Suriye’de gelişmeler hız kazandı. Bir yandan Rusya, öte yandan ABD, kış gelmeden askeri sahada mesafe almak için uğraşıyor. ABD Suriye operasyonunun hazırlıklarını yaparken, Irak cephesini de boş bırakmak istemiyor. Rusya ise hava saldırılarını sürdürerek, Esad’ın ordusuna karada ilerleme imkânı yaratıyor.
Rus askeri desteğiyle gelen psikolojik ve diplomatik yardımların etkilerini daha şimdiden görmeye başladık. Putin’in Esad’ı Moskova’da misafir etmesi, diplomatik alanda hareketlenmeye neden olurken, kariyer planında da yeni bir sayfa açmış gibi görünüyor.
Elbette bütün bunlar, Esad’ın şahsına olan ilgiden çok, Suriye’deki gelişmelerin Rus stratejik çıkarlarına katkısından kaynaklanıyor. Soğuk Savaş sonrası edinilen tecrübeler Putin’de “Batı’nın güvenilmez” olduğu fikrini güçlendirdi. Özellikle istihbaratçı kökenli bir lider olması, “mesleki” ön kabullerin varlığı bu düşüncede etkili bir rol oynamışa benziyor.
Rusya’yı askeri müdahaleye motive eden bir diğer neden güvenlik sorunu olan, Rusya ve Orta Asya’dan Suriye’ye giden “radikalleşmiş militanlardı”. Suriye’den döndüklerinde Rusya’da eylemler yapmaları fikri yeterince ürkütücüyü. Ön almak isteyen Putin, militanlarla karşılaşmayı
PKK sorununun yakın geleceği kısa vadede üç temel faktöre bağlı. Seçim sonrası kurulacak hükümetin kompozisyonu, Ortadoğu’daki gelişmeler ve PKK’nın durumu.
Seçim sonrası kurulacak yeni hükümeti bekleyen bir dizi sorun var. Ekonomiden dış politikaya, güvenlikten eğitime kadar geniş bir yelpazeden söz ediyoruz. PKK sorunu yeni hükümetin en önemli meşguliyetlerinden biri olacaktır.
Bu çerçevede, Ak Parti tek başına veya CHP ile koalisyon kuracak olursa, “buzdolabında” duran müzakereler yeniden başlayacaktır. Ancak önceki safahat ve müzakerede gelinen aşama dikkate alındığında, “çözüm” için köklü bir anayasa değişikliği gerekeceği de açık. Yeni hükümetin bir yandan PKK’yı, öte yandan seçmenin çoğunluğu tatmin edecek bir anayasa değişikliği gerçekleştirmesi ise ciddi çaba gerektiren ve kriz potansiyeline sahip bir iş olacaktır. Öte yandan, koalisyon AKP ile MHP arasında kurulacak olursa, sorunun çatışmalı bir mecrada yol alması sürpriz olmayacaktır.
Seçim sonrası gelişmeleri etkileyecek diğer husus, Irak ve Suriye iç savaşında PKK’nın üsleneceği rol ve ödeyeceği maliyettir. Geleceğe dair vaatler, işgal edilecek toprakların büyüklüğü, Arapların PKK’ya bakışı, uzayan,
Genel seçimlerin ardından eylemlerini artıran PKK, birkaç gün önce tek yanlı “ateşkes” ilan ettiğini duyurdu. Seçimlere giderken ne kadar “barışsever” olduğunu, “demokrasiye inancını” ve güvenlik sorunu yaşanmayacağını söyleyerek toplumu rahatlattı! Bazı yorumcular bu tutumu doğrudan seçimle ilişkilendirdiler. Oysa seçimin PKK’nın çokta umurunda olmadığını amacın bir taşla birkaç kuş vurmak olduğunu dikkatli bir göz görebilir.
Gelişmeleri anlamak için PKK’nın taktiklerine biraz yakından bakmakta fayda var. Örgüt, yaz boyunca “kontrollü” eylem serisini sürdürdü. Kesin sonuçlu, kesif bir çatışmaya asla girişmedi. Daha çok kamuoyunu, hükümeti, polis ve askeri “meşguliyetle tedavi” edecek sürüncemeye dökülmüş bir seri perdeleme eylemi yaptı.
Eğitimli militanlarını/teröristlerini oyuna sokmadı. Bir yandan şehirlerde yerel unsurların desteklediği az sayıdaki silahlı adamlarıyla “şehir savaşları” denemesi yaparken, öte yandan yolları kapattı. Önceden hazırladığı patlayıcılarla riski az eylemler gerçekleştirdi. Böylece polis ve askeri geniş bir coğrafyaya dağılmaya, yayılmaya zorladı. Üstelik eylemlerini belli bir coğrafi bölgeyle de sınırlı tuttu. Suriye tecrübelerini test
Üzgün ve kızgınız. Kayıp- larımız ve acımız büyük. Terör güven duygumuzu sarsıyor. Yaşama sevincimizi köreltiyor. Terörün bütün kötülüklerini yaşmamıza rağmen, kurbanların kimliğine bakarak tavır alıp, mazeretler üretmeye girişiyoruz. Tıpkı birbirini boğazlamaya doyamayan komşularımız gibi. Farkında olmadan daha fazla, daha derin bölünüyoruz. Oysa bunca yıldır yaşadığımız acılar, insanlığımız, ahlak ve vicdanımız terörü ve teröristi, amacından bağımsız lanetlememiz, reddetmemiz gerektiğini söylüyor.
Böylesine duygusal ve karmaşık bir tabloyla karşı karşıya iseniz, yapmanız gereken, soruna doğru teşhis koymaktır. Bu toprakları bırakıp gidemeyeceğimiz gibi, kısa zamanda değiştiremeyeceğimize göre, gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor.
Suriye’de devlet dışı iki aktör, PKK/PYD ile IŞİD arasında devam eden enformel şiddet ve ideolojik çatışma Türkiye içlerine taşınmıştır. Gelişmeler, Türkiye’nin fay hatlarını zorlayacaktır. Bunun son kanıtı Ankara’da yaşadığımız vahşi saldırıdır.
Ne yazık ki Suriye’deki vahşeti, bazen fail, bazen kurban olarak Türkiye’ye taşıyanların çoğunluğu bu toprakların insanıdır. Üstelik tahminlerimizin ötesinde destekçileri var. Artık çok istesek de bunlardan bir
Putin’in Suriye hamlesi tahminlerin ötesinde sert oldu. Sadece güç kullanma açısından değil, verdiği kararlılık mesajından da bu anlaşılıyor. Bir yandan Hazar Denizi’nden füze fırlatıyor, diğer yandan hava sahası ihlal ediyor.
Her ne kadar Rusya ile ABD arasında bir gerilim oluşmuşsa da taşlar yerine oturduğunda taraflar birbirinden daha çok Suriye’nin içine odaklanacaktır.
Rusya Suriye’de mesafe alırken aynı şeyi ABD için söylemek mümkün değil. İncirlik konusunu çözdükten sonra ABD’nin hava da belirli bir avantaja sahip olduğu doğrudur. Ne var ki kara da ibrenin ABD lehine olduğunu söyleyemeyiz.
ABD karada stratejik ölçekte ilerleme kaydetmek için yeterince güçlü değil. Özellikle de eğit-donat fiyaskosunun ardından. Şimdi elinde sadece PKK/PYD ittifakı var.
ABD, Rusya karşısında zaman baskısı altında. Müttefiki PKK/PYD ile mesafe almak ve yeni Suriye’nin mimarisine etki etmek istiyor. Ancak ABD’nin PKK/PYD ilişkileri sanıldığı kadar sorunsuz değil.
Önümüzdeki günlerde ABD DAEŞ’e karşı bir kara harekatına girişebilir. Fakat her halde DAEŞ, PKK/PYD’yı zorlayabilir. Özellikle Sünni Arapların yaşadığı geniş bir bölgede çatışmaların yaşanması, şehir ve köylerin işgali, güvenlik altına
Rusya’nın hava harekâtı sadece Suriye’deki askeri tabloyu değil, tüm aktörlerin siyasi ve askeri tutumlarını da etkilemeye başladı. Öyle ki Rusya, Türkiye hava sahasını ihlal ederek işi nerelere kadar götürebileceğinin işaretini verdi. Rusya’nın bu “kararlılık mesajı” karşısında tüm taraflar Suriye ile ilgili pozisyonlarını güncelleyeceklerdir. Şüphesiz bunun zamana karşı bir yarış olduğunun farkındalar.
Örneğin ABD Başkanı Obama, Rusya’nın Suriye’ye müdahalesini eleştirdi. Ukrayna krizini hatırlattı. Ardından Rus ekonomisinin bu nedenle % 4 küçüldüğünden söz ederek, Suriye’ye müdahalenin de ağır maliyeti olabileceğine dikkat çekti.
Rusya’nın yeni hamlesinden kaygılanan ABD, eleştirilerinin yanı sıra yeni stratejisinin ipuçlarını verdi. Anlaşıldığı kadarıyla, PKK/PYD yeni stratejinin ana taşıyıcılarından biri. Üstelik askeri kapasitesinin artırılması da gündemde. Bu girişim, sadece IŞİD ile mücadele için değil, Suriye’nin kaderinin belirleneceği süreç için de gerekli bir hamle olarak görülüyor.
Rusya, Suriye’nin geleceğinin belirleneceği görüşmeler öncesi sahadaki konumunu güçlendirecektir. Zaten hali hazırda sahada ABD’ye göre bazı avantajlara da sahip.
Rusya’yı
Küresel Göç Forumu’nun, G20 dönem başkanının Türkiye olduğunu belirten Davutoğlu, 40 civarında ikili görüşme yaptığını belirtti. Davutoğlu, dolu dolu geçen 5 günün ‘Türkiye uluslararası alanda yalnızlaşıyor’ diyenlere de yanıt niteliğinde olduğunu vurguladı
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile BM toplantısı için geldiği ABD’den dönüş yolunda, iç ve dış gündemdeki önemli konuları görüşme imkânı bulduk.
Davutoğlu, Ak Parti öncesinde bu tip programlara Başbakan düzeyinde çok katılım olmadığına, Türkiye’nin genellikle Ermeni meselesi ve Kıbrıs konusundaki eleştirilere yanıt vermekle uğraştığına dikkat çekerken, artık tablonun değiştiğini, Kalkınma Gündemi toplantısına eşbaşkanlık yaptığını, Barışı Koruma Zirvesi, Terörle Mücadele Zirvesi gibi önemli toplantılara katıldığını söyledi.
Küresel Göç Forumu’nun, G20 dönem başkanının Türkiye olduğunu belirten Davutoğlu, 55 civarında talep geldiğini, bunların 15’ini yanıtlayamadığını ve 40 civarında ikili görüşme yaptığını vurguladı. Bu ilgide Suriye ve mülteciler konusunun da etkili olduğunu kaydeden Davutoğlu, dolu dolu geçen 5 günün “Türkiye uluslararası alanda yalnızlaşıyor” diyenlere de yanıt niteliğinde olduğunu vurguladı.
ABD Başkanı Obama ve
ABD’nin terör örgütü olarak görmediği PYD’nin Kandil’den beslendiğine dikkat çeken Davutoğlu, PKK’nın sınır dışına çekilmediği ve silahı devre dışı bırakmadığı müddetçe Türkiye’nin PYD’ye olan yaklaşımının değişmeyeceğini vurguladı
NEW YORK
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun BM zirvesi kapsamında yaptığı ABD ziyaretini izliyoruz.
Davutoğlu, bir yandan zirve kapsamındaki etkinliklere katılırken bir yandan da gündemdeki yakıcı konularla ilgili liderlerle ikili görüşmeler yapıyor. Temaslarını sürdürürken Türkiye’deki gelişmeleri izliyor ve operasyonlar başta olmak üzere kritik konularla ilgili talimatları veriyor.
Başbakan’la, yoğun programı arasında görüşme imkânı bulduk. Davutoğlu, sorularımızı yanıtlarken Türkiye saati ile gece 12.30’da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’la Tunceli’deki terör operasyonunu görüştü. ABD’nin terör örgütü olarak görmediğini açıkladığı PYD’nin Kandil’den beslendiğine dikkati çeken Davutoğlu, PKK’nın sınır dışına çekilmediği ve silahı devre dışı bırakmadığı müddetçe Türkiye’nin PYD’ye olan yaklaşımının değişmeyeceğini vurguladı.
Suriye’de Esadlı bir çözümün mümkün olmadığı noktasında durmaya devam ettiklerini vurgulayan Davutoğlu’nun