Bu yaz pek tatil yapamadığım için bayramda üç günlük boşluktan istifade edip, kendimi Alaçatı’ya attım. Eylül ayı boyunca ufak tatil kaçamaklarına devam ediliyor malum, o yüzden size de 1 - 2 anlatacağım şey var.
Konaklamak için doğayla uyum içinde taş evlerden oluşan Alaçatı Beach Resort’u tavsiye ederim. Beyaz kumlu geniş plajı ve denizi muazzam.Geceleri dalga ve ağustos böceklerinin sesleri eşliğinde uyumak da öyle... Çalışanları, servisi kusursuz, yemekleri lezzetli. Tek eksiği akşam 22.30’dan sonra oda servisi olmaması. Eh o da nazarlık olsun!
Çeşme Marina’ya “Aman marina her yerde var, gitmeyelim” diye inat ettim önce ama iyi ki gitmişim. Otantik havasıyla öyle doğal ve sevimli ki, bayıldım. Akşam yemeğini marinadaki Tuval Restoran’da yedik, yemekler güzel, ortamı çok keyifliydi. K - S takı mağazasına uğrarsanız, özel tasarımları var. Oradan aldığım lal taşlarından oluşan minik kolyeyle aşk yaşıyorum, pozitif enerji veriyormuş hem, İstanbul’da lazım olacak!
Alaçatı Çarşı’ya yakışmayan tavırlar...
Alaçatı Çarşı’da geçirdiğimiz akşama gelirsek...Taş evlerle çevrili sokakları, kendine özgü ambiyansıyla çok özel bir yer burası ama bazı mekan ve mağaza çalışanları bizi Alaçatı’ya
- “Sinemanın yeri oyuncular için ayrıdır” denir. ‘El Değmemiş Aşk’ sizin için ne ifade ediyor?
Sinemada ilk kez bu kadar ağırlığı olan bir karakteri oynadım. Bu film benim için her anlamda çok kıymetli, iki senedir neredeyse 7/24 canlandırdığım bir karakterden sonra nefes gibi geldi. İzledikten sonra daha da sevdim, ortaya çıkan şeyde kırıntı kadar bile hayal kırıklığı yoktu.
- Yönetmen Umut Kırca’yla çalışmak nasıldı?
Umut, zarif, iyi niyetli, uyumlu, ne istediğinden emin, oyuncusuna sonsuz imkan ve alan veren bir yönetmen.Birlikte daha çok güleceğimiz işler yapmayı hayal ettirdi.
- Filmde canlandırdığınız Feryal, hem sevdiği adam, hemde en yakın dostu tarafından sırtından vuruluyor. Gerçekte böyle bir şey yaşasanız affeder miydiniz?
Sanmıyorum. Hayatta en çok kinleneceğim şey, aptal yerine konmak. Üstelik sözüne inanmayı, güvenmeyi tercih ettiğim kimseler tarafından...
‘Paramı seyahate harcıyorum’
- Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Çok ilginç biri değilim. Herkes kadar kaygılı, umutlu olmak için çırpınan, sevdiğini pamuklara saran, sevmediğini yok sayan, parayı pulu dünyayı görmeye harcayan
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli opera sanatçılarından olan, sanat hayatı boyunca dünyanın dört bir yanında ayakta alkışlanan değerli soprano Leyla Demiriş’in hayatımdaki yerini, ona olan sevgimi anlatmaya hiçbir kelime yetmez.
Leyla Hoca’yla bir araya gelişim yıllar önce annemin sayesinde olmuştu. Annem; çok ünlü bir Türk sanatçıyı sahnede canlı dinlerken; onun sesindeki büyük değişimi ve gelişimi fark ediyor. Hangi hocayla çalıştığını sorduğunda aldığı “Leyla Demiriş” cevabı da benim için bir dönüm noktası oluyor. O gün bugündür hiç ayrılmadım Leyla Hoca’mın yanından...
Ondan ders alma şansını yakaladığım ilk günden beri konservatuvar eğitimi gibi şan eğitimi verdi bana. Ağzımdan çıkan her bir notada onun emeği var. Ne gururluyum ki, Türk operasının dev sanatçılarından Leyla Demiriş’in öğrencisiyim, üstelik hem çok zor beğenir, hem de sesini beğenmediği kimseyi çalıştırmaz. (Havamı da atayım yani!)
Bu bayram en kıymetlime yazıyorum...
Onunla sadece öğretmen - öğrenci değil; anne - kız olduk zaman içinde... Geriye dönüp bakıyorum da, annemden farksız bir şekilde yanımdaydı hep... Hatta hocamın kızı, aynı zamanda çok sevdiğim dostum olan Arzu zaman zaman bize takılır “Bu
Yönetmenliğini Umut Kırca’nın yaptığı ‘El Değmemiş Aşk’ filminin geçtiğimiz hafta yapılan İstanbul galası, hayat boyu unutmayacağım bir akşamdı. Umut’la çocukluk arkadaşıyız, ailelerimiz çok yakın olduğu için biz de daha bacak kadardık dostluğumuz başladığında. Dünya tatlısı eşi Zeynep’le yuvalarını kurarken nikah şahidiydim.
Hayatınızda tanıyabileceğiniz en iyi yürekli, alçakgönüllü, adam gibi adamlardan biridir Umut Kırca. Zor bulunur karakterinin yanında; hem yönetmenlik kariyerinde attığı sağlam adımlarla, hem de üniversite hocası olarak devam ettirdiği akademik kariyeriyle ailesine ve biz yakınlarına her zaman gurur verdi.
Şimdi o küçücük yaşta birlikte oyunlar oynadığımız, Michael Jackson şarkılarıyla coştuğumuz, filmler izlediğimiz, koca bir aile olarak onca sene geçirdiğimiz Umut Kırca, ilk uzun metraj sinema filmini çekti. Bu başarısına şahit olmanın bana yaşattığı duyguları tarif etmem zor ama ‘El Değmemiş Aşk’ın afişini her gördüğümde tüylerim ürperip gözlerim doluyor desem anlarsınız.
Bu filmde yok yok!
Filmin başrollerinden birinde açık ara en bayıldığım genç oyuncu Ceren Moray’ın olması da beni ayrı heyecanlandırdı. Oya Başar’la birlikte rol aldığı ‘O Hayat Benim’
Sen bencilsin, kendinden başka kimseyi, hiçbir şeyi önemsemiyorsun... Şu cümleyi eş, dost, sevgili kimbilir kaç kişiye kurmuşuz ya da aklımızdan geçirmişizdir. Bencil insanlardan hiç haz etmedim bugüne kadar ama hayat akıp gittikçe, bencillik konusundaki fikrim değişmeye başladı maalesef.
‘Belki de kötü özellikler arasında değil de iyiler arasında kabul görmeli’ diye düşünür oldum. Bir bakın etrafınızdaki bencillere; hepsi çok mutlu, neşeleri pek yerinde, empati yetenekleri olmadığı için ‘Şunu kırdım mı, bunu üzdüm mü, karşımdakine böyle yaparsam ne hisseder?’ gibi dertleri yok! Kendi çıkarlarına ve keyiflerine göre hareket ettikçe; yara almadan, tuzu kuru yaşayanlar da onlar oluyor.
Fedakârlık mı?
Yapmasaydın kardeşim!
Son olarak benimle yapılan bir röportajda kendimi anlatırken “İyi kalpli, iyi niyetli ve vicdanlıyım” demişim. Sohbet sırasında ağzımdan istemsiz akıp giden şu cümlelere bakarken bir anda beynimde şimşekler çaktı! Fark ettim ki, sahip olduğum özellikler hayatımı son derece zorlaştırıyor, günümüzde herhangi bir değer görmedikleri gibi neredeyse her iyi niyet veya vicdan gösterişimin karşılığını kötü şekilde alıyorum. Okuduğum bir söz ne kadar da doğru; ne kadar fedakâr
Murat Dalkılıç, en sevdiğim pop yıldızlarından biridir; dillere dolanan şarkılarından mükemmel sahne performanslarına, kaliteli ve farklı duruşundan, kendisine hayran olan milyonlarca genç için hep iyi bir örnek oluşuna kadar her şeyiyle dört dörtlük bir sanatçı... Tüm başarısına ve şöhretine rağmen alçak gönüllü ve egosuz halini hiç kaybetmeyişi de onu özel kılıyor. Malum azıcık ünlü olunca egosu tavanı delenler dört yanda!
Harbiye Açıkhava’da 30 Ağustos’ta verdiği konsere gitmeyi çok istiyordum ama gidemedim maalesef. Fotoğraflardan ve videolardan gördükçe gidemediğime daha da üzüldüm, muhteşem bir konser olmuş.
Gördüğüm en büyüleyici sahne
Kendi Instagram hesabında paylaştığı fotoğraflardan biri beni o kadar çok etkiledi ki, günlerdir her sabah ilk iş açıp o fotoğrafa bakıyorum ve her defasında büyüleniyorum. Hayatım boyunca gördüğüm en güzel sahne. Görmeyenleriniz için sizinle de paylaşıyorum...
Milletimiz için çok büyük anlamı olan Zafer Bayramı’nda verdiği konserde; iki yanda Türk bayrakları ve Atatürk’ün dev fotoğraflarının olduğu bu olağanüstü sahneyi kendisini dinlemeye gelen binlerce kişiye yaşattığı, sanatının yanında bir de böylesine asil bir Türk genci olduğu için
Birkaç sene önce annemin “Çocukken Avşa’ya çok giderdik ailecek, şimdi sizinle gidip çocukluğumu bulmak istiyorum” sözleri üzerine maaile günübirlik Avşa Adası yollarına düşmüştük. Annemin çocukluğunu aradığı saatlerde kopan fırtına sebebiyle deniz otobüsü ve feribot seferleri iptal olunca da adada mahsur kaldık. Tüm oteller doluydu, kalmak için bulabildiğimiz tek yeri anlatmak dahi istemiyorum. Adı oteldi ama suyu bile akmadığı için bidonlarla odalara su taşımıştık!
Ertesi gün seferler yine iptaldi. Ama gitmek isteyenleri götürmek üzere bir tekne vardı ve kardeşim Kuki’nin “Bir dakika daha burada durmam” inadı yüzünden atladık tekneye. Hava kötüyken, Avşa yollarının feci dalgalı olduğunu bilenler bilir. Millet üst üste, kusanı, bayılanı, feryat figan bağıranı, ağlayanıyla unutulmaz bir yolculuk olmuştu! Böylesi bir ortamda tüm sükunetiyle eline aynasını alıp rujunu tazeleyen annemin o hali hâlâ gözümün önünden gitmez, hayatımın efsane karelerinden biridir!
Dalga sesiyle uyumak...
O günden sonra anneme “Bir dahaki sefere çocukluğunu yalnız ara lütfen” deyip Avşa’ya asla gitmemeye karar vermiştik. Ta ki işim sebebiyle geçen hafta sonu yine Avşa yollarına düşene kadar... Gidiş - dönüş
‘Benim Ol’ şarkısını ilk dinlediğim ve klibini izlediğim andan itibaren tam bir Edis fanı oldum! Son yılların en çok fırtına koparan çıkışıydı bu, geleceğin en büyük yıldızlarından biriyle tanışmamızdı. Onunla yaptığım ilk röportajda (Çok yakında yeni röportajımız da gelecek değil mi Edis? notumu da şuracığa bırakayım!) şöyle demiştim:
“Edis’in ‘Benim Ol’ şarkısı hepimizin dilinde, tüm önemli müzik listelerinin zirvesinde... Sesi, dansı, havası, tarzı, fiziği, enerjisi, oyunculuğu, müzisyen kimliği derken tepeden tırnağa her şeyiyle ‘star ışığı’ saçıyor! Genç kızların yeni sevgilisi Edis, büyük cümleler kurmak istemiyor ama geleceğin en gözde popstarlarından olacağı çok net! Ahdım var ilk konserine kafama ‘Edis’ yazılı bant takıp gideceğim, en büyük fanlarından biriyim!”
Doğru demişim, güzel demişim valla!
Haklıymış, delirdim!
Daha ‘Benim Ol’un üzerimizdeki büyük etkisi sürerken, söz ve müziği yine kendisine ait olan ‘Olmamış mı?’ şarkısıyla tozu dumana kattı Edis. O gün bugündür de yeni şarkısı için bekliyorduk. En son isyan halinde yeni şarkısına sabırsızlandığımı söylediğimde;
“Ağustos’ta çıkacak, delireceksin” demişti. Ve delirdim dostlar!
Yeni şarkısı ‘Dudak’ yine çok iyi!