Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Malgorzata Szumowska’ya En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran ve baba-kız ilişkisine odaklanan “Beden”, mizahı kullanarak ciddi konulara uzanıyor
Hollywood’un tekelinden Amerikan bağımsızlarının ilgi alanına kayan, belli bir mesafeden sulu sepkenliğe uzanan baba-kız ilişkileri filmlerini düşünün. “The Descendants”, “Grace is Gone”, “Everybody’s Fine” gibi. Bu filmlerin artık malzemelerini tükettiklerini ve gösterebileceklerini gösterdiğini düşünüyorsanız, Polonya filmi “Beden / Cialo”ya şans verilmeli. Çünkü film, baba-kız ilişkisi filmlerine bir tazelik getiriyor. En önemli aracı ise İsveçli usta Roy Andersson’ın “Yaşayanlar” üçlemesindeki kara mizahını andıran tonu.
“Beden”in ilgilendiği üç karakter var: Soğuk baba, bulimia hastası kızı Olga ve ölülerle konuşabilen terapist Anna.
Melodrama saplanmıyor
İzleyiciye ciddi bir film izlemediğini müthiş bir sahne içi espriye sahip açılış planında söyleyen “Beden”, bu üç karakter üzerinden bir baba-kızın ilişkisinin annenin ölümünden sonra aldığı hale ve bu kırık ilişkinin iyileşme sürecine odaklanıyor.
Bunu yaparken kalıplara, melodrama saplanmıyor. Bu kırıklığı sadece psikolojik nedenlere değil, günümüz Avrupa’sının ve şu an sistemin yarattığı hastalıklara da bağlıyor. Film genç kadınlar başta olmak üzere insanın bedenine zarar verme eğiliminin gelişimini, ruhsal bir teselli arama hallerinin çaresizliğini gösteriyor.
Akılda bıraktığı hem özgün bir şekilde anlatılmış bir baba-kız ilişkisinin düzelme süreci hem de günümüz Avrupa’sıyla ilgili bir şeylerin ters gittiğine dair bir his. Bu da azımsanacak bir durum değil. Finalinde istediği duygu bütünlüğüne ulaşan film, “Elles”den hatırlanabilecek Malgorzata Szumowska’ya Berlinale’de En İyi Yönetmen Ödülü’nü getirmişti.
“Beden / CIalo”
Yön.:Malgorzata Szumowska Oyn.:Janusz Gajos (Attorney), Maja Ostaszewska (Anna), Justyna Suwala (Olga) Sen.:Michal Englert, Malgorzata Szumowska
Gör.:Michal Englert
Denenmiş formüller
“BlaIr Cadısı” ile başlayan korku türünde “bulunmuş görüntü” devrinin yeni üyesi Travis Cluff ve Chris Lofing’in yönettiği Amerikan yapımı “Darağacı / The Gallows”. Filmde, 1993’te bir Amerikan kasabasında tiyatro oyunu sırasında ölen bir gencin ardından 20 yıl sonra aynı okulda aynı oyunun sahnelenmesi gündeme geliyor. Tiyatro ekibindeki gençleri dehşet verici olaylar bekliyor.
Film benzerlerinin arasında dikkat çekici bir yönü olmayan, gençlik sorunları ve korkuyu dengeleyemeyen bir yapım. Artık “bulunmuş görüntü” filmleri için düşük bütçelerle harikalar yaratmak daha “cin” bir fikre sahip olmayı gerektiriyor. “Darağacı” denenmiş ve tekrarlanmış formüllerle bir yere varılmadığının bir kanıtı.
DVD
HAFTANIN YENİSİ
“KINGSMAN GİZLİ
SERVİS / KINGSMAN
THE SECRET SERVICE”
Geçen sezon gösterime giren bu ajan komedisini benzerleriyle karıştırmamak lazım. Film hem eğlenceli hem de zeka dolu.
Haftanın diğerleri
-Genç izleyici kitlesine hitap eden dram “Aynı Yıldızın Altında”nın uyarlandığı romanın yazarı John Green’in bir eseri daha sinemaya aktarıldı: “Kağıttan Kentler / Paper Towns”. Yine aynı izleyici grubuna hitap eden filmde ana karakter, âşık olduğu yan komşusu kaybolunca onu bulmak için yolculuğa çıkan bir lise öğrencisi. Başrollerinde Nat Wolff ve Cara Delevingne’in olduğu film olumlu eleştiriler aldı.
-“Son Beş Yıl / The Last Five Years”bir oyuncu ve yazarın ilişkisinin iniş çıkışlarını müzikal türünde anlatıyor. Sınırlı bir gösterimin ardından DVD türünde piyasaya sürülen filmde övgüyü bir tek başrolü Jeremy Jordan’la paylaşan Anna Kendrick almıştı.
-Tom Vaughan’ın yönettiği romantik komedi “İki Aşk Arasında / How to Make Love Like An Englishman”in başrollerinde eski Bond’lardan Pierce Brosnan’ın yanı sıra Salma Hayek ve Jessica Alba var. Film, Cambridge’de profesör olan bir adamın kadınlarla ilişkileriyle ilgileniyor.
-Norveç yapımı aile filmi “Kutupta Macera / Operasjon Arktis”, kutupta kar fırtınasına yakalanıp evlerinin yolunu bulmaya çalışan iki çocuğun hikayesi.
-Emmanuel Mouret’in yönettiği ve başrolünü üstlendiği Fransız romantik komedisi “Acemi Çapkın / Caprice”, iki kadın arasında kalan ve ne yapacağını bilemeyen bir adamı merkeze alıyor.
-Haftanın tek yerli filmi, korku türündeki “Deccal”. Özgür Bakar’ın yönettiği film, kötülüğün İstanbul’dan yayılmaya başlamasıyla ilgili.