Meltem Cumbul tanındığı ilk günden beri bunca yıldır hep aynı görüntüde, bana göre ‘yaşsız’ şanslı kadınlardan! Haliyle de onun gönlünün keyfi hiç kimseyi bağlamaz ve bu konuda ileri geri konuşmak kimseye düşmez. Kayınbaba da dahil
Yıllık iznini kullanan Hayalet‘iniz size kavuşmanın heyecanıyla kalbi pır pır atarak huzurlarınıza geri döndü. Arada bir kafayı boşaltmak gerçekten iyi geliyor ama bu süre içinde düşündüklerimi size anlatmayı o kadar özledim ki, bilgisayarın önüne oturmasam da kafamdan devamlı yazdım! Bu arada alışılageldiği gibi “Hayalet nerede, olay orada” bir tatil geçirdiğim için ileriki günlerde size anlatacak çok şey var. Ama açılışı magazinin böğrüne ateş gibi düşen Meltem Cumbul’un evliliğiyle yapıyorum!..
Cumbul, ani bir kararla kendinden 12 yaş küçük sevgilisiyle evlenince damadın babası söylenmemesi gereken ne varsa söyledi! Yok efendim oğlu bundan sonra 3-5 kere daha evlenirmiş, kendisi kadınlara imam nikahı kıyarmış da oğlu resmi nikah kıyarak enayilik etmiş, Meltem yaşlanınca oğlu cinsel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacakmış, 70’lik adamlar 25’lik kızlar bulurken oğlu niye böyle yapmış, bu evlilik uzun sürmezmiş... Açıklamalarını okurken “Allah’ım
Bazı kişiler katıldıkları programda ‘dekor’ muamelesi görerek yayını tamamlıyor. Deniz Akkaya’nın programında aynı muameleye maruz kalan Lerzan Mutlu’ysa kendisine yapılanı affetmedi
Sunucuların programlarına katılan konukların her birine (hangisinin daha ünlü veya daha bol reytingli olduğu fark etmez) eşit derecede ilgi ve saygı göstermesi gerektiğini daha önce de yazmıştım. Zira bir sürü konuk toplayıp sadece bazılarına yoğunlaşmak gerçekten diğerlerine yapılan büyük bir ayıp! Ve buna ekranlarda o kadar çok şahit oluyoruz ki; bazı kişiler katıldıkları programda tek kelime bile edemeden, hiçbir şekilde söz hakkı verilmeden, kendilerine tek bir soru bile sorulmadan ‘dekor’ muamelesi görerek yayının başından sonuna kadar öylece oturmak zorunda kalıyor.
Lerzan Mutlu bu işi biliyor!
İşte bunun son örneği Lerzan Mutlu’ya helal olsun! Kendisine yapılan bu saygısızlığı kabul etmedi ve Deniz Akkaya‘nın programını terk etti. Lerzan Mutlu, programa şarkıcı kimliğiyle katılmıştı ama o bir televizyon programcısı olarak da takdir toplayan bir isim. Yaptığı programlarda konuklarını en iyi şekilde ağırladığı, ekranda görmeye alışkın olduğumuz birçok kişinin aksine; eline
Ağzından çıkanlar, milyonlara ulaşan ünlülerden etkilenen, hayranı olduğu kişiyi taklit etmeye kalkışan bir sürü çocuk ve genç var. Hal böyleyken Deniz Akkaya’nın söylediklerine ne demeli?
Şiddet içerikli filmlerden ve dizilerden insanların nasıl etkilendiğini söylemeye gerek yok herhalde.. İzlediklerinden, gördüklerinden, duyduklarından etkilenip suç işleyenlerin sayısının az olmadığını son olarak ABD’de bir sinemada gerçekleşen ‘Batman’ olayında da gördük...
Aynı şekilde ağzından çıkan cümleler, milyonlarca kişiye ulaşan ünlülerden de etkilenen, hayranı olduğu kişiyi taklit etmeye kalkışan bir sürü çocuk ve genç var. Hal böyleyken ve göz önündeki isimler ne konuştuğuna, ne yaptığına dikkat etmeliyken Deniz Akkaya’nın çıkıp da “Annesiyle babasının kahvelerine uyku ilacı katarak uyutup evden kaçışını, gece dışarı çıkmak için bunu defalarca yaptığını ve bir defasında fazla dozdan babasını zehirlediğini” anlatması akıl alır gibi değil!
Ver uyku ilacını, ak gecelere!
Bu dahiyane fikrini paylaşarak milyonlarca gencin ufkunu genişlettin! Anası babası gece evden çıkmasına izin vermediğinde kaçmak için böyle dehşet bir yola bile başvurulabileceğini göstermiş oldun! Aynı
Şiddetin yaşı, gittikçe düşüyor. En son medyaya da yansıyan olay, şiddetseverlerin çekirdekten yetiştiğini gösteriyor
Daha ‘erkeğin kadına karşı şiddet’inin önüne geçememişken bir de ‘kadının kadına uyguladığı şiddet’ çıktı başımıza, iyi mi? Üstelik daha reşit bile değil bunu yapanlar! Liseli dört kızın mezarlıkta ‘erkek meselesi yüzünden’ düşman oldukları kıza yaptıkları işkenceden söz ediyorum. Ben ki, filmlerde bile dayak ve işkence görüntüsü seyretmeye dayanamam, mezarlıktaki dayak görüntülerini izlerken resmen sinirden saçımı başımı yolasım geldi.
İki tane (‘Genç kız’ dememe olanak yok) ‘canavar’, tekme tokat savunmasız kıza saldırıyorlar, saçlarından yerlerde sürükleyip başından aşağı bidonla su döküyorlar. Arada durup dinlenip vurmaya devam ediyorlar. En ufak bir merhamet duygusu yok! Bunlar yarın öbür gün nasıl anne olacak?!
Yaptıkları yetmemiş ki, bir de koluna faça attılar! Bu rezaleti daha sonra millete şov yapıp, “Bakın nasıl hakkından geldik” diye delikanlılık ayağı çekmek için kameraya kaydetmişler. Allah’ım sen dilime, klavyeme mukayyet ol!
Yetiştiremeyeceksen doğurma!
Peki bunları ana-babaları nasıl yetiştirmiş? Ailesi tarafından ‘adam gibi
Bu ara beni sinir eden o kadar çok şey birikti ki, size anlatmadan bir dakika daha duramayacağım
* Popüler restoranlarda salatalardan çıkan sinekler! İki gün arayla iki ayrı bilindik restoranda salatamdan sinek çıktı. Daha önce de bir İtalyan restoranındaki iyi yıkanmamış salata sebebiyle dizanteri olmuş ve günlerce hastanede yatmıştım. Mümkünse özellikle yazın dışarıda salata yemeyin!
* Yeni ayakkabıların altına boydan boya yapıştırılmış ve çıkarılması imkansız etiketler! Amaç müşteriyi delirtmek falan mı?
* Trafikte bir başka arabaya yol vermeyi kendine yediremeyip olayı ego savaşına döndüren manyak sürücüler!
Rötarlara alışığız da 1.5 saati geçeni biraz fazla geldi. Hesapladık da; havaalanına gidiş 1 saat, rötar 1 saat 35 dakika, uçakta 20 dakika bekleyiş, uçuş 1 saat desen, bavulunu 20 dakikada alsan, eve gidişe de 40 dakika koysan... Yürüsek daha iyi yahu!
Kardeşim Kuki’yle Bodrum’dan İstanbul’a dönelim dedik, vayy demez olaydık!! Rötarlara alışığız da 80 dakikalık rötarı görünce takkemiz uçtu! Yüzlerce yolcuyla birlikte başımıza gelene söylenirken o rötar bu kez 95 dakikaya çıktı! İşte dostlar; insan “Ne oldum?” değil “Ne olacağım?” demeliymiş gerçekten! İşten izin alıp gittiği tatildeki sayılı günleri boyunca; bronzlaşma sevdasıyla yemek yemek için bile güneşin altından kalkmayan Kuki’m başladı “Ulan İstanbul’a dönene kadar rengim açılacak, bu kadar rötar mı olur?!” diye isyan etmeye!...
Beklerken oturacak yer çok az, el mahkum havaalanındaki yegane kafeye oturduk. Zaten 3-5 masa koymuşlar, millet tek başına kuruluyor 4 kişilik masaya, önüne bir içecek alıyor, saatlerce kalkmıyor! Oh ne güzel iş! Bir sandviç yiyelim dedik, içindeki marullar yemin ediyorum Osmanlı döneminden kalma! Alternatif yok ya, adamlar rahat!
Uçağı beklerken zom olanlar!
Bu arada kafede
1979‘da Türkiye’nin ilk remix albümünü yapan Barış Manço‘nun ‘Nick The Chopper’ parçasını yeniden remikslemeye karar veren Doğukan Manço, babasının hiç yayınlanmayan bir ‘demo kaydını buluyor. Ve o kadar heyecanlanıyor ki gecenin bir yarısı ekibini toplayıp çalışmaya başlıyor
İşte Barış Manço‘nun ‘Anne bana çay yap demli olsun, baba bana para ver binlik olsun’ sözleriyle yaptığı bugüne kadar duyulmamış vokali de, Doğukan sayesinde bizlerle buluştu. Son dönemde Türkiye’nin dört bir yanında yaptığı ve her gittiği yerde binlerce kişinin katıldığı DJ performanslarıyla dikkat çeken genç Manço, bu kez ‘Binlik Demlik’ remix albümüyle karşımıza çıktı. Barışseverler yazın devamında bu şarkıyla hem hasret giderecek, hem de çok eğlenecek!
BODRUM GÜNLÜĞÜ
Beyaz siluetini biraz olsun bronzlaştırmak isteyen Hayalet‘iniz kendini Bodrum‘un kızgın güneşi ve serin denizine bıraktı. Tabii ki anlatacak bir çok malzeme çıktı:
Eskiden Bodrum yollarının kötülüğünden yakınırdık, defalarca yazıldı çizildi; şimdi yollar iyi ama çoğu yer hâlâ zifiri karanlık! O karanlıkta araba kullanmak hem ürkütücü hem de çok tehlikeli... Bu sorun acilen çözülmeli!
Livaneli sevdalısı olmak anlatılamaz ancak yaşanır. Destansı şarkıları, dört kişilik ‘dev’ orkestrası, beyazlar içindeki 50 kişilik ‘minik melekler’ korosuyla Zülfü Livaneli, alışılageldiği gibi yine kalpleri fethetti
Yazın keyfini, mutluluğunu daha da artırmak için her yaz gerçekleştirdiğim bir ‘olmazsa olmaz’ listem var. Ve listemin en tepesinde de ‘baştan sona her şarkıda duygu yoğunluğundan gözlerimi dolduran, tüylerimi ürperten’ Zülfü Livaneli konserine gitmek yer alıyor.
Geçen salı akşamı Kuruçeşme Arena’da binlerce kişilik bir koro olarak yine hep bir ağızdan söyledik Livaneli şarkılarını. Bazı şeyleri anlatmak zordur, cidden yaşamak lazım, işte ‘şarkıları, kitapları, filmleri, birçoklarının aksine dönemden döneme değişmeyen kaya gibi sağlam duruşu ve fikirleriyle Livaneli sevdalısı’ olmayı da anlatamam, ancak hissedenler bilir.
Yepyeni şarkılar
Yıllandıkça daha da içimize işleyen eşsiz şarkılarının yanı sıra iki tane de yeni şarkısını dinledik. Bu da gecenin en heyecan verici sürprizi oldu: ‘Haberleri açma baba bakmaya korkuyorum, paramparça insanları görmek istemiyorum. Bu abiler kardeşse niye vurur birbirini? Yaşlılar neden ölmez de neden hep öldürür