Korona salgını hayatımızı her yönüyle etkiliyor. Tüm dikkatlerimizi salgına verirken, önceliklerimizi, ilişkilerimizi, gündelik rutinlerimizi değiştirmek zorunda kalıyoruz. Öte yandan, hayat devam ediyor. Sadece ekonomik, sosyal alanda değil PKK terör örgütünün faaliyetlerinin artmaya başladığı güvenlik alanında da durum böyle. Nitekim kış sürecinde önemli kayıplar veren örgüt, baharın gelmesiyle birlikte hareketlenmeye başladı.
Örgüt kışın ara sıra fırsat buldukça Kuzey Irak’ta, Suriye’de terör eylemleri gerçekleştirdi. Öte yandan, büyük sayılarda da kayıp verdi. Son günlerde Kuzey Irak’ta, Suriye’de TSK’nın baskılarını azaltmak için eylemlerini kuzeye taşımaya başladı. Bu çerçevede İran-Türkiye doğal gaz boru hattına ve Doğubayazıt’ta gümrük görevlilerine saldırdı. Son olarak Kulp’ta ormana ağaç kesmeye giden beş köylüyü katletti.
Terör örgütleri korona salgınını, kamu düzenini bozan, hükümetlere güvensizliği derinleştiren, güvenlik güçlerinin hareketlerini kısıtlayan bir fırsat alanı olarak görebilirler. Ancak kaçınılmaz olarak bir süre sonra terör örgütleri de korona salgınından etkilenmeye başlayacaklardır. Tabii ki salgın tüm terör örgütlerini aynı biçimde ve ölçüde etkilemeyecektir. Salgının yaratacağı etki, örgütün kurumsallaşmasına, üye sayısına, kısa vadeli hedeflerine, uyguladığı stratejisine, etkinliğine ve belirli bir bölgeyi/sivilleri kontör edip etmediğine göre değişecektir. Bu parametreler ışığında PKK’nın korona salgınından etkilenmeye aday örgütlerin başında geldiğini söyleyebiliriz.
Korona salgınının PKK terör örgütü üzerindeki etkisi, faaliyet gösterdiği İran, Irak, Suriye, Türkiye ve diasporada farklı biçimlerde kendisini gösterecektir. Örneğin, salgının yayılma hızı, etkisi Kuzey Irak’ta, Türkiye’de ve sivillerin sorumluluk ve kontrolünü gerektiren Suriye’de farklı özellikler gösterecektir. Bir bütün olarak ele aldığımızda salgını, sadece teröristlerin sağlık sorunlarının arttığı, eylem kapasitelerinin düştüğü, lojistik zorluklarla karşı karşıya kaldığı bir kuvvet çarpanı olarak görmemek gerekir. Bundan daha önemlisi, örgütün halk üzerinde sağlamaya çalıştığı “sosyal kontrolü” zayıflatıcı etkisinin dikkat çekici olmasıdır.
Terör örgütlerinin sahadaki önceliği, siyasi hedeflerine hizmet edecek biçimde propaganda yapmak ve halk üzerinde sosyal kontrolü sağlayacak eylemlerini sürdürmektir. Bu nedenle terör ve şiddet eylemleri yaparlar. PKK örneğinde olduğu gibi terör örgütleri, devletler gibi iş yapmaz. Sadece ideolojisini referans alan “daha iyi” bir gelecek “vaadinde” bulunabilirler. Oysa korona gibi, ayrım yapmaksızın toplumun her kesimini etkileyen, ucunda ölüm olan bir tehditle mücadele, vaatlerden daha öte somut hareketler, büyük bütçeler gerektirir. Bu, kamu gücünün hızla hareket etmesi, sağlık sisteminin etkin işletilmesi, büyük bütçeler ve her alanda örgütlenme demektir. Başka bir ifadeyle, korona gibi ayrım yapmayan salgınlarla mücadele, örgütler gibi “vaat ederek” değil, devlet gibi icraat yaparak gerçekleştirilebilir.
Dağda izole biçimde yaşayan teröristler, korona salgınının halk üzerinde yol açtığı sosyal, ekonomik ve psikolojik travmayı görmezden gelerek eylemlere devam edebilirler. Bu onların gerçeklerden nasıl koptuklarını, halktan uzaklaştıklarını gösterir. Dahası, tıpkı şehir savaşı gibi “stratejik salaklık” yapmakta ısrarcı olduklarına da işaret eder.