10 ay önce manşetlerde büyük bir aşk diye yer alarak yapılan Ali Taran-Ayşe Özyılmazel evliliği acaba reklam mı? Türkiye’de imkansız diye bir şey kalmadığına göre bence ihtimalleri köşeye yazmak lazım...
Ali Taran-Ayşe Özyılmazel ilişkisi, evliliği, ayrılığı herkes tarafından yazıldı çizildi ama tek bir açıdan bakılmadı; Ali Taran’ın ‘çok iyi bir reklamcı’ olması açısından!
n Acaba 10 ay önce manşetlerde büyük bir aşk diye yer alarak yapılan bu evlilik ve eğer vardıysa böyle bir aşk bu kadar kısa sürede nasıl nefret ve kavga olayına dönüşebilir?
Acaba... Parlak buluşlarıyla tanınan kurt reklamcı Ali Taran gerçekten bu evlilikten ‘kurtulmak isteyerek’ ayrılmış olsa, kenara çekilip bir süre gözlerden kaybolmak yerine sürekli olarak Ayşe Özyılmazel’in gittiği yerlere gider ve magazincilere konuşup ‘Ayşe’den söz ederek’ bu olayı sürdürür müydü?
Acaba... Sürmekte olan bu reklam her iki tarafın da işine fazlasıyla yaradığına göre herkes bir kurgunun kurbanı oluyor ve ‘sahne’de gördüğüne inanarak ‘kulis’i göz ardı mı ediyor?
Bunlar doğru olmayabilir ama olabilir de... Türkiye’de imkansız diye bir şey kalmadığına göre bence bu ihtimalleri de bir köşeye yazmak lazım!
Düğün dediğin kesinlikle açık havada, mümkünse deniz kenarında olmalı. Kapalı salonlarda yapılan düğünler asla açık hava keyfinin yerini tutmuyor. Ayrıca yemek konusu da gerçekten özen istiyor
Yaz geldi düğün sezonu başladı, vallahi son haftalarda işi gücü bıraktım düğünden düğüne koşturup duruyorum. Bu düğünler beni o kadar yormuş ki geçen iki gün, annem beni yataktan kazıyarak kaldırdı! Peki bunca düğün deneyimi yaşayan Hayalet’inize göre iyi bir düğün nasıl olmalı?
* Bir kere düğün dediğin gelinle damadın eğlenip coşacağı bir organizasyon olmalı. Bizdeki düğünlerde zavallıcıkların masa gezmekten iflahı kesiliyor. Masa gezme işi bitince ikisinde de eğlenecek derman kalmıyor! Ben bu masa gezme olayına kesinlikle karşıyım.
* Davetli sayısı ne kadar artarsa ve düğün ne kadar kalabalık olursa ortam samimiyetten bir o kadar uzaklaşıyor, resmi bir resepsiyon havasına dönüyor. O yüzden davetliler az ve öz olsun, en yakınlar, en sevilenler çağrılsın, diğerleri de kusura bakmasın!
* Eğer canlı müzik olacaksa sahneye çıkacak sanatçı coşturma potansiyeli yüksek biri olmalı. Zaten masasına mıhlanıp etrafı kesmeye pek meraklı bir milletiz, bir de sanatçı bayık oldu mu ortam
Kürtaj tartışmalarını dramatik boyuta taşımak isteyenler, işi, ana rahmindeki doğmamış bebeğin annesine yazdığı mektuplara kadar vardırdı
Bir kürtaj tartışmasıdır gidiyor abicim, bu ne yaa? Yemin ederim hayatımda bu kadar kürtaj lafını bir arada duymadım. Bir yanda kadınlar tecavüze uğrarken, tecavüzcüler en ağır cezayı almak yerine ortada salınırken, kocaları tarafından her türlü şiddete maruz kalıp sokak ortalarında delik deşik edilirken, kadına karşı şiddet had safhaya ulaşmışken herkes bütün bunları bir yana bırakmış “Kürtaj yasaklansın mı yasaklanmasın mı?” onu konuşuyor.
Nazlı Ilıcak’sa (üstte) olayı çok daha ‘dramatik’ bir boyuta taşıyarak televizyonda hüngür şakır ağladı. Ağlama sebebi gerçekten çok ilginç; ‘ana rahmindeki doğmamış bebeğin annesine yazdığı mektup’! Böyle şeylere ancak bizim memlekette şahit oluruz, başka yerde de göremezsiniz! Sonra da “Kürtajın yasaklanmasına karşıyım” dedi. Madem karşı, böyle bir kurmaca mektubu okuyup duygu sömürüsü yapmanın ne gereği var?! Bu ne çelişkidir?!
‘Sessiz’ isimli kısa metraj filmiyle Altın Palmiye Ödülünü alan Rezan Yeşilbaş’a gönülden tebrikler... Ama ne yazık ki kulaklarım bu gurur anını bozan bir ayrıntıya kilitlendi!
Türk yönetmen Rezan Yeşilbaş Cannes Film Festivali‘nde ‘Sessiz’ isimli kısa metraj filmiyle Altın Palmiye Ödülü alarak büyük bir başarı kazandı. Sahneye çıkıp ödülünü alışını izlerken bir Türk vatandaşı olarak çok gururlandım, tüylerim ürperdi. Rezan Yeşilbaş’a gönülden tebrikler... Ama ne yazık ki kulaklarım bu gurur anını bozan bir ayrıntıya kilitlendi!
Belçim Bilgin Erdoğan yönetmenin Türkçe yaptığı teşekkür konuşmasını Fransızca’ya çevirmeye başladı; tabii ki Cannes sahnesinde olmanın heyecanı insana ufak tefek hata yaptırabilir ama baştan sona bu kadar hata dolu bir çeviriyi de heyecana bağlamak olmaz. Senelerce Fransızca eğitim gören bir Hayalet olmanın verdiği tepkiyle gözümü, kulağımı, neyimi kapatsam da şahit olmasam diye şaşırdım.
Vallahi bizim evladımız diye değil, Can Bonomo şarkısıyla, sahnesiyle, sempatisiyle, farklı duruşuyla Eurovision finalistleri arasında bir numara...
Eurovision’da sanki yıllardır aynı şarkılar söyleniyor gibi hissediyorum, hepsi birbirine çok benziyor, çoğunu sonuna kadar dinlemeye tahammül edemiyor insan... Bonomo‘nun şarkısı ‘Love Me Back’teyse başladığı andan itibaren dinleyeni saran bir sıcaklık var. Dinledikçe dinleyesim geliyor.
Can‘ın sahne enerjisi, sıradışı tarzı, sanki evinde söylüyormuş gibi rahat görünüşü ve koreografiyi spontane yapıyormuş havası onu herkesten ayırıyor. Birincilik için İsveç’le kapışırız, Can Bonomo ve ekibine bu akşamki finalde bol şans!
ViTALi HAKKO KÜTÜPHANESi’NiN EŞi BENZERi YOK
Cem Hakko, babası Bay Vitali’nin ideallerini bir bir gerçekleştirerek Vitali Hakko adını yaşatmaya devam ediyor. Nakkaştepe’deki Vakko Moda Merkezi‘nde açılan Vitali Hakko Kreatif Endüstri Kütüphanesi’ne ne zamandır gitmek istiyordum, kısmet bugüneymiş. Moda ve sanatın iç içe yaşadığı moda merkezi, mimarisi ve dekorasyonuyla çok etkileyici bir mekan. Müzik dünyasının en sevilen ve saygı gören kuruluşlarından Power ailesinin stüdyoları da burada ve ge
Saffet Ulusoy’a en eğlenceli sürprizi Dominik Cumhuriyeti’nde bulunan Acun Ilıcalı yaptı. Esat Yontuç’la denizin içine kurulmuş bir masaya oturan Ilıcalı, esprileriyle davetlileri kahkahaya boğdu...
Geçen cuma Çırağan Sarayı‘nda dikkat çekici bir düğünle evlendi Saffet Ulusoy. Tuvana Büyükçınar Demir ve A46 ekibinin organize ettiği akşam kusursuzdu. Tüm duvarlara yansıtılan kar görüntüleri ve yaratılan bembeyaz atmosferde kendimi bir ‘masal diyarı’nda gibi hissettim.
Gelin ve damada en eğlenceli sürprizi Acun Ilıcalı yaptı. Survivor’ın çekimleri için Dominik Cumhuriyeti’nde bulunan Ilıcalı ve Esat Yontuç bir anda smokinleriyle dev ekranda belirdi. “Bizim masamız biraz uzakta, bu Haluk Başkan’ın işidir kesin, bizi en köşeye atmış” dedikten sonra denizin içine kurulmuş bir masaya oturdular. Acun Survivor yarışmacılarını da masaya davet etti ve bu arada adada her gün giyilmekten perişan olmuş kıyafetleriyle gelen yarışmacılara “Çok şıksınız” diyerek dalgasını da geçti. Hepsi Saffet ve Özlem’e sırayla mutluluk diledikten sonra, Acun düğün mönüsünü (!) açıkladı: “Hindistan cevizi suyu ve hindistan cevizi! Afiyet olsun arkadaşlar!”
Smokin altı şort mayo!
Tüm
Kıvanç Tatlıtuğ ‘Magnum’ reklamının yeni yıldızı oldu, haberleri ve birlikte rol aldığı Fransız mankenin onun tevazusu ve hayranlarının gösterdiği ilgi karşısında sanatçının tutumu hakkındaki açıklamalarını gazetelerde okumuşsunuzdur. Ama o haberlerde göremediğiniz önemli bir şey daha var Hayalet’inizin gözünden kaçmayan.
Gerçek sanatçı farkı!
Reklam çekimlerinin ‘kamera arkası’nda Kıvanç Tatlıtuğ’u dikkatle izledim. Fransız model Florence Eugene çok güzel bir kadın, seksi yüzü ve vücuduyla her erkeğin beğeneceği kadar etkileyici ki hele de uzun saatler boyu burun burunaysanız bu etkilenme çok daha kolay olur. Kaldı ki kadın çekimlerde ‘gördüğüm en yakışıklı erkeklerden biri’ dediği Kıvanç Tatlıtuğ’a açıkça pas veriyor, hatta ‘asılıyor’ da diyebiliriz.
Ama işte orada Tatlıtuğ ‘kendisini farklı yapan’ özelliklerinden birini ortaya koyarak ve beraber olduğu Azra Akın’ı da üzmeyecek şekilde dikkatini, özenini göstererek aynı zamanda gerçek bir profesyonel gibi davranıyor. Kadının “Bütün gün onunla burada oturup sohbet edebilirim” benzeri sözlerine gayet ‘cool’ bir gülümsemeyle karşılık veriyor.
Tüm kadınlar adına ‘helal olsun’
Yavuz Bingöl’ün ‘Türkülere özgü’ başka yerde duyama-yacağımız tweet’i bence yanlış. Çünkü ‘Anneler Günü’nde edilecek laf değil. Öte yandan duyulmamış bir şey de değil, bilindik...
Yavuz Bingöl’ün ‘Anneler Günü’nde Twitter’a yazdığı “Baban ‘belki’ babandır ama anan anandır. Anneler gününüz kutlu olsun” tweet’i üzerine ortalık karıştı, sanatçıya toplu şekilde saldırı başladı!
Bingöl’ün yaptığı doğru mu, yanlış mı? Yanlış çünkü bu Anneler Günü’nde edilecek laf değil! Öte yandan duyulmamış bir şey de değil; bilindik, ‘Türklere özgü’, başka yerde duyamayacağınız laflardan biridir. Ve tabii bütün anneler üzerine alınacak gibi bir durum da yok; yarası olan gocunur, olmayan güler geçer! Espri anlayışı diye bir şey yok mu abicim?!
Ordular halinde savaş!
Twitter’da ‘sanatçılara saldırmak’ alışkanlık haline geldi; önüne klavyeyi alan aslan parçası kesiliyor! En çok da Fazıl Say‘a yapıyorlar bunu. Say’ın aykırı düşünceleri olabilir, bazılarını (hatta birçoğumuzu) kızdırabilir, ama neticede o yaratıcılığı olan, dünya çapında bir sanatçı, kafası sıradan insanlar gibi çalışmıyor, onu normal insanlarla aynı kefeye koyamazsınız!
Ordular halinde savaş açmak yerine onu olduğu gibi