Filmin şiddet dozu yüksek, görsellik ön planda tutuluyor
Mitolojinin aksiyonla birleştiği “Ölümsüzler”de gücüne güç katmak isteyen Kral Hyperion insanlara savaş ilan eder. Sahibine büyük bir güç getiren, Epirus’un yayı adlı bir silahın peşine düşen Kral Hyperion, bu silah sayesinde hapsedilmiş Titanları serbest bırakmayı planlar. Bu da hem insanlar hem de tanrılar için korkunç sonuçlar doğuracaktır. İnsanların tek umudu Zeus tarafından gizlice seçilmiş Thesus adlı bir taş ustasıdır. Thesus’un Kral Hyperion’u ve ordusunu durdurması gerekir. Bunun için kendisine destek aramaya başlar.
Filmi yöneten isim 2000 yapımı “The Cell / Hücre” ve büyüleyici görselliği ile bilinen “The Fall”un yönetmeni Tarsem Singh. Yönetmen, “Ölümsüzler”de Rönesans dönemi resimlerinin görselliğine sahip bir aksiyon hedeflediğini söylüyor ve filmi tanımlamak için “Caravaggio ‘Dövüş Kulübü’ ile buluşuyor” cümlesine başvuruyor.
Filmi izleyen eleştirmenlerin sık sık bahsettiği yapım ise “Dövüş Kulübü” değil, “300 Spartalı / 300”. Bu karşılaştırmanın nedeni filmlerin stilize görsel tercihleri...
Filmde kana susamış güç manyağı Kral Hyperion’u canlandıran Mickey Rourke ve kahramanlaşan sıradan adam Thesus rolünde izlediğimiz Henry Cavill’in performansları övgü topladı. Filmin yoğun şiddet dozunun filmin aldığı ilk eleştirilerde öne çıkarılan diğer bir nokta olduğunu ekleyelim.
“Ölümsüzler: Tanrıların Savaşı / Immortals”
Yön.: Tarsem Singh
Oyn.: Henry Cavill (Theseus), Mickey Rourke (Kral Hyperion), Stephen Dorff (Stavros), Freida Pinto (Phaedra), Luke Evans (Zeus)
Sen.: Charley Parlapanides,
Vlas Parlapanides
Gör.: Brendan Galvin
Müz.: Trevor Morris
“Gelecek Uzun Sürer”
Bu defa güneydoğu
Ağıtlarla ilgili bir tez yazan Sumru (Gaye Gürsel) Diyarbakır’a gelir. Burada yolu korsan DVD satıcısı Ahmet’le (Durukan Ordu) kesişir. Ahmet, Sumru’ya yardımcı olurken Sumru konuştuğu insanlardan Güneydoğu’da halkın yaşadığı acıları, kayıpları ve iç burkucu ağıtları dinlemeye başlar. “Gelecek Uzun Sürer” bu yılki Adana Film Festivali’nden beş ödülle döndü. Ancak yönetmen Özcan Alper’in ilk filmi “Sonbahar”da izleyiciye 90’ların devrimci gençliğinin başına gelenlere dair yoğun bir melankoli, kayıp ve yas hissi geçerken, “Gelecek Uzun Sürer” izleyicisine bir his geçirmek konusunda aynı derecede başarılı değil. Bunun öne çıkan nedenlerinden biri filmin ana karakteri olan Sumru’nun eksiklikleri olarak göze çarparken, diğeri de filmdeki sözlü tarih bölümlerinin bütünlüğü zedelemesi. Bütün bu aksaklıklara rağmen “Gelecek Uzun Sürer” üzerine eğildiği konunun önemi, Alper’in yönetmenlik becerisi ve politik duruşu nedeniyle gözden kaçmaması gereken bir yapım.
“Senden Önce”
Bartok’un Anadolu seyahati
Ali Özgentürk’ün yönettiği “Görünmeyen”, 30. İstanbul Film Festivali’nin ulusal yarışmasında izleyiciyle buluştu. Film, 1930’larda araştırma için Anadolu’yu gezen ünlü Macar besteci Bela Bartok’un hikayesini konu alıyor. Bartok’u kült rollerin aktörü Udo Kier’in canlandırdığı filmde Gürgen Öz, Muhammet Uzuner de rol alıyorlar. Filmde kısa ama önemli bir rolde izlediğimiz Ahmet Mekin, İstanbul Film Festivali’nden En İyi Erkek Oyuncu Ödülü ile döndü.
“Beni Unutma”
Hüzünlü bir aşk filmi
2005’in en çok ses getiren filmlerinden biri olan “Takva”nın yönetmeni Özer Kızıltan’ın yönettiği “Beni Unutma”, bir romantik dram. Sevgilisini başka bir kadınla basan Olcay (Açelya Devrim Yılhan) ertesi gün Sinan’la (Mert Fırat) tanışır. Olcay’ın kalbi kırıktır ve aşka inancı sarsılmıştır. Sinan ise nişanlısından (Tuba Ünsal) yeni ayrılmış, etrafta çapkın olarak bilinen bir adamdır. Sinan ve Olcay kısa süre içinde büyük bir aşk yaşamaya başlarlar. Ancak bir süre sonra âşıkların mutluluğunu bozacak bir trajedinin ilk belirtileri görünür. Senaryosunda sinema yazarı Burak Göral’ın imzası bulunan “Beni Unutma”, romantik bakış açısıyla dikkat çeken, hüzünlü bir aşk filmi.