Bu sıcak havalarda köprüde bakım çalışması yapmak insanlara işkence değil de nedir? Aynı anda üç şeridi kapatmak yerine birer birer kapatılsa olmaz mıydı? Acun Ilıcalı Survivor’ın yeni bölümünü köprüde çekebilir, zira en cesur Survivor’cılar köprüyü geçmek isteyenler!
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü‘nde bakım çalışmalarının başlayacağını duyunca topluca “Hah İstanbul’un trafik çilesi yetersizdi, şimdi tam yandık” demiştik biliyorsunuz. Nitekim çalışmanın başladığı günden beri İstanbullular gerçekten ‘Sefiller’i oynuyor! Pazartesi sabahı 07.00’de Etiler girişinden köprüye giren kardeşim Kuki, ancak 09.30’a doğru Ümraniye’ye vardığını söyleyince onun için üzülmüştüm ama bizimki yine iyi saatte geçmiş, baksanıza millet 7-8 saat yollarda sürünüp kontak kapatıyor. Bazıları işi köprüde çift kale maç yapmaya kadar götürdü.
Yazın bu dayanılmaz sıcağında işine, gücüne, evine gitmek isteyen, hayat koşturmacası içinde bir yerlere yetişmesi gereken insanlara bu yapılan ‘işkence’ değil de nedir?! Aynı anda üç şeridi kapatmak yerine, dalga geçer gibi “İstanbullular tatile gitsin” demek yerine bu şeritler birer birer kapatılsa olmaz mıydı? Bal gibi olurdu ama bizde maksat her işi ‘imkansız’a
Uçankuş programının ve Özge Özsağman’ın bir araya gelişi, ortaya rakipsiz iş çıkardı.
Yorgunluktan göz kapaklarımı ancak parmaklarımla kaldırarak açık tutabilecek durumda zap yaparken, Uçankuş beni fena yakaladı. Sonuna kadar ekrana yapışıp kaldım resmen, zaten Uçankuş’u diğer magazin programlarından ayıran en önemli özelliklerinden biri her zaman buydu; programı öyle bir kurguluyorlar ki bir an bile gözünüzü ekrandan çeviremeyecek hale geliyorsunuz. Sadece magazin de değil üstelik, gündemdeki her olay tartışılıyor, konuşuluyor. Kısacası efsane programın dönüşü tek kelimeyle muhteşem oldu.
Özge Özsağman farkı
Programın sunuculuğunu Özge Özsağman’ın yapması, Uçankuş‘un en büyük golü olmuş kanımca. Ekranlarda düşünüp konuşmayı geçtim önünden akan metni promter’dan bile okuyamayan onlarca sunucumsu izliyoruz; özellikle de bu tür aktüalite ve magazin programlarında... Özge Özsağman ise kendi hazırladığı haber ve siyaset programlarıyla başarısını, zekasını, bilgisini, yıllardır ortaya koymuş bir televizyoncu. Zaten içeriği dopdolu ve izlemesi keyifli olan programı, kaliteli sunumu ve program hakimiyetiyle daha da uçurdu. Uçankuş ve Özsağman’ın bir araya gelişi
İnsanın vücudunda kusur olabilir, esas sorun ‘ruhu kusurlu olanlar’da. Milletin selüliti ya da fit vücudu konuşulacağına ruhunda kusur olanlar tartışılsa keşke.
Gülben Ergen’in deniz kenarında çekilen selülitli fotoğrafları, Deniz Seki’nin bikiniyle görüntülendiğindeki kiloları derken ‘selülit tartışması’ aldı başını gidiyor. Hani zor durumda kalana vurmak bizde pek modadır ya, fırsattan istifade eden ‘ünlümsüler’ hemen “Gelin beni çekin hiç selülitim yok, selülit yaşlılarda olur, bu fotoğraflar kadına değil erkeğe şiddet” gibi açıklamalarla gündemdeki olaya dahil oluyor.
Hülya Avşar’ı plajda görmek isteriz
Hülya Avşar, Gülben Ergen’in mayolu görüntülerinden sonra kendini stüdyoya attığı gibi mayokinili pozlar vermiş. Ama o iş stüdyoda olmuyor işte, aynen Gülben’in durduğu yerde, aynı saatte, güneşin aynı açısında, aynı görüntüyü vereceksin ki o zaman göreceğiz. Zira Avşar’ın photoshop yapılmayan bacaklarını da biliyoruz ve birçok ünlünün photoshop desteğiyle vücudunun yarısından, bütün defolarından nasıl kurtulduğunu da...
Olaya iki açıdan bakıyorum. Birincisi magazincilerin kol gezdiği ‘popüler plajlar’da bulunmayıp da annesinin yazlığının önündeki halk
Evli olmayan ama hamile kalmış bir kızın babasına bu mesajın gitmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünmek bile Türkiye gibi namus ve töre cinayetlerinin arkası kesilmeyen bir ülkede insana dehşet veriyor.
Kürtajdı, sezaryendi derken gündemden bir türlü düşmeyen hamilelik tartışmalarının geldiği son nokta ağzımı beş değil bin beş karış açık bıraktı, öyle ki çenemi yerden toplayamıyorum! Yeni uygulamaya göre hamilelik testi yaptıran kişinin babasına veya kocasına mesaj gidiyor: “Tebrikler hamilelik testi pozitif çıktı, aile hekimine gidiniz!”
Evli olmayan ama hamile kalmış bir kızın babasına bu mesajın gitmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünmek bile Türkiye gibi namus ve töre cinayetlerinin arkası kesilmeyen bir ülkede insana dehşet veriyor... Zaten ‘kürtaj ve sezaryeni yasaklama’ zihniyeti öncelikle insan, sonra kadın haklarına aykırı; hadi hakkını hukukunu bir yana koyalım; babaya gidecek olan “Kızınız hamile” mesajı söz konusu kızlar için ‘hayati tehlike’ yaratmayacak mı? Tabii ki ‘Herkes hiç düşünmeden hamile kalsın sonra da gitsin aldırsın’ fikrini savunuyor değilim ama istenmeyen bir gebelik olduysa ve kürtajın da yasal bir süresi varsa o süre zarfında
‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’yi ilk kez veda bölümüyle izleyen biri bile tecavüze uğrayan genç bir kızın yaşadıklarını, tecavüz suçunu işleyenlerin hayatlarının nereden nereye geldiğini, herkesin eninde sonunda hak ettiğini bulduğunu rahatlıkla anlayabilirdi.
‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ büyük başarıyla geçirdiği iki sezonun ardından final bölümüyle gönülleri son kez fethederek veda etti. İlk başladığı zamanlarda tecavüz sahneleri nedeniyle çok fazla tepki gören dizi, zaman içinde öyle önemli bir misyon yüklendi ki ‘tecavüz ve şiddet mağduru kadınlar’ın adeta sesi oldu. Türkiye’nin en çok izlenen dizilerinin başında gelen yapım; reytingini böylesine önemli ve önüne geçilmesi gereken büyük bir yaraya dikkat çekmek için kullanarak hepimizin saygısını ve sevgisini kazandı.
Final bölümünde hikayenin ilk zamanlarından sahneler izlemek önce bizi ailece sinir etti, “Son bölümü çekmemişler kolaj yapmışlar galiba” diye düşündük ama dizinin sonunu öyle güzel bağladılar ki; Fatmagül’ü ilk kez veda bölümüyle izleyen biri bile tecavüze uğrayan genç bir kızın yaşadıklarını, tecavüz suçunu işleyenlerin hayatlarının nereden nereye geldiğini, herkesin eninde sonunda hak ettiğini bulduğunu
Bengü‘yü seviyorum... Çünkü o ilk günden bugüne hep kendisini takip eden gençlere, çocuklara ‘iyi örnek bir sanatçı’ oldu. Sansasyonlar, polemikler ve türlü rezaletlerle rol çalıp öne çıkan bazılarına inat, o sadece şarkılarıyla, işiyle var oldu ve bulunduğu noktaya yıllar içinde sabırla, tırnaklarıyla kazıyarak geldi.
Bengü‘yü seviyorum... Çünkü onu yakından tanıdım ve masumluğunu hiç kaybetmeyen güzel ve aydınlık yüzünün, iyi ve asil kalbinin yansıması olduğunu gördüm. O yine bazılarına inat, içtenliğini, mütevazılığını ve tertemizliğini hep korudu. Bazen “Kötü şeyler neden hep iyilerin başına gelir?” diye düşünüyorum, sanki kötüler için hayat çok daha kolay ama geçirdiği trafik kazasından sonra yazdığı mektupta anladım ki, bu acı tecrübe Bengü‘ye ‘yepyeni bir hayat’ kazandırmış ve söyledikleriyle yine ‘iyi örnek’ olmaya devam ediyor.
Bir varmışız, bir yokmuşuz...
“Yaşamayınca bilemiyor insan. Sanki hiç başına gelmeyecek sanıyor... Ama pamuk ipliğine bağlı sanki... Savrulup gidiyoruz hayatta... Bilmiyoruz ki bir saniyeye bakıyor her şey. Bir an varız; bir an yokuz... Kıymetini bilin ne olur. Etraftaki tüm güzelliklere açın gözlerinizi. Doya doya yaşayın. Ben öyle
Kişisel gelişim kitapları okumayı hep sevmişimdir, yine kendimi moralsiz hissettiğim bir dönemde Aykut Oğut’un ‘Evrenden Torpilim Var’ kitabını okumak çok iyi gelmişti, gazı alıp uçuşa geçmiştim! Yazarı ekranda görünce takıldım kaldım tabii...
Perşembe gecesi Mesut Yar’ın ‘Burada Laf Çok’ programında izlediğim (Bu arada gerçekten harika bir program, laubalilik ve seviyesizlik olmadan da eğlencenin, hoş sohbetin yapılabileceğinin en iyi örneklerden) yaşam koçları Esra ve Aykut Oğut enerjimi bir anda öyle bir yükselttiler ki, ben bile inanamadım.
Çift, birlikte bir kitap yazmış: ‘Bu Egoları Şişirsek de mi Saklasak?’ diye. “Hiçbir şey mükemmel değildir, önemli olan hayatınızı mükemmel hale getirecek bakış açısına sahip olmaktır” diyorlar. Kişisel gelişim kitaplarını ciddiye almayan çok kişi tanıyorum ama aslında bir kere inanınca insana ‘hayatı, tadını çıkararak yaşamaya dair’ çok ciddi ipuçları veriyorlar.
Gerçeğin tokadı
“Evrenin en dandik kuralı; bir şeye muhtaçsan asla senin olmaz” diyor kitapta. ‘Bir şeyin gerçekleşmesini istemekle, istediğin gerçekleşmedikçe kendini kötü ve yoksun hissetmenin farkı’nı anlatıyor. Mesela kitaptan verdiğim bu ufacık örnek bile, çok
Bir Altın Kelebek Ödül Töreni daha geride kaldı, bakalım akıllarda ne kaldı?
Şüphesiz en çok eleştiriyi gecenin sunucuları İrem Sak, Sarp Apak ve Öner Erkan aldı. Oyunculuklarına laf yok ama sunum yapmak çok başka bir meziyet... İrem Sak’ın kelebek olarak sahneye inişi çok şekerdi, Erkin Koray’ın unutulmaz şarkısı ‘Fesuphanallah’ın sözlerini esprili bir şekilde değiştirerek güzel söylediler, valla sesleri birçok şarkıcıdan iyi!
Fehmi Dalsaldı olsa...
* Ama sunumda fazla heyecanlı ve acemiydiler. Herkes onlardan ‘Yalan Dünya’daki gibi komik ve esprili olmalarını bekledi oysa her komedi dizisinde oynayandan ‘doğaçlama komedi’ beklemek yanlış.