Boks filmleri topluca ringde

8 Ağustos 2015

Boks dramı “Son Şans”ta hayattaki her şeyini kaybeden ve geri kazanmaya çalışan çaresiz bir boksörü klişeler eşliğinde izliyoruz

Hollywood boksu işleyen dramlarda daha ne yapılabilir diye sormuyor. Türde “Şampiyon” (1979) gibi “mendilleri hazırlayın” filmleri, “Kızgın Boğa” gibi bir başyapıt ve “Rocky” serisinin azim öyküleri yetmemiş olmalı ki şimdi “Son Şans / Southpaw”karşımızda ve boksu konu alan dramların bütün klişelerini bünyesinde topluyor.

Jake Gyllenhall’un canlandırdığı Bill Hope, yetimhanede büyümüş bir hafif sıklet şampiyonu. Onu taciz eden bir genç boksörün karıştığı arbedede eşi ölünce, filmde yaklaşık 10 dakikalık seyir süresinde evini, lisansını, parasını, itibarını yani her şeyini kaybediyor.

Ekip özen göstermemiş

Hope dünyanın en hızlı kaybedeni; kızının velayetini de alamayınca, mütevazı bir spor salonunda efsane bir antrenör buluyor. İntikam maçına hazırlanıyor, tabii kızını geri alma savaşına da...

Film klişelere o kadar sırtını yaslamış ki her gelişmeyi, her diyaloğu tahmin etmek mümkün. Sinema izleyicisinin boks konulu dramlara olan düşkünlüğü, “Son Şans”ın ekibini “Şampiyon”un baba-evlat ilişkisini, “Kızgın Boğa”nın kendine zarar verme ve

Yazının Devamı

İmkansız görev yok

1 Ağustos 2015

Tom Cruise’un Ethan Hunt’ı canlandırdığı beşinci filmi “Mission: Impossible-Rogue Nation”, “Görevimiz Tehlike” serisinin tutarlılığını bozmuyor

Televizyondan devşirme serilerin ayakları yere en sağlam basanlarından “Görevimiz Tehlike / Mission Impossible”ın beşinci halkası “Mission: Impossible-Rogue Nation”, serinin en iyisi olmasa da genel seviyeyi düşürmüyor. Serinin 19 yıl önce başladığı dönemdeki formunu koruyabilen, yılların dokunmadan geçtiği Tom Cruise’un canlandırdığı Ethan Hunt, bu kez yine profesyonel bir terörist organizasyonla mücadele ediyor. Ancak önce CIA, Hunt’ın çalıştığı gizli görevler yapan bölümü IMF’i kapayıp Sendika adı verilen bu gizli örgütün varlığına inanmayınca Hunt, tek başına kalıyor. Yine de serisi ses getiren başka bir süper ajan Jason Bourne kadar yalnız değil; güvenilir ekip arkadaşları da yardımına geliyor.

Aksiyon üzerine aksiyon

İngiliz istihbaratına mı yoksa Sendika’ya mı sadık olduğu bir türlü anlaşılamayan Ilsa Faust adlı süper ajan da bu filmin yeni; aynı zamanda Hunt’tan sonra öne çıkan ikinci karakteri.

Brian De Palma’nın çektiği psikolojik gerilim yönü güçlü ve serinin benzersiz ilk filmiyle boy ölçüşecek bir “Mission

Yazının Devamı

Baba-kız ilişkisine mizahi bir bakış

25 Temmuz 2015

Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Malgorzata Szumowska’ya En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran ve baba-kız ilişkisine odaklanan “Beden”, mizahı kullanarak ciddi konulara uzanıyor

Hollywood’un tekelinden Amerikan bağımsızlarının ilgi alanına kayan, belli bir mesafeden sulu sepkenliğe uzanan baba-kız ilişkileri filmlerini düşünün. “The Descendants”, “Grace is Gone”, “Everybody’s Fine” gibi. Bu filmlerin artık malzemelerini tükettiklerini ve gösterebileceklerini gösterdiğini düşünüyorsanız, Polonya filmi “Beden / Cialo”ya şans verilmeli. Çünkü film, baba-kız ilişkisi filmlerine bir tazelik getiriyor. En önemli aracı ise İsveçli usta Roy Andersson’ın “Yaşayanlar” üçlemesindeki kara mizahını andıran tonu.

“Beden”in ilgilendiği üç karakter var: Soğuk baba, bulimia hastası kızı Olga ve ölülerle konuşabilen terapist Anna.

Melodrama saplanmıyor

İzleyiciye ciddi bir film izlemediğini müthiş bir sahne içi espriye sahip açılış planında söyleyen “Beden”, bu üç karakter üzerinden bir baba-kızın ilişkisinin annenin ölümünden sonra aldığı hale ve bu kırık ilişkinin iyileşme sürecine odaklanıyor.

Bunu yaparken kalıplara, melodrama saplanmıyor. Bu kırıklığı sadece psikolojik nedenlere

Yazının Devamı

En küçük süper kahramanla tanışın

18 Temmuz 2015

Ant-Man kağıt üzerinde hiç işlemeyecek bir kahramanken, film ekibinin doğru seçimleri bu gerçeği değiştiriyor

Iron Man, Hulk ve Thor’un aralarında olduğu karakterlerin salonların kapılarını yıkan sinema uyarlamalarıyla Hollywood’un güç odaklarından birine dönüşen çizgi roman yayıncısı Marvel, yepyeni bir karakteri sunuyor: Ant-Man. Bir giysi sayesinde karınca boyutuna gelen ve işlerinde karıncalarla birlikte çalışan bu kahraman, ilah gibi kahramanların arasında saçma görünebilir. Ancak yönetmen Payton Reed, İngiliz mizahının önemli isimlerinden senarist Edgar Wright ve Ant-Man’i canlandıran Paul Rudd, zoru başarıp bu süper kahramanı komik ve sempatik kılıyor.

İnsanları küçülten ve karıncaları kontrol eden bir keşif yapan onurlu bilim insanı Dr. Hank Pym, bu keşfini insanlığın yararı için saklar. Ancak asistanı Darren, aynı keşfi yapıp silah tacirlerine satmaya çalışınca, insanlardan çalan büyük şirketlerden çaldığı için hapis yatmış, küçük kızına layık bir baba olmaya çalışan mühendis Scott Lang’i Ant-Man’e dönüşmesi ve Darren’ın şirketini sabote etmesi için tutar.

“Ant-Man”

Yön.:Peyton Reed. Oyn.:Paul Rudd (Scott Lang / Ant-Man), Michael Douglas (Dr. Hank

Yazının Devamı

Ölümsüzlüğün peşinde

11 Temmuz 2015

Ölüm döşeğinde bir adamın genç bir bedene geçmesini konu edinen “Self/less”, benlikler çatışması üzerine kurulu bir bilimkurgu aksiyon...

Daha önce “The Fall”la kayda değer bir hayran kitlesi edinen Tarsem Singh, “Self/less”ile takipçilerine “Kredimi tüketmeye devam ediyorum” diyor. Hikaye, John Frankenheimer’ın 1966 yapımı filmi “Seconds”ı andırıyor.Ben Kingsley suretinde tanıştığımız Damian, New York’ta emlak piyasasından rant sağlamış, altınlarla bezeli görgüsüzlük abidesi bir evde yaşayan bir işadamı.Az ömrü kaldığını öğrenince ölümsüzlük derdine düşüyor. Albright adlı bilim insanının önerdiği bir çözüm var:Bir servet karşılığında Damian’ın bilincini laboratuvarda üretilmiş genç bir bedene aktarmak.

Kötü bilim insanlarıyla savaş

Filmin bu noktaya kadarki bölümü ümit verici. Ne zamanki Damian’ın bilinci Ryan Reynolds’ın canlandırdığı adama geçiyor, film dümeni aksiyona kırıyor. Anlıyoruz ki genç beden laboratuvar üretimi değil. Anılarında bölük pörçük hayatını gördüğümüz Mark adında bir askerin bedeni. Bu hırslı işadamı, rahatına bakmak yerine kötü bilim insanlarına savaş açıyor. Oysa karakterinde fedakarlıkla ilgili bir ipucu yok. “Görevimiz

Yazının Devamı

Vahşi Batı’da korku ve nefret

4 Temmuz 2015

Danimarka yapımı western “İntikam”, türün düz filmlerini sevenlerin ilgisini çekebilir

Usta yönetmenlerin kült filmleri ve başyapıtlarıyla enine boyuna kurcalanmış western türü ancak çok yaratıcı yapımlarda izleyiciyi şaşırtabiliyor. Danimarka western’i “İntikam / The Salvation”ın ise bu türe ne senaryo ne de yönetmenlik anlamında ekleme, çıkarma, şaşırtma yapmak gibi bir çabası yok. Film düz, ne olacağı tahmin edilebilir, eski usul bir western’e hasret kalanların gözdesi olmaya aday.
Abisi Peter’le Vahşi Batı’da tutunabilen Danimarka göçmeni Jon, ailesini de memleketinden getirip düzen kurabileceğini düşünür. İşler tahmin ettiği gibi gitmez, eşi ve oğlu öldürülür. Jon ailesinin yasını da tutamaz çünkü bölgenin kötü adamı Delarue, Jon’un peşine düşer.

Mizaha yer yok
Mads Mikkelsen’in her rolünü ciddiyetle canlandırması ve bu özeni izleyicisine hissettirmesi “İntikam”ın bir avantajı. Petrol, arsa satın alma, kötü adamların finansörlerle işbirliği yapması gibi politik konular, hesaplaşma sahneleri arasında bir görünüp bir kaybolurken Mikkelsen’ın acı çeken ama hayatta kalma isteği de yüklü yüzü izleyicinin rehberi oluyor. Mikkelsen’in yüzünün ciddiyeti filme

Yazının Devamı

Mücadele dediğin işte böyle olur!

27 Haziran 2015

Gizli kalmış bir mücadele ve dayanışma öyküsünden yola çıkan film, son dönemin en başarılı “kendini iyi hisset” filmlerinden biri

Keşke her ‘gerçek bir hikayeye dayanıyor’ ibaresinin öyküsü “Pride / Onur”unki kadar ilginç ve ilham verici olsa. 1984’ün Margaret Thatcher dönemi İngiltere’sindeyiz. LGBTİ hakları için mücadele eden aktivistler, polisin neden onları rahat bıraktığını düşünürken, devletin kolluk kuvvetlerini madencilerin grevine tahsis ettiğini fark ediyor. Mark adlı aktivist, madencileri desteklemek için birkaç gönüllü daha buluyor. Ancak Madenciler Sendikası onların desteğini kabul etmiyor. Bunun üzerine Galler’de yardımı kabul eden bir madenci kasabası buluyorlar. Birbirlerinden farklı değerlere sahip LGBTİ aktivistleri ve erkek toplumu temsilcisi madenciler arasındaki buzlar zamanla eriyor. Madenciler direnişlerinde başarılı olamasa da İşçi Partisi LGBTİ haklarının kanunlaştırılmasında önemli rol oynuyor. Elbette Madenciler Sendikası’nın ısrarıyla...

Gezi’yi yaşayan Türkiye’deki izleyiciye daha anlamlı gelecek

“Onur” bu müthiş, dünyanın kötü gidişatının içinde umut veren hikayeyi izleyicisine sulandırmadan ve koyu tonlara boyamadan anlatıyor. Bir araya

Yazının Devamı

Melek mi şeytan mı?

20 Haziran 2015

Kız arkadaşının ölümünden sorumlu tutulan ve “şeytan” olarak damgalanan bir gencin boynuzlarının çıkması üzerinden ilerleyen film, fantastikle korkuyu bir araya getiriyor

Fransız yönetmen Alexandre Aja, korku sineması sevenlerin en yakından takip ettiği isimlerden. Ne de olsa vahşet açısından elini korkak alıştırmadığı “Haute Tension”la başlayan kariyerini “Tepenin Gözleri / The Hills Have Eyes”ın beğenilen yeniden çevrimi takip etmişti. Aja, başrolünde Harry Potter etiketinden kurtulmak için canhıraş çalışan Daniel Radcliffe’ın olduğu fantastik korku “Boynuzlar / Horns”da birçok öğeyi bir araya getirme ve buradan tutarlı bir yapım çıkarma gayretinde.

Ig’in çok sevdiği kız arkadaşı Merrin vahşice öldürülür. Ig bu cinayetin baş şüphelisi. Kendisine yakıştırılan “şeytan” benzetmesine bir gün çıkan gerçek boynuzların büyümesi de ekleniyor. Boynuzlardan sonra karşılaştığı insanlar ona en derin kötücül düşüncelerini dile getirmeye başlıyorlar. Ig bu gücünü Merrin’in katilini bulmak için kullanıyor.

“Boynuzlar / Horns”

Yön.: Alexandre Aja Oyn.: Daniel Radcliffe (Ig Perrish), Max Minghella (Lee Tourneau), Joe Anderson (Terry Perrish), Juno Temple (Merrin Williams), Kelli Garner

Yazının Devamı