiliz İstihbarat Servisi’nden uzaklaştırılan Johnny English, Tibet’te huzuru bulmaya ve kendisini geliştirmeye çalışır. Bu esnada özel bir görev için teşkilata çağrılır.
Çin Halk Cumhuriyeti başkanına suikast düzenlemeye
çalışan bir teşkilatı ortaya çıkartması gerekmektedir.
“Johnny English’in Dönüşü”, Atkinson’ın yeteneği sayesinde zaman zaman komik bir film olabilse de, senaryo başrol oyuncusuna her zaman yardımcı olmuyor.
“Zamana Karşı”
Yaşlanmak istiyorsan para vereceksin
Zamana Karşı / In Time” bir bilimkurgu. İnsanların 25 yaşında yaşlanmalarının durduğu bir gelecekte geçiyor. Ancak bu gelecek öngörüsünde; zaman alınıp satılan bir değere dönüşmüştür ve insanlar zamanı satın almak için uğraşmak zorundadır. Zenginler sonsuza kadar yaşarken, fakirler her günü satın almak için çalışmaktadır. Cinayetle suçlanan Will Salas (Justin Timberlake), canını kurtarmak için bu sistemi çökertmelidir.
Timberlake’in yanı sıra Amanda Seyfried, Cillian Murphy ve Olivia Wilde’nın başrollerini paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda bu tür distopya dünyalarını kurmada çok başarılı bir isim olan Andrew Niccol oturuyor. Ne de olsa Niccol, 1990’ların müthiş bilimkurgusu “Gattaca”yı yöneten ve bir başka unutulmaz filmi; “The Truman Show”u yazan kişi.
“Anadolu Kartalları"
Sanki bir tanıtım filmi Ömer Vargı’nın imzasını taşıyan “Anadolu Kartalları” pilot olmayı büyük bir tutkuyla isteyen bir grup gencin etrafında dönüyor. Zorlu bir süreçten sonra uçuş eğitimine başlayan gençlerden biri, müzisyen sevgilisiyle (Hande Subaşı) arası uçuş tutkusu yüzünden açılan Ahmet Onur (Çağatay Ulusoy). Onun çocukluk arkadaşı Ayşe (Özge Özpirinçci) ise babasının izinden giderek iyi bir pilot olmayı kafasına koymuştur. Zorlu eğitim sırasında Binbaşı Kemal’le (Engin Altan Düzyatan) tanışırlar.
“Anadolu Kartalları”nın konusunu anlatmak bile güç. Çünkü film, Türk Hava Kuvvetleri’nin tanıtımına ve eğitime o kadar fazla süre ayırıyor ki, ne karakterlerin ne de öykünün gelişmesine zaman kalıyor. Film, izleyiciye sinema hissi veren öykü, karakterler veya çatışmadan yoksun. Kopuk diyaloglar ve sahnelerden geriye uçuş görüntülerinden fazlasının kaldığını söylemek mümkün değil.