2011’de tekrar can bulan seri “Maymunlar Cehennemi”nin devam filminde, ilk filmin maymunu Caesar, maymunların da iyi ve kötü olarak ayrıldığını öğreniyor ve ihaneti yaşıyor
Tim Burton’ın 2001 yapımı filmi “Maymunlar Gezegeni / Planet of the Apes” ile komaya
giren “Maymunlar Cehennemi” serisi 10 yıl sonra beklentileri fazlasıyla aşan “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç / Rise of the Planet of the Apes”le (2011) yeniden can buldu. İşte bu filmdeki olayların 10 yıl sonrasında geçen ve seriye bu filmle dahil olan “Cloverfield”ın yönetmeni Matt Reeves’in yönettiği devam filmi “Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti / Dawn of the Planet of the Apes”, ilk filmdeki maymun Caesar’ı merkeze alan ve önceki filmi bir adım ileriye taşıyan bir halka.
İnsanlara musallat olan virüs, insan nüfusunu büyük ölçüde yok etmiş. Maymunlar ise Caesar önderliğinde San Francisco dışında bir ormanda gelişerek, kendi kolonilerinde büyüyorlar. Kalan az sayıda insan Malcolm önderliğinde maymunların alanındaki hidroelektrik santralini çalıştırmak istiyor. İnsanlar tarafından büyütülen ve insanlara zaafı olan Caesar, bu öneriyi bazı maymunların itirazlarına rağmen kabul ediyor. Fakat silahlanmanın zararları
İlk filmi “Animal Kingdom”la dikkat çeken yönetmen David Michod ikinci filmi “Takip/The Rover”da kendisini takip edenleri hayal kırıklığına uğratmıyor. Film kıyamet sonrası hayatta kalma hikayelerinden biri
Türkiye’de gösterime girmeyen ama 2010’un en çok konuşulan filmlerinden, “Animal Kingdom” Avustralyalı yönetmen David Michod’ın onu sinema çevrelerine tanıtan ilk filmiydi. Michod, yeni filmi Western türünü kıyamet sonrası bir atmosferle birleştiren “Takip”le başarılı bir kariyerin ikinci adımını atıyor.
Film, “Kanlı Teklif / The Proposition”dan da bildiğimiz gibi, western türü atmosfere çok yakışan Avustralya’da geçiyor. Filmde “çöküş” olarak geçen finansal bir kriz Avustralya’yı kıyamet sonrası bir atmosfere taşımış; silahlar, şiddet ve kaos ülkede hüküm sürüyor. Hayatta kalmaya çalışan insanların medeniyetle bağı da kopmuş durumda. Ana karakterimiz, Guy Pearce’ın bu filmde olduğu gibi doğru seçimler yaptığında sinema karizmasını sonuna kadar kullanabildiğini kanıtladığı Eric. Kötü giden bir soygundan dönen üç adam Eric’in arabasını çalar. Eric çileden çıkar ve soyguncuların arabasını alarak onların peşine düşer. Üçlüyle yüzleşme anında Eric kafasına aldığı darbe ile
Eleştirmenlerin haklı olarak en çok burun kıvırdığı seriler listesinin tepesinde yer alan “Transformers”ın dördüncü filmi zor bir işi başarıp öncekileri aratıyor
Michael Bay’in özel efekt, büyük kovalamaca sahneleri, silahlar, arabalar, askeriyeye düşkünlüğünü yansıtan “Transformers” serisinin dördüncü filmi “Transformers: Kayıp
Çağ / Transformers: Age of Extinction”da Optimus Prime ve Autobotlar, insanlar tarafından ihanete uğruyor. Onlara hayat veren teknolojiyi kopyalayan bilim adamı Joyce ve CIA’den kötü niyetli birkaç adam, uzaylı bir robottan da yardım alarak Autobotları avlıyor. Bu dost makinelerin insanlığa inancını yenileyen ise Teksaslı mucit Cade, ilk iki filmde yer alan Megan Fox’un yerini dolduran kızı Tessa ve erkek arkadaşı Shane oluyor. İyi ile kötü uzaylılar arasındaki savaş sürüp aralarında Hong Kong’un da olduğu şehirler yerle bir olurken, Bay’in filme kattığı yenilik (fragmanda da yer alan ) antik Dinobotlar da işin içine giriyor.
Kötü haber: Devam filmleri de yolda
Üç saate yakın süresinde bol bol makine dövüşüne, sayısız araba yarışına, Tessa’nın vücudunu alışıldık rahatsız edici Michael Bay tarzında yansıtan çekimlere ve kızının erkek
II. Dünya Savaşı’nın İngiliz bir asker üzerindeki etkisini anlatan film benzerlerinden finaliyle ayrılıyor
Eric Lomax’in çok satan otobiyografi kitabından uyarlanan “Geçmişin İzleri / The Railway Man”, “Sinemada
II. Dünya Savaşı ile ilgili anlatılmamış bir öykü kaldı mı?” diye soranlara yanıt niteliğinde. Evet, savaşın işlenmemiş ender bölümlerinden biri Japonların esir aldıkları İngiliz askerlerini Tayland’da demiryolu inşaatında çalıştırmalarıydı. “Geçmişin İzleri” sayesinde bu eksik kapandı.
Savaşa yaklaşımı alışılmışın dışında
İşte bu askerlerden biri olan Eric (Colin Firth), ilerleyen yaşlarında, Nicole Kidman’ın üzerinden atamadığı donukluğuyla canlandırdığı Patti’yle bir trende tanışır, hemen
âşık olup evlenirler. Ancak Patti, kocasının travmasının yıllar sonra da sürdüğünü fark eder.
Bir arkadaşının akıl almaz bir fedakarlığından sonra bu sorunla yüzleşmeye karar veren Eric, Tayland’a dönüp ona işkence eden Japon askerini bulur.
Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nden büyük ödül Altın Palmiye ile dönen filmi “Kış Uykusu”, kelimenin her anlamıyla bir ustalık gösterisi
Kış Uykusu”, 67. Cannes Film Festivali’nden hak ettiği Altın Palmiye’yi kazanan, Nuri Bilge Ceylan’ın yaşayan en önemli auteur sinemacılar arasındaki yerini pekiştiren kusursuz bir film.
Film, günümüzde Kapadokya’da geçiyor. Ana karakter Aydın, burada Otel Othello’yu işleten, dışarıdan kendisinden emin görünen emekli bir tiyatrocu. Kendisinden genç karısı Nihal ve bir boşanmadan sonra aile evine dönmüş çevirmen kız kardeşi Necla’yla tartışmalar yaşıyor. Ayrıca kirasını ödeyemeyen kiracısı imam Hamdi ve onun arıza abisi İsmail ile olan ilişkileri de onun kendisiyle hesaplaşma sürecini etkiliyor.
Bu filmin yeniliği “edebi diyalog”
“Kış Uykusu” hem Nuri Bilge Ceylan’ın birbiriyle bağlı yapımlardan oluşan filmografisinin doğal bir devamı hem de yenilikçi tarafları var. İnsan doğasından yola çıkması, bu doğada karanlık görmesi, kusurları olan karakter tasvirindeki başarısı, alttan alta hissedilen mizah ve atmosfer yaratmadaki benzersizliği, yönetmenin önceki filmlerinden devam eden özellikler. Yenilik ise yönetmenin “edebi
“Bugün Aslında Dündü”nün bilimkurgu versiyonu diye tarif edilebilecek filmde Tom Cruise’un canlandırdığı karakter sürekli aynı güne uyanıyor ve deneyimleriyle mükemmel bir asker olmayı öğreniyor
Bill Murray’nin başrolünde olduğu Harold Ramis filmi “Bugün Aslında Dündü”de bezgin, bencil bir adam sürekli aynı güne uyanmaya başlıyor; etrafına ve kendisine daha yararlı birine dönüşüyordu. “Bourne” serisinin ilk filminin yönetmeni Doug Liman’ın yönettiği bilimkurgu “Yarının Sınırında / Edge of Tomorrow”da ise Tom Cruise’un canlandırdığı reklamcı Cage, uzaylılarla yaşanan amansız savaşta her öldüğünde aynı güne yeniden başladığını keşfediyor. Ama onun sürekli ölerek yeniden başladığı günde öğrendikleri mükemmel bir askere dönüşmek ve kahramanlık olarak özetlenebilir.
Doug Liman bilimsel açıklamalarla pek de mantıklı olmayan senaryoyu çoğu Hollywood işi yapımda olduğu gibi filmin ritmi arasında göze çarpmayacak hale getiriyor. Ancak filmin tekrara dayanan ritminin özellikle ortalarda sarktığını söylemek de mümkün. Cage’in savaşmak istemeyen bir reklamcıdan uzaylıları öldüren bir askere dönüşmesi ise Tom Cruise’a uzun süredir üstlendiği aksiyon adamı karakterlerinden bir diğerini
“Malefiz”, “Uyuyan Güzel”in kötü karakteri Malefiz’in hikayesine yeni bir yorum getiriyor
Masallara yeni yorumlar getirmek, modernleştirmek son dönem Hollywood filmlerinin sık tercih ettiği
bir eğilim. Ancak “Pamuk Prenses ve Avcı” ve “Pamuk Prenses’in Maceraları” gibi denemelerde ulaşılamayan sürpriz seviyesine “Uyuyan Güzel”in kötüsü Malefiz’i merkeze alan “Malefiz / Maleficent” erişiyor.
Disney’in 1959 yapımı “Uyuyan Güzel” animasyonunun kötüsü Malefiz, kralın kundaktaki kızı Aurora’yı 16’ncı yaş gününde parmağına iğne batırıp ölüm gibi bir uykuya dalması için lanetleyen kişi. Malum bu lanetten uyanmanın tek yolu da prensesin gerçek aşkının öpücüğü. Malefiz’i Angelina Jolie’nin canlandırdığı filmde, mutlu peri Malefiz’in gözünü intikam bürümesinin hikayesini izliyoruz.
Eğlenceli bir yapım
Küçük Aurora ile ilişkisi de hiç kötüye yakışmayacak kadar şefkatli gelişen Malefiz’in motivasyonlarını anlatan filmin masalın finaline yaptığı dokunuş ise asıl sürpriz. Bunu ele vermeyelim ama gerçek aşk meselesine iyi bir çalım atıldığını söyleyelim.
“X-Men” serisinin yedinci filminde yönetmen koltuğunda serinin ilk iki filmini yöneten Bryan Singer var
Orijinal üçleme, iki Wolverine filmi ve Xavier ile Magneto’nun geçmişine odaklanan “X-Men: Birinci Sınıf”la süren X-Men serisinin yeni halkası “X-Men: Geçmiş Günler Gelecek / X-Men: Days of Future Past”. Oyuncu kadrosunu koruması bir yana, bu filmin serinin hayranları için özel bir önemi var ki o da yönetmenliğini Bryan Singer’ın üstlenmesi. Singer, serinin en çok sevilen
ilk iki filmini yönettikten sonra
“X-Men”leri “Süpermen” için terk ederek hayranları üzmüştü. Singer’ın seriye dönüşü hayranların ümitlerini artırdı.
Filmde gelecekte mutantlar ve insanlara zarar verecek büyük bir savaşı önlemek için Wolverine geçmişe yollanıyor. Wolverine’in yapması gereken Profesör Xavier ve Magneto’nun gençliğini bulup bazı şeyleri farklı yapmalarını sağlamak. “X-Men: Birinci Sınıf”ın kadrosuyla orijinal üçlemenin kadrosunu
bu şekilde bir hikaye ile bir araya getiren film, ilk gösterimlerinde beğeniyle karşılandı.
“X-Men: Geçmiş Günler Gelecek / X-Men: Days of Future Past”