Steven Spielberg, ‘ilham kaynağım’ dediği Tenten’in üç boyutlu uyarlamasında mükemmel bir teknik iş çıkarıyor. Ama aksiyonu fazla kaçmış
Steven Spielberg “Indiana Jones”un ilham kaynakları arasında sık sık Belçikalı çizer Herge’nin Tenten’ini sayıyordu. Sinema dünyasının en ünlü yönetmenlerinden birinin, dünyanın en ünlü çizgi karakterlerinden birine duyduğu ilgi, yıllar sonra büyük bütçeli bir sinema yapımına dönüştü. Belki de filmde kullanılan performans yakalama tekniğinin (Oyuncuların performanslarının dijital olarak kaydedilip bilgisayar ortamına aktarılması) gelişimi projenin Spielberg’ün gündemine tekrar gelmesinde etkili olmuştur. Ne de olsa performans yakalama James Cameron’un “Avatar”ıyla rüştünü ispatlamış bir teknik. Spielberg yanına yapımcı olarak “Yüzüklerin Efendisi”nin yönetmeni Peter Jackson’ı, dolayısıyla Jackson’ın “Avatar”ı da yapan müthiş özel efekt stüdyosu Weta’yı alınca, iddialı proje başladı.
Herge’nin sade çizgileri referans alınmamasına rağmen görsel olarak orijinal karaktere sadık kalmaya dikkat edilmiş bir Tenten’in karşımıza çıktığı filmde, senaryo üç Tenten macerasından oluşuyor. Bitpazarından Tekboynuz adlı bir geminin maketini alan Tenten, başına da bela alıyor. Ne idiği belirsiz adamlar Tenten’in maketinin peşine düşerken, kahramanımız bu geminin sırrını araştırmaya başlıyor. Bu araştırma onun yolunun Kaptan Haddock ile kesişmesini sağlıyor.
Spielberg ve Jackson’ın ortaya çıkardıkları iş, teknik açıdan dört dörtlük. 3D seçeneğiyle gösterime giren filmde karakterlerin yüzleri ifadesiz ve donuk bulunabilir. Ancak sahnelerin kurulumu ve geçişleri övgüyü hak ediyor.
Aynı kusursuzluğun senaryo için geçerli olduğu söylenemez. Çünkü Spielberg, Tenten’e ne nostaljik ne de modern bir uyarlama olarak yaklaşıyor. Filmde, Tenten’e uygun olmayan büyük aksiyon sahneleriyle Hollywood’un kurallarına göre oynanarak, gişede başarı sağlamak için öykünün kendine özgü çizgisinden ödün verilebilmiş. Ama iş Herge’nin çok eleştirilen kadın ve yabancı düşmanlığına gelindiğinde, daha çağdaş bir anlatıma ihtiyaç duyulmamış. Orijinal çizgi romanın mizahının törpülenilip aksiyonunun öne çıkarılması da filmi tatsız tuzsuz bırakıyor.
“Tenten’in Maceraları / The Adventures of Tintin”
Yön.: Steven Spielberg
Oyn.: Jamie Bell (Tenten), Daniel Craig (Ivanovich Sakharine), Simon Pegg (Dupond), Nick Frost (Dupont), Andy Serkis (Kaptan Haddock)
Sen.: Steven Moffat, Edgar Wright, Joe Cornish Gör.: Janusz Kaminski Müz.: John Williams
“Kule Soygunu”
Çalışanların intikamı
Kule Soygunu / Tower Heist”; finansal kriz, ABD’de batan büyük şirketler hatta ‘Wall Street’i işgal et’ gündemine denk düşen bir soygun filmi. Başrollerini Ben Stiller, Eddie Murphy, Matthew Broderick ve Tea Leoni’nin paylaştığı filmin yönetmeni ise Brett Ratner (“Rush Hour” serisi, “X-Men: The Last Stand”).
Josh Kovacs (Ben Stiller), New York’un en pahalı mülklerinden birinin yöneticisidir. Bu dev binanın en önemli özelliği, seçkin müşterilerine mükemmel hizmet vermesidir. Binanın sakinlerinden Wall Street milyarderi Arthur Shaw (Alan Ada), dolandırıcılık suçlamalarıyla karşı karşıyadır ve dolandırdıkları arasında binanın çalışanları da vardır: Shaw onların emeklilik fonlarını da iç etmiştir. Kovacs paralarını geri alamayacaklarını anlayınca, çareyi bina çalışanlarının bazılarından oluşan bir çete kurup paralarını dairesine sakladığı düşünülen Shaw’ı soymakta bulur. Ne de olsa binayı avuçlarının içi gibi bilmektedirler.
Sıradan adamın isyanı ve çalışanların hizmet ettikleri zenginlerden intikamı ile ilerleyen öykü, son dönemlerin en sevimli soyguncularını tanıtmakla kalmıyor, gündeme de denk düşüyor. Filmin aksiyonu geç başlasa da, “Kule Soygunu” iyi performanslar, dozunda bir mizah ve heyecanlı bir soygun izlediğimiz bir film olarak dikkat çekiyor.
“Allah’ın Sadık Kulu: Barla”
Said Nursi’nin animasyonu
Hatırlarsanız, geçen sezon da Said Nursi’nin hayatını anlatan “Hür Adam: Bediuzzaman Said Nursi”yi izlemiştik. Bu kez animasyon türünde bir film, Said Nursi’yi konu alıyor. Esin Orhan’ın yönettiği animasyon “Allah’ın Sadık Kulu: Barla”, Said Nursi’nin 1921-1934 yıllarında Barla’da sürgündeyken yaşadıklarına odaklanıyor.
“Almanya’ya Hoşgeldiniz”