Bazı anlamlı sözler vardır. Okurken insanın kalbine dokunur. Hemen yakınlarımızla paylaşmak isteriz. Bu tarz sözlerin arasından, en çok sevdiklerim ‘’Aşkla yap’’ ve ‘’Her şey güzel olacak’’dır. Bir de ‘’Sevdiğin Şeyleri Yap’’ sözü var tabii.
Severek yapacaklarınızın neler olabileceğini düşünmeksizin ‘’Sevdiğin Şeyleri Yap’’ sözüne odaklandığınızda, sözün enerjisi hemen kalbe iyi gelir, zihin aniden sakinleşir. Sevdiğimiz şeyleri yapmak, şifa çalışması yapmaya benzer. Sevdiğimiz şeyleri yaparken suçluluk hissi yok olur, acı ve ıstırabın üzerimizdeki gücü kaybolur. Dışarısı güzelleşir, kötülükler rahatsız edici olmazlar. Kısaca çok sevilesi bir insan haline geliriz.
Ne kadar çok istesek de sevdiğimiz şeyleri yapmaya çok fazla zaman ayıramıyoruz. Dışarıya adım atar atmaz, bir sürü meydan okumalarla karşılaştığımızda bu niyet kendiliğinden yok oluyor. Gerçek şu ki dışarıda gördüğümüz her şey zihnin bir yansıması. Bu
Takıntı seviyesinde olsa da elimden geldiğince zihnime çalışırım. Daha doğrusu ailemden sonraki en büyük projem, zihnim diyebilirim. Zihnin uçmasına izin vermemek gerekiyor. Zihin uçtuğunda ne mi olur?
Gerçeklerden uzaklaşırız. Olabilecek dediklerimizle, inandıklarımız yaşayan kavramlardır. Hepsi değişime tabidir. Şu anda kalarak değişimin kaçınılmazlığına odaklanmak, uçmayı başka bir deyişle sahip olamadıklarımız ile olamayacaklarımızla ilgili endişelenmeyi bırakmak en akıllıca olandır.
Sahip olamadıklarımız için endişelenmek, korku paketine dahildir. Korku pişmanlıklara sebep olur, gücümüzü kaybettirir. Kime ya da neye inanacağımız, gerçekte olanlardan bağımsız nasıl hissedeceğimizi belirler. Nasıl hissettiğimiz, o anki gerçeğimizi başka bir deyişli nasıl bir insan olduğumuzu belirleyendir. Örneğin öfkeli bir insan olmanıza sebep olan geçmişte size karşı yanlışlık yapan kişiden çok ona karşı olan öfkenizle birlikte olma arzunuzdur. Sürekli olarak öfkelendiğiniz kişiyi düşündüğünüzde, tek kazanımız içinizdeki öfkeyi
Değişimin varlığını bilmenin ötesine geçtiğimizde başka bir deyişle değişimi gerçekten hissetmeye başladığımızda yaşam çok zor olmayabilir. Bunun için aklımızı değişim gerçeğine açmak gerekiyor. Aklın açık olması derken neyi kast ettiğimi basit bir uygulamayla anlatmak istiyorum.
Şimdi gözlerinizi kapatın. Hayatınızda olduğu için şükrettiğiniz bir insanı hayal edin. Seçtiğiniz bu insan şu sıralar hayatınızda olan bir kişi olsun. Şimdi, şu anda o kişinin hayatınızda olduğu düşüncesine zihninizi açın. Nasıl hissettiniz?
Şimdi de hayatınızda olduğu halde onu kaybedeceğiniz düşüncesiyle birlikte onunla olduğunuzu hissedin. Nasıl hissettiniz?
Kötü hissettiniz, öyle değil mi? Hatta bu kötü his, o kişinin hali hazırda hayatınızda olduğunu unutturmuş bile olabilir. Akıl, gerçeği saptırarak bu tarz oyunlar oynar. Elimizde olanı kaybedeceğimizi ya da elimizdekilerin sürekli elimizde kalacağını düşündürtür. Aslında bu ikisi de gerçek değildir. Bu yüzden de elimizde var olanın şimdi, şu an var olduğu, gelecekte bu durumun
Zengini, fakiri, genci, yaşlısı, hiçbirimiz için yaşam eskisi gibi değil. Neyse ki tüm dünya hep birlikte aynı tecrübeyi yaşıyoruz. Kısaca hep birlikte aynı gemideyiz. Kovid, bakış açımızı dramatik bir şekilde değiştirmiş olsa da aklın (zihnin) oyunlarından korunmakta fayda var. Akıl (zihin), acıyla karşı karşıya kaldığında kendisini savunmaya geçer. Hemen şimdi olmasa da ileride bir tarihte acı ve ıstıraplı deneyimi sanki olmamış ya da hafif atlatmışız gibi gösterecektir. Daha fazla acıya maruz kalmamak adına unutmak ya da olanları hafifletmek doğal bir tepkidir. Fakat acıyı unutarak yok ettiğimizde acı yok olacağına daha derine iner. Bu ne anlama gelir?
Kovid’in yarattığı şiddetin acısı, geçmiş acılarla birleşir. Çektiğimiz acıyı başta kendimiz olmak şartıyla etrafımızdaki insanlardan çıkartırız. Kendimize ve diğerlerine karşı acımasızca davranırız. Acımasızlık, acımasızlığı getirir.
Aklın bu yapısı her insanda mevcuttur. İyi bir şeyler olabilmesi için elimizden geleni yapsak ortak bilinçten etkileniriz. Acıyı hissetmemek adına olanları unutmak için şiddetli bir istek duyarız. Unutmak,
Yeni başlangıçlar için pazartesi günü ya da herhangi bir mevsimin gelmesini bekleriz. Bana göre en verimli başlangıçlar yeni yılda yapılanlardır. Yeni yıl yaklaşırken, mutlaka yeni yılda gezip görmek istediğim yerler (bu sene bu başlıkta zorlanacağım kesin), içselleştirmeyi düşündüğüm konular, katılacağım eğitimler için hedef listesi hazırlarım. Yıl boyunca bu listeyi referans alarak hayatımı şekillendiririm. Zihninizin en çok sevdiği sağa, sola, oraya, buraya götürme alışkanlığından kendinizi korumak ve huzur içinde kalmak istiyorsanız siz de kendinize hedef listesi yapın.
Hedef listesinin gücünden faydalanmak isteyenlere küçük fakat kaplama alanı geniş bir hedef önerim olacak. Bu hedefi, ben de 2021 yılı hedef listeme ekledim. Hedefin ismi ‘’ Esneklik’’ Bir başka deyişle bu sene, tolerans gösterme kapasitemi geliştirmek istiyorum. Göreve odaklı bir yapım var. Kolayca sorumluluk alabiliyorum. Bir şeyi aklıma koyarsam ondan vazgeçmiyorum. Bu yapı çok faydalı gibi görünse de bazen aşırı tutunma
Her şeyin an ve an değiştiği, aynı kalmadığı, var olan her şeyin birbiriyle bağlantısı olduğu, hiçbir şeyin yoktan var olmayacağı, bir sebebi olduğu gibi önemli dünya gerçekleri var. Bunların hepsinden haberdar olsak da karar alırken, birilerini severken, bir şeylerin peşinden koşarken onları göz ardı ediyoruz. Hayatımızdaki varlıkları sadece entelektüel seviyede kalıyor. Örneğin, zihnimizde öfke yükseldiğinde, öfke duygusunun sinir sistemimizi etkilediğini ve buna bağlı olarak kalp ve kan dolaşım sisteminin etkilenebileceğini göz ardı ediyoruz.
Birbirinden farklı birçok konuyla ilgili kurulmuş bir dizi alarm sisteminiz olduğundan eminim. Bunlardan bazıları şunlar olabilir;
- Evden dışarı çıkmadan önce hava durumu yağmur yağacak diyorsa kendinize ‘’Aman, Şemsiyeni almayı unutma’’dersiniz.
- Eve hırsız girdiğinde ‘’gel kardeşim çay ikram edeyim sana’’ demek yerine polisi çağırırsınız.
- Uzun süredir bilgisayar oyunu oynayan, çocuğunuza ‘’artık tamam, uyuman lazım’’ ya da ‘’Bu oyuna zaman ayırdığın
Yaşadıklarımızı göz önünde bulundurursak, güvende olmak, biraz daha iyi hissetmek için bir sağa, bir sola gitme halindeyiz.
‘’Sağa gitmezsem, başıma bir şey gelecek, sol taraf benim için iyi değil’’, diyoruz. Bir müddet sonra sağ tarafın sıkıntılarını deneyimlemeye başlıyoruz. Doğduğumuz andan itibaren sola, sağa, evet, hayır’a, doğru ve yanlışa gidip geldik. Bu tıpkı meditasyon yapmak gibi, meditasyon yaparken bacaklarımız rahatsız olur, pozisyonumuzu değiştiririz. Bir müddet sonra yeni pozisyon rahatsızlık verir. Sürekli belli bir pozisyonda kalmak rahatlatıcı olmaz. Zihin araya girer, rahat edeceğimiz bir pozisyonu ulaşmak diye bir şeyin mümkün olamayacağına bizi ikna eder. Sonra kendimizi Meditasyon da neymiş söylevini yaparken buluruz.
Maalesef, bu yapı yaşantımızın her anında mevcut. Ortada bir referans noktası olmadan bir oraya bir buraya gidiyoruz. Aynı şekilde kurtuluş umuduyla bir spritüal teknikten diğerine gidiyoruz. Her seferinde bir tekniğin işe yarayacağını düşünüyoruz. Bir süre yeni şeyler öğrenmek iyi geliyor. Kendimizi sükunet
Sevgi, birçok kavramı içinde barındıran bir kelimedir. Ebeveynlerin çocuklarına gösterdiği özen ve ilgi gibi kalbin en iyi niteliklerinden bazıları sarılmak, özlem, sahip olma ya da başkalarının sorumluluğunu alma dürtüsü vb. gibidir. Kalbin iyi niteliklerinin bir de gölge tarafları vardır.. Örneğin başkalarının sorumluluğu alma dürtüsü abartıldığında gölge taraf ortaya çıkar. Sevdiklerimiz için en doğrusunu sadece ve sadece kendimizin bildiğini varsayarız. Sorumluluğunu aldığımız kişilere söz hakkı tanımaksızın ne söylersek onu hemen yapmalarını isteriz. Önceleri tepki vermeyip sessiz kalmayı tercih ederler. Bir müddet sonra öyle uzaklaşırlar ki artık neye ihtiyaçları olduğunu anlayamamaya başlarız. Gerçekte ortada anlaşılmayan bir şey yoktur. Her iki taraf, aynı şeye farklı pencereden bakmaktadır.
Kendi deneyimlerime bakarak söyleyebilirim ki, özellikle benim gibi yapma enerjisi yüksek bir insansanız sevginin iyi niteliklerinin suyunu çıkartma olasılığınız olabilir. Bu konuda kafamın karıştığı bir anda insan doğası ile yaşamın