Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Neredeyse üç haftadır, Türkiye sınırı boyunca, PKK ile IŞİD arasında çatışmalar devam ediyor ve televizyonlardan da naklen izliyoruz. Kürtlerin, Kobani, Esad rejiminin Ayn el Arap, IŞİD’in ise Ayn el İslam dediği şehrin hâkimiyeti için kıyasıya bir mücadele yürütülüyor. Çatışmalardaki görüntülerde, teknik ve taktiklerin bu yüzyıla ait olmadığını söylemek abartı değil. Tablo tıpkı Orta Çağ şehir kuşatmaları ve direnişleri gibi.

Hedef, askeri mi, psikolojik mi?
IŞİD, Araplarla Kürtler arasındaki tarihi husumete dayanarak PKK/PYD’nin şehirdeki siyasi varlığına son vermek istiyor. PKK/PYD ise iç savaşın ortaya çıkarttığı fırsatları değerlendirerek ilan ettiği “kantonu” elde tutarak, geleceğin Suriye’sinde söz sahibi olmayı umut ediyor. Görünen o ki kuzeyini Türkiye sınırına dayamış kasaba irisi şehir üzerindeki mücadele taraflar için askeri olmaktan çok “psikolojik” öneme haiz.

Sözünün esiri olmak
Çatışmalar devam ederken, medyada “Kobani” ile ilgili ilginç yorum ve tartışmalar yapılıyor. Yorumlara göre, şehir PKK ve PYD için “stratejik” öneme sahip. Beka sorunu olarak bile anılıyor. Hatta, ideolojik esinlenmeyle, II. Dünya Savaşı’nda Sovyet inatçılığının ve direnişinin sembolü olan “Stalingrad”a bile gönderme yapılıyor. Öyle ki iş bununla da kalmıyor, “Kobani, IŞİD’in eline geçerse bundan Türkiye sorumludur” diyerek etkisi genişletilmeye ve dramatize edilmeye çalışıyor. Bu noktada “Kobani” ne anlama geliyor yakından bakmak faydalı olabilir.

Kobani ve “köylü” savaşı
PKK, Kobani’de, geleneksel kinetik strateji ve taktiklerinden ayrıldı. Kendisini statik bir “köylü savaşına” soktu. Hatalı strateji seçiminin, coğrafi olumsuzlukların ve “sözünün tutsağı” oldu. Kazanılması zor, kazanılsa da bedeli ağır bu açmazdan kurtulmak için de Kobani’ye “romantik” bir “kale” anlamı yükledi. Dolayısıyla, bundan sonraki hamleleri askeri gerekliliklerden çok, zevahiri kurtarmaya yönelik olacaktır.
Oysa normal şartlar altında, PKK’nın askeri prensiplerden ayrılarak Kobani’yi elde tutmak için ısrarcı olmaması gerekirdi. PKK’ının, mevzi savaşına girmemesi gerekirken ısrarcı olması tarihi bir hatadır.
Kobani, coğrafi büyüklük, konum ve askeri özellikleri itibarıyla PKK/PYD açısından stratejik bir değere de sahip değildir. Ne PKK’nın istikbalini ne de Suriye’deki gelişmeleri temelden etkileyecek önemde değil. Tam tersine, bu kadar “duygusal” yükleme, sonuçta, ağır askeri ve psikolojik olumsuzluklara neden olacaktır. Romantizm, gerilla savaşının kimyasını bozar. Nitekim bozuyor da. Öcalan geçmişte, böyle “köylü savaşı” yapanları sıkça “amatörlükle” suçlardı.
Kandil’in bu amatörlüğüne elbette Öcalan’ın tepkisi olacaktır. Öcalan, tüm yumurtaları tek sepete koymamayı iyi bilir. Bu nedenle, Kobani’deki gelişmelere bakacaktır. O, kırk yıldır siyaset yaptığı Ortadoğu’da neyin, nerenin taktik, neyin nerenin stratejik olduğunu anlayacak kadar tecrübelidir.

“Kobani düşerse” baskısı
Kobani düşmezse Öcalan haklıdır, öngörüde bulunmuştur. “Direnin” dediği, genel ve elastiki bir cümlelerle mesaj gönderdiği için.
Kobani düşerse, yine Öcalan haklıdır. Geleneksel olarak, Kandili suçlayacak, gerekli tedbirleri almadıkları ve “köylü savaşına” girdikleri için, “özeleştiri” alınmasını ve hesap sorulmasını isteyecektir. Sonuçta da “Bütün yükü benim omuzlarıma yıktınız, ben olmazsam hiçbir şey yapamazsınız, bütün fırsatları kaçırdınız” diyecektir. Benden söylemesi.
Not: Herkesin Kurban Bayramı’nı kutlar, mutluluklar dilerim.