PKK/PYD ile IŞİD Kobani’de çatışmaya devam ediyor. İşler PKK/PYD’nin aleyhine gelişip şehir düşmek üzere iken birdenbire devreye giren koalisyon Hava Kuvvetleri sahadaki dengeyi değiştirmeye, kötü gidişatı durdurmaya girişti.
Üstelik koalisyonun lideri ABD’nin “Kobani, bizim için stratejik öneme sahip değil ve öncelikli hedef de değil” açıklamasına rağmen. Anlaşılan görünmez bir el/eller oyuna girerek gidişatı değiştirmeye karar vermiş.
Ya da bu yönlü bir talebi “ihtiyaç haline getirivermiş”. Uluslararası ilişkilerde böyle hayırseverliğin ardında ilginç nedenler aramak iyi bir fikirdir. Kanaatimce, IŞİD mevzilerine yönelik hava saldırılarının yoğunlaşarak daha da etkili hale gelmesi, koalisyon için sahadaki askeri gereklilikten çok, başkentlerde siyasi analizlerin, Türkiye’de ise sokak eylemlerinin bir sonucu gibi görünüyor.
Türkiye’yi ‘sokakla’ ikna etmek
Türkiye, IŞİD’i hedefleyen tezkereyi TBMM’den geçirdi. Ne var ki arzu edilen hızla hareket etmemesi, işi ağırdan alması koalisyonu mutsuz etti. Oysa Türkiye, bu mücadelede çok önemli bir yere sahip. Sadece bu gün değil gelecek on yıllar boyunca da önemli olacak.
Stratejisinin ağırlık merkezini hava
TSK, daha tezkere gündem de yok iken kendisini asimetrik bir mücadelenin içinde buldu. Yabancı ülkelerin ordularına karşı koruduğu milli sınırların siviller ve örgütler tarafından farklı hikâyelerle ve kolayca ihlal edildiğini gördü. Toplumun, siyasetçinin, medya ve yargının ve şimdide kendisinin bunu nasıl da kanıksadığını hayretle izliyor olmalı.
Tezkere sonrasında ise elinde cevap bekleyen uzunca bir soru listesi var. Çünkü politik, askeri, psikolojik tablo oldukça muğlak ve dahası, saat başı değişebiliyor.
Tezkere TSK’ya farklı karakterde ve iç içe geçmiş savaşın/çatışmanın sürdüğü coğrafyada görev verilebileceğini söylüyor. Öyle ki çatışan tarafları ve pozisyonlarını gösteren fiziki haritaların tümünün “afaki” olduğu kesin. Bu durumda işe sınıflandırmayla başlamak iyi bir başlangıç olabilir. Ne de olsa farklı çatışma türleri farklı tutum gerektirir.
Asimetrik savaş
Esad’ın ordusu, başlangıçta, gerilla savaşı yapan silahlı gruplarla “asimetrik“ savaş yürüttü. Çatışmalar uzadıkça, disiplini zayıflayan, etnik, dini ve mezhepsel çeşitliliğini yitiren ve tek mezhebe indirgenen rejimin ordusu, gün geçtikçe “devlet ordusu” özelliğini kaybetti.
Neredeyse üç haftadır, Türkiye sınırı boyunca, PKK ile IŞİD arasında çatışmalar devam ediyor ve televizyonlardan da naklen izliyoruz. Kürtlerin, Kobani, Esad rejiminin Ayn el Arap, IŞİD’in ise Ayn el İslam dediği şehrin hâkimiyeti için kıyasıya bir mücadele yürütülüyor. Çatışmalardaki görüntülerde, teknik ve taktiklerin bu yüzyıla ait olmadığını söylemek abartı değil. Tablo tıpkı Orta Çağ şehir kuşatmaları ve direnişleri gibi.
Hedef, askeri mi, psikolojik mi?
IŞİD, Araplarla Kürtler arasındaki tarihi husumete dayanarak PKK/PYD’nin şehirdeki siyasi varlığına son vermek istiyor. PKK/PYD ise iç savaşın ortaya çıkarttığı fırsatları değerlendirerek ilan ettiği “kantonu” elde tutarak, geleceğin Suriye’sinde söz sahibi olmayı umut ediyor. Görünen o ki kuzeyini Türkiye sınırına dayamış kasaba irisi şehir üzerindeki mücadele taraflar için askeri olmaktan çok “psikolojik” öneme haiz.
Sözünün esiri olmak
Çatışmalar devam ederken, medyada “Kobani” ile ilgili ilginç yorum ve tartışmalar yapılıyor. Yorumlara göre, şehir PKK ve PYD için “stratejik” öneme sahip. Beka sorunu olarak bile anılıyor. Hatta, ideolojik esinlenmeyle, II. Dünya Savaşı’nda Sovyet inatçılığının ve
Suriye ve Irak’ta sürecin uzun ve karmaşık olacağı konusunda tereddüt yok. Cumhur-başkanı Erdoğan, sorunların üstesinden gelebilmek için birbirini tamamlayan üç konuya dikkat çekti. Uçuşa yasak bölgenin hayata geçirilmesi. Güvenli bölge inşası ve “eğit-donat” uygulaması.
Öneri, sahada uygulamaya çalışılan “strateji” ile bazı farklılıklar gösteriyor. Özellikle de uçuşa yasak ve güvenli bölgenin inşasında.
‘Eğit-donat’ın stratejik sorunları
Müttefikler arasında ortak görüşün hâkim olduğu tek konunun “eğit-donat” olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar PKK’nın Suriye kolu PYD’nin durumu muğlak olsa da.
Teknik olarak, “eğit-donat” ilkesinin uygulanması ve amacına ulaşması iki temel “stratejik” sorunun aşılmasına bağlı.
Ortadoğu’da vuku bulan gelişmeler baş döndürücü bir hızla sürüyor. Bugünlerde bol bol IŞİD, Suriye, sığınmacılar konuşuyoruz. Öyle ki geleneksel Arap-İsrail çatışması gündemdeki yerini kaybetti. Hatta çok sayıda insanın öldüğü Gazze bile gündemden düştü.
Oysa sorun devam ediyor. Altyapının yok olduğu, evlerin, okulların yıkıldığı Gazze’de hayat çok zor. Savaşın verdiği zararın 8-10 milyar dolar olduğu söyleniyor.
Sonuçta “güvenliğin” sağlandığını söylemek de mümkün değil. Bunu anlamak ve nasıl bir hava oluştuğunu görmek için İsrail ve Filistin’de kısa bir tur yapmak yeter. Benim gibi saatlerinizi “güvenlik noktalarında” harcamanız garanti.
Filistin’in öteki parçası Batı Şeria’da da hayat son derece zor. Yinede umut verici işler yok değil. Geçen hafta, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun öncülüğünde yürütülen Cenin Sanayi Bölgesi çalışmalarına katıldım. İlginç bir deneyimdi.
Dededen toruna miras: Cenin
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordularına lojistik merkezi ve havaalanı olarak hizmet vermiş geniş bir düzlükten söz ediyorum. Alman General Otto Liman van Sanders’in komuta ettiği ve daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın devraldığı Yıldırım Ordular Grubu’nun
Haziran başında ani bir saldırıyla Musul’u ele geçiren IŞİD, ardından kuzeye yönelerek Kürt bölgesinde büyük bir paniğe neden oldu. Binlerce sivil evlerini terk ederek yollara düştüler. Peşmerge ricat ederken, PKK askeri olmaktan ziyade propaganda ağırlıklı bir direniş ve kılavuzluk hareketi başlattı.
Neyse ki ABD liderliğindeki ülkeler özel kuvvetlerini ve hava unsurlarını seferber ederek IŞİD’i gerilettiler ve bazı yerleri geri aldılar. Bu günlerde Irak’ta hava saldırıları devam ediyor. Şehirlerde bombalar patlıyor, Bağdat yönetimi ile IŞİD arasındaki çatışmalar düşük düzeyde de olsa sürüyor.
IŞİD, temmuz ayının sonuna doğru saldırıların sıklet merkezini Suriye’ye kaydırdı. Esad rejimi için stratejik öneme sahip Rakka’yı ve buradaki garnizonları ele geçirdi.
Geçen hafta da manevrasını kuzeye kaydırarak PKK kontrolündeki Kobane’de ilerledi. AFAD saldırıdan kaçan ve Türkiye’ye sığınan Kürtlerin sayısının yüz bini bulduğunu açıkladı.
Irak’taki mesaja Suriye’de cevap
IŞİD harekâtının sıklet merkezini Irak’tan Suriye’ye kaydırarak ABD desteğindeki Kürtlere Suriye’nin kuzeyinde cevap vermeyi tercih etmiş görünüyor.
Türkiye, Eylül 2013 te, IŞİD’i terör örgütleri listesine aldı. Bunun anlamı, IŞİD’e karşı uluslararası yükümlülüklerin yerine getirileceği idi. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan son NATO zirvesinde ittifaka katkı sunacağını beyan etti.
Obama, şimdilerde, ittifakı genişletmeye, müttefiklerin sunacağı katkıları netleştirmeye çabalıyor. İlginç olan, müttefiklerin, “Uzun zamanlı düşük yoğunluklu hava operasyonları silsilesi” olarak tanımlanan stratejiye resmi bir itirazlarının olmamasıdır. Ancak, stratejinin zayıflıklarına dikkat çeken çok sayıda gayri resmi itiraz ve eleştiri olduğunu da biliyoruz.
Tampon bölge
Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM ziyareti öncesi, IŞİD ile mücadele stratejisinde farklı bir öneri üzerinde çalışmaya başladığını açıkladı. Yeni strateji Suriye’yi sıklet merkezi olarak ele alıyor, “uçuşa yasak bölge” ve/veya “tampon bölge” inşasını öngörüyor.
“Tampon bölge” fikri, Suriye iç savaşının ilk aylarında da gündeme geldi. Ancak, hukuki, siyasi, askeri ve mali zorluklar nedeniyle rafa kaldırıldı. Bu gün, Suriye’de askeri ve siyasi tablo kökten değişmiş duruma. Ülkenin üçte biri mülteci, kayıplar 200 binin eşiğinde ve IŞİD gibi yeni aktörler tabloyu
Yeni Kıbrıs mümkün. Türkiye olarak prese devam edeceğiz. İlk defa uluslararası toplum da bu kadar ilgili.Yıl sonuna kadar bir noktaya doğru gidersek hayırlı bir sonuç elde ederizMesele Ak Parti iktidarına vurmak. Rehinelerimiz zarar görse ellerine kına yakacaklar. Bir şey demediğimiz zaman ‘Türkiye IŞİD’i eleştirmiyor. Demek ki arkasında’ deniliyor. İğrenç bir oyun
Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanlığı için alınan ancak Başbakan tarafından da kullanılacağı açıklanan uçağı ilk kez kullandı. Davutoğlu, uçakta konuk ettiği gazetecilerin sorularına ilginç yanıtlar verdi.
İlk yurtdışı gezisini KKTC’ye yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanlığı için alınan ancak Başbakan tarafından da kullanılacağı açıklanan uçağı da ilk kez kullandı. Başbakan, uçakta konuk ettiği gazetecilerin sorularına ilginç yanıtlar verdi.
Uçaktaki sohbette Davutoğlu, muhalefete ve TÜSİAD’a otoritesini ve meşruiyetini tartıştırmayacağı mesajını verirken, dış politika konusunda ise ABD ve müttefik ülkelerin Türkiye’nin söylediği noktaya yeni geldiğini aktardı.
Davutoğlu, KKTC’den dönüş yolunda, sorularımıza şu yanıtları verdi: