Hayatı boyunca iyilik yapmamış bir insana rastlayamazsınız. Herkes bir şekilde kendince iyilik yapmıştır. Sadece bazen yaptığımız iyilikler istediğimiz gibi sonuçlanmazlar.
İyilikle ilgili enteresan bir haberim var. Bilim adamları iyiliği daha fazla öne çıkartmak adına iyiliğin haritasını çıkartmışlar. Psikoloji ve psikiyatri profesörü Dr. Richard Davidson ve arkadaşları 6 aylık çocuklar için değişik senaryolarda kukla gösterileri hazırlamışlar. 6 aylık çocuklar, birbirleriyle iyi ilişkiler içinde olan kukla gösterilerini, birbirlerini itip kakan kukla gösterilerine göre daha ilgi çekici bulmuşlar. Başka bir çalışmada ise, çocuklara önce sırtında bir yükle dağın tepesine tırmanan adama yardımcı olan bir insan videosu gösterilmiş. Sonrasında ise dağın tepesine tırmanan adamın çıkışını engelleyen insan videosu gösterilmiş. Çocuklar, ikinci videoyu seyrederken yüzlerini buruşturmuşlar, ilk videoyu seyrederken ise gülümsemişler. Tüm bu çalışmalar, insanın gerçek doğasının iyilik olduğu, bencilce davranışların
Dışarıdayken dikkatinize çekilenler, hayata karşı takındığınız tavır, nasıl hissettiğinize bağlı olarak değişirler. Bu açıklama çok soyut geldiyse netleştirmek için yazımı okumaya devam etmenizi öneririm.
Pozitif duygular içindeyken hayata karşı takındığınız tutumla, negatif duygular içindeyken takındığınız tutumu karşılaştırdığınızda aralarında büyük fark olduğunu fark edersiniz. Güzel haber! Bilim adamları bunu çoktan fark ettiler. Hatta bu yapının varlığını bilimsel olarak ispatladılar. Yapılan klinik çalışmalar sonrasında insanların pozitif duygular içindeyken kendilerini yeni fikirlere, en önemlisi de yeni potansiyellere daha kolay açabildikleri ortaya çıktı.
Bu anlamda zorlu günlerin en büyük destekçisi pozitif duygulardır dersek, hiç de yanlış olmaz. Özellikle şu sıralar değişim süreci içindeyseniz, değişim sürecinize yön verecek hatta onu hızlandıracak en güçlü yardımcınız pozitif duygular olacaktır.
Kendi deneyimlerime bakarak söyleyebilirim ki ‘’Bu çok iyi fikir, hadi pozitif
İyiliğin gücünü çoğunlukla göz ardı ediyoruz. İyiliği, sadece masallarda var olan bir kavram olarak görüyoruz. Sizce herkes tarafından bilinen böyle bir konu neden göz ardı ediliyor?
İçimizde öyle bir güç var ki, iyiliği göz ardı etmemize sebep oluyor. Bu gücün ismi de direnç.
Direnci, en iyi elektrik–elektronik devrelerindeki direncin nasıl çalıştığına bakarak anlayabiliriz. Direnç, elektronik devrelerde akımı sınırlayan ve gerilimi bölen, iki uçlu bir elemandır. Direnci, elektrik akımına gösterilen zorluk olarak da tanımlayabiliriz. Direncin görevleri arasında akımı sınırlamak, gerilimi düşürmek, devrenin yükünü ve akımını ayarlamak yer alır. Direncin iki önemli parametresi vardır. Bunlardan biri, akıma karşı gösterilen zorluk (omik değeri) diğeri ise direncin gücüdür. Direncin akıma karşı gösterdiği zorluk arttıkça dirençten geçen akım da azalır. Buna karşılık direncin uçlarındaki gerilim artar. Ve bu şekilde direncin içinden geçen akım ısınır.
Zaman sürekli olarak ilerliyor. Bunu değiştiremeyiz. Bu gerçek hiçbir durumda değişmeyecek.
Zamanın sürekli ilerlediği ve bu ilerlemenin hiçbir zaman değiştirilemeyeceğini bilerek mi yaşıyorsunuz? Yoksa bu gerçeği yok sayarak mı yaşıyorsunuz?
Gerçek şu ki çoğumuz zamanın değişmeyeceğini varsayımına göre yaşıyor ve bu da her türlü probleme sebep oluyor. Geçmişte olanlara kafamızı takıyoruz. Halbuki şu andayken, geçmişteki zaman geçmiş gitmiş oluyor. Bir hata yaptıysak, yalan söylediysek, birilerine zarar verdiysek hepsi geçmişte kaldı. Ya da bunların tam tersi, çok başarılı olduysak, çok para kazandıysak bunların hepsi de geçmişte kaldı.
Geçmişte neler olduğunu referans alarak şu anımızı yaşadığımızda, şu andan itibaren yeni ve sağlıklı bir geçmiş yaratmayı fırsatını da kaçırmış oluyoruz. Geçmişi düşünerek şu anı kaçırdığımızda geleceği de geçmişin uzantısı haline getiriyoruz. Belki de geçmişin daha kötüsünü gelecekte yaratmış oluyoruz. Halbuki gelecekteki zamanın nasıl olacağını bilmek
Sürekli mutluluğun peşinden koşuyoruz. Sonuç her zaman beklediğimiz gibi olmuyor. Bu yüzden size yeni bir yol önerim var. Bu yol özetle şöyledir:
‘’Mutluluğun peşinden koşmak yerine mutluluğu yaratacak sebeplerin peşinden koşmak’’
Bu yolu izlemek için önce mutluluğun sebeplerini bulmalıyız. Mutluluğun sebeplerini araştırırken de bilim adamı bakış açısıyla yaklaşarak sonuçlar ile sebeplerinin bağlantıları üzerine kafa yormalıyız. Örneğin, ayrımcı bakış açısına sahipseniz, bu bakış açısı nefret ve savaşı yaratıyor. İyi niyetli bir insan olsanız dahi ayrımcı bakış açısına sahip olduğunuz sürece peşinden koştuğunuz mutluluklar uzun süreli olmuyor. Mesela ‘’Elimden geleni yaptım yine de olmadı’’cümlesini çok kullanıyorsanız bunun sebebi ayrımcı bakış açısı. Ayrımcı bakış açısına sahipsek nefreti nasıl geride bırakacağımıza kafa yormak yerine kimin haklı olduğuna daha fazla zaman harcıyoruz.
Haklı da olsak, haksız da olsak hepimiz birbirimize bağlıyız. Örneğin basit bir plastik su şişesinin, bize ulaşana kadar ki
İçerideki tatmini bulamadıkça dışarıdakilerle tatmin olmak mümkün olmayacak gibi görünüyor. Bu durumu çok iyi anlatan bir hikâye paylaşmak istiyorum.
Bilge bir kişi iki farklı altın olduğundan bahseder. Ve sonra şöyle devam eder;
Bu iki altından birisi içerideki altın, diğeri ise dışarıdaki altındır. Dışarıdaki altına sahip olmak için çok çalışırız. Çünkü büyük bir altına sahip olmak için ortaya altın koymak yani çok çalışmak gerekir. Hayatımızın çoğu dışarıdaki altına sahip olmak için geçer. Öldüğünüzde ise dışarıdaki altınları yanınızda götüremezsiniz.
İçerideki altın ise ona ne kadar verirseniz size aynısını verir. Günün birinde içerideki altını kaybedeceğim diye üzülmeye gerek yoktur. İçinizdeki altının ortaya çıkması affetmekle ilgilidir. Birisiyle aranızda herhangi tatsız bir durum oluştuğunda onu affedip affetmekle ilgilenmek yerine deneyim sırasında öğrenmeyi alarak yola devam etmek en doğrusudur. Af etmenin, kendini affetmek dışında
Mutlu olmak istiyorsanız şu gerçeği baştan kabul etmelisiniz.
''Zaman zaman deneyimlediğiniz depresyon, üzüntü vb. gibi her bir duygunun bir sebebi vardır. Nirvana’ya eriştiniz diyelim, depresyon ve üzüntü, zihninizde hala yükselmeye devam edecektir. Çünkü her duygu, zihninizde bir sebebe bağlı olarak yükselir. Nirvana’ya erişmiş olan haliniz her duygunun bir sebebi olduğunu çok iyi özümsemiş olacağından zihninde her ne yükselirse yükselsin konuyu fazla abartmayacaktır. '' Özetle başımıza her ne gelirse gelsin, konuyu çok fazla abartmaktan gelir.
Bir çoğumuz sevmek ve sevilmek ister. Bunun için de yapılması gereken tek şey, sevginin yükselmesi için sebep yaratmaktır. Sevme düşüncesinin gerisinde daha iyi hissetme niyeti varsa, bu niyetten çok fazla mutluluk çıkmaz. Sevme düşüncesinin gerisinde başkalarına daha faydalı olma niyeti olduğunda ise bu niyetten mutlaka mutluluk çıkar.
Şu an bu iki farklı niyeti ayrı ayrı kendini sevmek düşüncesinin arkasına koyarak kendini sevme düşüncesine
Şu sıralar mutluluklar kısa, acılar uzun sürüyor gibi görünebilir. Fakat bu çok yanlış..
Çekilen acı ve ıstırabın faydalı bir tarafı vardır. Bir şeylerin yapılması gerektiğini hatırlatırlar. Bazen de kendimize yok yere acı ve ıstırap yaratırız. Mesela tartışmaların çoğu, ‘’Ben daha haklıyım’’ fikrinden kaynaklanır. Bazen haksız olduğumuzu bile bile haklı olduğumuz konusunda ısrar ederiz. Bunun sebebi korkudur. Evimize tanıdığımız bir kişi geldiğinde ‘’Ooo hoş geldin’’ deriz. Bunun tam aksi evimizde tanımadığımız bir kişinin dolaştığını fark ettiğimizde ise polis çağırırız. Polisi çağırmak konusunda haklı nedenlerimiz olsa da evin içinde dolaşan kişinin aynı kişi olma olasılığı vardır. Aradaki farkı yaratan korkudur.
Kontrolü korkuya verdiğimizde neler olur? Doğal olarak acı çeker, üzülürüz. Korkular, kontrolümüzün dışında ortaya çıkarlar. Geminin kaptanı biz olmalıyız. Bunun için de zihnin doğasını anlamak önemlidir.
Zihnin doğası basit anlamda şöyledir; Düşünceler ve ona bağlı olarak ortaya