Silahlar yok, bürokrasi var

28 Kasım 2015

Amerikalı olmayı sorgulamayı seven Coen biraderler ile Amerikalı olmakla romantik bir ilişki kuran Steven Spielberg’ün işbirliği siyasi ara tonlara sahip ağırbaşlı bir casus filmini ortaya çıkarıyor

Hayal gücünün damga vurduğu “Üçüncü Türden Yakınlaşmalar”, “E.T.” ve “Jurassic Park” gibi filmlerin yönetmeni Steven Spielberg, gitgide daha sık ayakları yere sağlam basan filmler çekmeye başladı. “Münih”, “Lincoln” ve şimdi de Soğuk Savaş döneminde geçen, John le Carre izlerini taşıyan ağırkanlı casus filmi “Casuslar Köprüsü”.

Gerçek olaylardan yola çıkan senaryosunda Coen biraderlerin de imzası bulunan film, yaşını başını almış Abel adlı bir Rus ajanının New York’ta yakalanmasıyla başlıyor. Ülkesi için sadakatin ta kendisi olan bu adam, Le Carre’nin “Köstebek”i veya “Smiley’in Dönüşü”nden fırlamışa benziyor.

Filmin en güçlü damarı

Abel, ABD için pazarlık yapmayan, sırları satmayan onurlu bir “düşman”. Abel’in mahkemede savunulması için görevlendirilen sigorta avukatı Donovan ise Hollywood’un altın döneminden Clark Gable veya James Stewart’ın canlandırabileceği gibi bir Amerikan kahramanı. İşini ciddiye alıyor, Abel’e saygı duyuyor ve ABD’nin Soğuk Savaş’taki en

Yazının Devamı

Oyun bitti

21 Kasım 2015

Gişe fenomeni gençlik serisi “Açlık Oyunları”, dördüncü halka olan “Alaycı Kuş Bölüm 2” ile güçlü bir final yapıyor

Suzanne Collins’in genç okurlara hitap eden romanlarından uyarlanarak Jennifer Lawrence’dan bir yıldız, canlandırdığı karakter Katniss Everdeen’den bir gençlik idolü yaratan seri “Açlık Oyunları”, dördüncü film “Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 2 / The Hunger Games: Mockingjay - Part 2”ile sonlanıyor. İlk filmin ana akım gençlik macerası kalıpları içindeki başarısını takip edemeyen iki devam filminin ardından final güçlü ve akılda kalıcı.

Önceki iki filmde olduğu gibi Francis Lawrence tarafından yönetilen “Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 2”de, Açlık Oyunları’nın mucidi imtiyazlıların bulunduğu başkent ve onun diktatörü Başkan Snow’u devirmeyi amaçlayan isyan, tüm hızıyla sürüyor. Katniss de isyancıların yanında. Ancak kendisine biçilen isyanın yüzü rolüne hapsolmaya niyeti olmayan Katniss, kendisini ateş hattına atıyor ve Snow’u öldürmek için hareket geçiyor. Yanında başkentte beyni yıkandığı için Katniss’i öldürebilecek sevgilisi Peeta ve karışık duygular beslediği çocukluk arkadaşı Gale de var.

Yaşam savaşı sürükleyici

Üçüncü roman ikiye bölündüğü için

Yazının Devamı

“Peanuts” mirasına saygı duruşu

14 Kasım 2015

Charles M. Schulz’un efsane çizgi bandı “Peanuts”, 35 yıl aradan sonra uyarlandığı beyazperdede nostaljik ve aslına sadık bir animasyona dönüşmüş

Av köpeği Snoopy ve birçok alanda başarısız iyi kalpli Charlie Brown’ın ana karakterleri olduğu Charles M. Schulz’un efsane çizgi bandı “Peanuts”, “Snoopy ve Charlie Brown Peanuts Filmi / The Peanuts Movie” ile beşinci kez sinema uyarlanıyor. Uzun bir aradan, 35 yıldan sonra sinemaları Schulz’un oğullarının kontrolünde ziyaret eden Peanuts evreni, yeni izleyiciler kazanıp Peanuts’la haşır neşir olanlara tatlı bir nostalji yaratacak.

Filmde Charlie Brown, okula yeni gelen Kızıl Saçlı Kız’a âşık oluyor ve onu etkilemek isterken bir türlü umduğu başarıyı yakalayamıyor. Çekingenliği ve talihsizliğinin amaçladığı
gibi Kızıl Saçlı Kız’ın onu fark etmesinin önüne geçtiğine hayıflanıyor. Snoopy ise arkadaşı kuş Woodstock’la birlikte bir daktilo bulup Kırmızı Baron’la savaştığı bir hikaye kaleme almaya başlıyor.

Yeni takipçiler gelebilir

“Ice Age” serisinin dördüncü filmi “Ice Age: Continental Drift”in yönetmenlerinden Steve Martino’nun “Snoopy ve Charlie Brown Peanuts Filmi”ndeki ilk amacı Schulz’un mirasını korumak olmuş gibi

Yazının Devamı

24’üncü kez Bond, James Bond

7 Kasım 2015

James Bond serisinin 24’üncü, Sam Mendes- Daniel Craig ikilisinin “Skyfall”dan sonra ikinci ortak çalışmaları “Spectre”, serinin takipçilerini bırakmaya niyeti olmadığını gösteriyor

Sinema izleyicisinin asla gözden düşürmediği ender serilerden James Bond’un aynı adlı karakteri, “Spectre”la 24’üncü kez kraliçenin hizmetinde, tehlikenin ortasına gözü kara şekilde atlıyor. Seriye daha entelektüel bir bakış ve Bond’un geçmişiyle ilgili ipuçları vermesiyle çok beğenilen “Skyfall”un yönetmeni Sam Mendes, bir kez daha yönetmen koltuğunda, Craig ise dördüncü kez 007’nin suretinde.

Kan uyuşmazlığı yok

Film, Meksika’da akılda kalıcı ve aksiyon dolu açılış planı ve Sam Smith’in yaptığı unutmak isteyeceğiniz bir Bond şarkısıyla başlıyor. Bond, “Skyfall”da hayatını kaybeden Judi Dench’in canlandırdığı M’in verdiği bir ipucunu takip ederek büyük bir terörist organizasyonun izini buluyor; serinin takipçisinin yabancısı olmadığı “Spectre”ın. Bu organizasyonun lideri, Christoph Waltz tarafından canlandırılan ana kötü adam Obenhauser’e ulaşmaya çalışan Bond, bir yandan 00’ların bağlı olduğu birimin kapatılması tehdidi nedeniyle yalnızlaşıyor.

Craig’in rol aldığı dört filmin hikaye

Yazının Devamı

Az pişmiş bir film

31 Ekim 2015

Despot bir aşçıyı merkeze alan “Burnt” klişelerle ve geliştirilmemiş detaylarla dolu senaryosuyla hammış gibi bir izlenim bırakıyor

Aşçılar disiplinli, lider ruhlu karakterler olarak çizildiğinden sinemanın sevdiği meslek grupları arasında yer almıştır hep. Nitekim “Çok Pişmiş / Burnt”de “Bella Martha” (2001) ve “Chef” gibi filmlerinden yolundan giderek bir şefi merkeze alıyor ve filmin büyük bölümü lüks restoran mutfaklarında geçiyor.

Bradley Cooper’ın canlandırdığı Adam Jones, yıldızlı bir şef. Ancak uyuşturucu bağımlılığı ve saldırgan halleri kariyerini bitiriyor. Kendine ceza vererek 1 milyon midye ayıklayan Jones, ABD’den Londra’ya dönüyor. Bir tanıdığının restoranına şef oluyor ve üçüncü Michelin yıldızını almak için büyük bir hazırlığa girişiyor. Ancak bunu başarması için bencilliği, saldırganlığı bırakması, insanlara güvenmeme huyundan vazgeçmesi gerekiyor. Tabii, aşksız Hollywood filmi olmaz, dolayısıyla Jones, Sienna Miller’ın canlandırdığı yardımcı şefiyle de yakınlaşıyor.

O kadar antipatik bir karakter ki...

Adam Jones, onunla tanıştığımızda, eski ekibini toplarken veya mutfağında dehşet saçarken o kadar antipatik bir karakter ki onun iç yolculuğu ve

Yazının Devamı

Evrensele ulaştı ama yerele hitap edecek mi?

24 Ekim 2015

Deniz Gamze Ergüven’in imzasını taşıyan “Mustang”, Fransa’nın Oscar adayı olmak dahil evrensel başarıya ulaştı ama aynı tepkileri Türkiye’den alması pek mümkün görünmüyor

Karadeniz’de bir kasabadayaşayan beş alımlı kız kardeş ve gitgide artan aile, evlenme baskısı ve şiddetle sıkıştıklarıaile evinin hikayesi “Mustang”. Film, Cannes’ın paralel bölümü Yönetmenlerin 15 Günü’nde gösterildiğinde uluslararası sinema dünyasının kalbini fethetti. Ardından Saraybosna Film Festivali’nden En İyi Film Ödülü ve En İyi Yabancı Dilde Film dalında Fransa’nın Oscar aday adaylığı derken, Fransa’da yaşayan Deniz Gamze Ergüven’in Türkiye’de kadın olmanın ve büyümenin zorluklarını konu alan “Mustang”le yılın popüler filmlerinden birine imza attığı kesin. Görünen o ki filmin yükselişi devam da edecek.

Bize “ağır gelen” bir yapım

Sinemada kalıplaşmış başarı kıstaslarından biri “yerelden yola çıkıp evrensele ulaşmak”tır. “Mustang”deki sorunu ifade etmek için bu kalıbın bir hali kullanılabilir: Yerelden yola çıkmıyor ama evrensele ulaşıyor. Uluslararası alanda yakaladığı izleyici ve eleştirmenlerde yarattığı heyecanı, Türkiye’deki izleyicilerde yakalaması güç. Bunun nedeni Türkiye’de kadın

Yazının Devamı

Muhbirlik yaparak yükselen gangster

17 Ekim 2015

Gangster James Bulger’ın gerçek hikayesinden uyarlanan “Kara Düzen”, Hollywood’un gangster filmleri külliyatında dikkate değer fark yaratamıyor

Yetmişli yıllardan başlayarak Güney Boston’da gitgide güçlenen Whitey lakaplı gangster James Bulger’ın hikayesi sinemadaki yerini “Kara Düzen / Black Mass”ile alıyor. Filmin en çok hatırlanacak yönü, sanki Bulger’ı herkes tanıyormuş gibi ona benzetilmek uğruna tuhaflaşan Johnny Depp’in hali olacak gibi görünüyor çünkü bu durum dışında sıradan anlatılmış ve çekilmiş bir suç hikayesiyle karşı karşıyayız.

Oysa hikaye o kadar da sıradan değil. James Bulger diğer birçok gangster gibi belki. Maço, şiddete eğilimli, acımasız... Onun kazancının önüne geçenlerin gözünün yaşına bakmayan bir psikopat. Ama benzerlerinden ayrılan bir yönü var: Çocukluk arkadaşı ajan John Connolly aracılığıyla FBI için muhbirlik yapması. Basit bir muhbir de değil. Muhbirlik yaparak rakiplerini ortadan kaldırıyor, küçük bir gangsterken bir suç lorduna dönüşüyor. Abisinin önemli bir parlamenter olması da rastlandık bir durum değil.

Hikayesi akılda kalmıyor

Ancak Jeff Bridges’e Oscar kazandıran “Crazy Heart”ın yönetmeni Scott Cooper’ın temposuz yönetmenliği ve

Yazının Devamı

Petit bir kez daha yürüyor

10 Ekim 2015

1974’te İkiz Kuleler arasında yürüyen ip cambazı Philippe Petit, 2008 yapımı “Teldeki Adam” belgeselinde hikayesini anlatmıştı. Bu kez aynı hikaye, Robert Zemeckis yönetmenliğindeki “Tehlikeli Yürüyüş”le sinemaya aktarılıyor

Fransız ip cambazı Philippe Petit’yle sinemaseverler 2008’de tanıştı. Oscar’lı belgesel “Teldeki Adam” gösterime girdiğinde... Petit önce Notre Dame Kilisesi sonra da 1974’te İkiz Kuleler arasında telini gerip yürüyen şu meşhur adam. Telini gerdi deyip geçiyoruz ama “Teldeki Adam”, bu tel germe sürecinin banka soygunu gibi titiz bir planlama, yasalara karşı gelme eylemi ve ekip işi olduğunu anlatmıştı.

Gordon-Lewitt’e “rötuş”

Şimdi aynı hikayeyi kurmaca olarak “Geleceğe Dönüş”, “Cast Away” ve “Forrest Gump”ın yönetmeni Robert Zemeckis anlatıyor. “Tehlikeli Yürüyüş / The Walk”ta Fransız Petit’yi Hollywood’un gerçek kişiye benzetme saplantısının son kurbanı Joseph Gordon-Levitt, kötü bir kızıl peruk, tuhaf mavi lensler ve Fransızları bile utandıracak derece ağır aksanlı bir İngilizce eşliğinde canlandırıyor.

Zemeckis’e daha önce işlenmiş bu hikayenin cazip gelmesinin iki nedeni olabilir. İlki ve en barizi 11 Eylül 2001’de yıkılan İkiz Kuleler’e bir

Yazının Devamı