George Clooney’nin yönetmen koltuğuna oturduğu beşinci filmi “Hazine Avcıları”, II. Dünya Savaşı’nın sonunda geçen gerçek bir hikayeden yola çıkıyor
eorge Clooney’nin yönetip başrollerinden birini üstlendiği “Hazine Avcıları / Monuments Men”,
II. Dünya Savaşı’nın pek bilinmeyen bir hikayesini izleyiciye komedi ve dram arasında bir tonla aktarıyor.
Savaşın sonu gelirken Avrupa’nın sanat mirasının bombardıman ve eserleri çalan Naziler tarafından tehdit altına girdiğini fark eden sanat tarihçisi Frank Stokes, endişelerini Amerikan hükümetiyle paylaşır. Amerikalı uzmanlar, bir İngiliz ve bir Fransızdan oluşan bir ekip, bu mirası bulup korumaya almakla görevlendirilir. Avrupa’nın dört bir yanına birer ikişer dağılan ekip, bu paha biçilmez mirası korumayı başarabilecek midir? Ve Stokes’un sürekli sorduğu gibi bir sanat eseri insan hayatından daha mı değerlidir?
Kariyerinin en zayıf çalışması olmuş
Köklü bir kültüre sahip Avrupa’nın sanatının koruyuculuğunu Amerika’nın üstlenmesinin absürtlüğü ve tarihçiler tarafından da pek tutarlı bulunmayan bu hikaye, “Amerikalı kurtarıcılar” şeklindeki tepeden bakan havaya sahip. Bu durum da politik konularda dikkatli bir isim olan
Ferzan Özpetek hedeflediği tonu tutturmakta problemler yaşayan yeni filminde birbirine zıt fikirleri olan bir çiftin hikayesini konu alıyor
İtalya’da yaşayan popüler yönetmen Ferzan Özpetek’in yeni filmi “Kemerlerinizi Bağlayın / Allacciate le cinture”, hedeflediği acı tatlı tonu tutturmakta problemler yaşayan bir yapım.
Yönetmenin “Şahane Misafir”in ardından çektiği filmin ana karakteri Elena’yla tanıştığımızda 25 yaşlarında ve bir restoranda garson olarak çalışıyor. Elena, arkadaşı Silvia’nın hem ırkçı hem de homofobik sevgilisi Antonio’dan ilk başta hiç hoşlanmasa da aralarında çekim onları bir ilişkiye sürüklüyor.
Ana karakterleri de tanıtamıyor
Elena’nın en yakın arkadaşı Fabio, birbirinin lafını tamamlayan ve sürekli tartışan annesi ve teyzesi gibi yan karakterleri geliştirmede pek başarılı olmayan film, ana karakterleri de layığıyla tanıtamıyor. Antonio’nun Elena’nın anlaşmakta zorlanacağı bir tip olmasına rağmen aralarında bağı tam açıklamayan film, dram ve komedi öğeleri arasındaki geçişlerde de Özpetek’in sergileyebileceği hüneri taşımıyor. Zıt kutupların çekimi filmleri arasında özel bir yerde durmayan filmin son bölümündeki dram filmin en iyi işlediği
Bu yıl üç Oscar ödülü alan “Sınırsızlar Kulübü” 1985’te AIDS salgınının yarattığı paniğin ortasında Teksas’ta geçiyor
Geçen hafta Matthew McConaughey ve Jared Leto’ya En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında Oscar kazandıran “Sınırsızlar Kulübü / Dallas Buyers Club”, karakter değişimi ve sistem eleştirisini birleştiren yılın en ilginç filmlerinden biri. Kanadalı Jean-Marc Vallee’nin yönettiği filmin diğer Oscar’ı ise saç ve makyaj dalında.
Rock Hudson’ın 1985’te AIDS’ten öldüğü, bu hastalığın dehşetinin yaşanmaya başladığı yıllarda Teksas’tayız. McConaughey’in kilo verip büyük bir fiziksel değişimle canlandırdığı elektrikçi Ron Woodroof, kadınları, içkiyi ve uyuşturucuyu ne kadar seviyorsa eşcinsellerden o kadar nefret eden maço bir kovboy. AIDS olduğunu ve bir ay ömrünün kaldığını öğreniyor. Hastalığın yarattığı panik ortamında tüm testleri tamamlanmamış bir ilaç hastalar üzerinde denenmeye başlıyor.
Dengeli bir hikaye
Woodroof bu ilacı kullanıp kötüye gidince Meksika’daki gıda takviyesi ağırlıklı bir tedaviyi Amerika’ya getiriyor. Dallas Buyers Club’ı kurup buraya başvuran hastalara alternatif tedavileri sağlıyor. Bu arada iş ortağı
İşlevsiz ailenin bir araya gelmesiyle ortaya dökülenleri konu alan “Aile Sırları”, anne rolündeki Meryl Streep ve kızını canlandıran Julia Roberts’a Oscar adaylığı kazandırdı
Killer Joe” ve “Böcek / Bug” isimli tiyatro oyunlarının yazarı Tracy Letts’in aynı adlı oyunundan kendisinin senaryolaştırdığı “Aile Sırları / August: Osage Country”, yıldızlar geçidi bir oyuncu kadrosuna sahip. Meryl Streep’e En İyi Kadın Oyuncu; Julia Roberts’a ise En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar adaylığı getiren filmde, Ewan McGregor ve Benedict Cumberbatch’in de aralarında olduğu oyuncular, problem yumağı bir ailenin fertleri olarak karşımıza çıkıyor.
Babalarının kaybolduğunu, ilaç bağımlısı ve kanser hastası anneleri Violet’ın zor durumda olduğunu öğrenen üç kız kardeş Oklahoma’daki aile evine döner. Ciddi ve güçlü bir tip olan Barbara, çekingen Ivy ve neşeli, tasasız Karen, işleri karıştırmaya kararlı anneleriyle sorun yaşayacaklardır. Gerilim tırmanırken sırlar ve entrikalar açığa çıkacaktır.
Yapısal olarak sorunlu bir film
Thomas Vinterberg’in “Festen / Şölen”i başta olmak üzere aile bir araya gelince ortaya çıkan sırlar izleğinin basit bir örneği olan “Aile Sırları”,
İki çocukluk arkadaşının birbirlerinin oğullarıyla aşk yaşamasını konu alan “Yasak Aşk”, tabuları yıkan konusunu hafif işlemeye çalışırken inandırıcılık sorunu yaşıyor
Coco Chanel’den Önce / Coco Before Chanel”in Fransız yönetmeni Anne Fontaine yeni filmi “Yasak Aşk / Adore”da Nobel ödüllü yazar Doris Lessing’in çok bilinmeyen kısa romanı “The Grandmothers”ın uyarlamasına imza atıyor.
Avustralya’da cennet gibi bir koyda yaşayan çocukluk arkadaşları Lil ve Roz’un aynı yaşlarda Ian ve Tom adlı iki oğlu vardır. Lil’in kocası genç yaşta bir araba kazasında ölür. Roz’un kocası ise iş bulup Sidney’e yerleşir. Ian ve Tom, annelerinin deyişiyle “genç tanrılara” dönüştükleri yaklaşık
20 yaşlarındayken, birbirlerinin anneleriyle aşk yaşamaya başlarlar. Bu dörtlü içinde herkes
bu durumdan haberdardır ve bu konu hakkında konuşmaktadır. Bu iki ilişki annelerin beklediği gibi kısa değil, uzun sürerken dengeler sürekli değişir.
Ahlakçı ahkamlar kesmiyor
Amerikan sinemasının ünlü ismi Spike Jonze, “Her”de yapay zekaya sahip bilgisayar yazılımıyla aşk yaşayan Theodore’un hikayesini anlatıyor
Amerikan sinemasının özgün isimlerinden Spike Jonze, zamanın ruhunu başarıyla yakaladığı filmiyle günümüzün ilişkilerine bilimkurgu türüyle bakıyor. En İyi Film ve En İyi Orijinal Senaryo başta olmak üzere beş dalda Oscar adayı “Her”ün ana karakteri içine kapalı, yeni boşanmış, ısmarlama mektuplar yazan bir şirkette çalışan Theodore. Yapay zekaya sahip bir yazılım satın alan Theodore, Scarlett Johannson’ın başarıyla seslendirdiği ve sürekli kişiliğini geliştiren bu yazılımla bir aşk yaşamaya başlar.
Sürprizli bir film
Yeni boşandığı eski karısı Catherine, kendisine Samantha adını veren yazılım ve Theodore arasındaki aşkı şaşkınlıkla karşılarken yakın arkadaşı Amy durumu anlamaktadır. Ama Samantha ve Theodore’un ilişkisini zorluklar beklemektedir.
Teknolojinin sürekli şehir yaşamında daha fazla yer kaplamasından hareket eden Jonze, herkesin sürekli telefonlarla, bilgisayarlarla meşgul olduğu bu yeni yaşam şeklinden yola çıkıyor. Ama “Her” bu durumun abartılı bir gözlemi olmasının yanı sıra aşkın doğasını, değişmesini, beklentileri
Martin Scorsese ve gözde aktörü Leonardo DiCaprio’nun yeni ortaklığı, beş dalda Oscar adayı “Para Avcısı” dinamik bir kara komedi
Martin Scorsese, kariyerini takip etmekten pişman olunmayacağını bu cesur, dinamik ve heyecan verici filmle kanıtlıyor. “Para Avcısı / The Wolf of Wall Street” borsa simsarı Jordan Belfort’un anı kitabından “The Sopranos”un senaristlerinden Terence Winter tarafından uyarlanan bir Amerikan yaşam tarzı taşlaması...
Komediye de yakıştı
Alt sınıftan gelen Jordan Belfort, borsa simsarı olduğu kısa sürede Wall Street’te milyarder olur. Yaptığı işin bazı yasal olmayan yönleri de vardır. Harcayabileceğinden daha fazlasını kazanmaya başlayan ve “herkesin zengin olma arzusunu taşıdığı” şiarından hareket eden Belfort, kokain, akıl sınırlarını zorlayan bir eğlence âlemi, kadınlar ve paranın satın alabileceği bütün lükslerle yaşamını sürdürür.
Kahramanını ve kendisine yakın olan herkesi yüzeysel materyalist insanlar olarak çizen Scorsese, Amerikan rüyası olarak yüceltilen kavramla uğraşma derdinde. Ama bunu yaparken eğlenceli ve sürükleyici bir seyirlik ortaya çıkarıyor. Kara mizah türündeki film, Belfort’a asla pişmanlık çıkışını vermezken, onunla bu
“Bir Ayrılık”la Yabancı Dilde Film dalında Oscar kazanan İranlı yönetmen Asghar Farhadi, yeni filmi “Geçmiş”te bu kez Paris’te geçen bir ayrılık hikayesi anlatıyor
Berlin’de 2011 yılında “Bir Ayrılık” ile Altın Ayı’dan başlayarak ödülleri toplayan İranlı yönetmen Asghar Farhadi, Cannes’da yarışan yeni filmi “Geçmiş / Le Passe” ile “Bir Ayrılık”la benzer temalara odaklanıyor. Bir kez daha karakterlerin verdiği anlık kararların ahlaki ve ruhsal sonuçlarını gözler önüne seriyor.
Paris’te yaşayan İranlı Ahmad, karısı Marie’yi açıklama yapmadan terk etmiş ve İran’a dönmüştür. Film, Ahmad’ın üç yıl sonra Marie’nin isteği üzerine boşanmak için Paris’e dönmesiyle açılır. Ahmad, Marie’nin Samir adlı bir adamla birlikte olduğunu ve onunla evlenmek istediğini öğrenir. Ancak Marie’nin 16 yaşındaki kızı Lucie, bu evliliğe karşı çıkmaktadır. Ahmad kendisini aile sorunlarının ortasında bulur.
“Bir Ayrılık”ın ardından yine işleyiş, kartları açma zamanlaması, gerginliği ve ilgiyi ayakta tutmasıyla dört dörtlük bir senaryoyla karşı karşıyayız. Cannes’dan kadın oyuncu ödülüyle dönen Bejo’dan İranlı aktör Ali Mosaffa’ya, Samir’in oğlunu canlandıran çocuk oyuncu Elyes Aguis’e güçlü