Geçtiğimiz akşam tesadüfen bir evlilik programına denk geldik ki, geçen diyaloglara ağzımız beş karış açık bakakaldık annemle. Yanında annesiyle genç bir erkek, kendisine talip olan kızlarla canlı bağlantı yapıyor. Bu sırada kızların ev hayatlarını, yaptıkları yemek alışverişlerini falan izliyoruz hep birlikte. Genç kızlar kendilerini beğendirmek için damat ve kaynananın sorularını yanıtlıyor. Ancak damadın annesi öyle bir tip ki, hani adama aşkından ölsen bile kadını tanıyınca topuklarını kalçana vura vura kaçarsın. Değil koskoca hayata tahammül etmek beş dakikalık sohbette bile cinnet getirmeden durabilmek mümkün değil! Kızları sürekli olarak aşağılayıp hakaret etmesi yetmiyor, kız annelerine de her türlü hakareti sıralıyor. “Siz oğlumu istediniz, o zaman ben size her türlü eziyeti yaparım” der gibi tavırlar... Bu sırada yanındaki oğlundan çıt yok. (Arada bir “Ya sabır” çekiyor ama onu da içine içine söylüyor, öyle çekiniyor annesinden!) Sanki o değil de anası evlenecek! Şükür bazı kızların anneleri tepki gösterdi kaynananın hadsizliklerine.
Kadına saygıyı çok bekleriz!
Ama gencecik kızların sırf koca uğruna hem kendilerine, hem annelerine yapılan hakaretlere sustuğunu, “Başlarım
Herkesin kendine göre ‘başarı’ veya ‘mutluluk’ tarifi var. Aslına bakarsanız, çoğumuz başarının mutluluğu da birlikte getireceğini, hatta ‘işte başarı’nın sonunda ve maddi kazancın yanında aşkı da bulacağımızı zannederiz. Oysa bu doğru olsaydı, dünya çapında başarı kazanmış birçok insan hayatı boyunca aşkı arayıp durmazdı.
26 Şubat’ta verilecek Oscar ödülleri için yarışacak filmler arasında ‘14 ayrı kategoride aday’ olarak rekor kıran ‘La La Land’ filmi, ‘romantik müzikal komedi’ olarak çekilmiş ama bence düpedüz ‘gerçekçi bir aşk ve başarı hikayesi’.
Müzikalleri benim kadar sevmiyorsanız, ilk sahneden başlayan klasik müzikal havası hoşunuza gitmeyebilir. Biraz sabrederseniz, daha önce de ‘Whiplash’ filminin senaryosuyla genç yaşında Oscar almış olan Damien Chazelle’in yazıp yönettiği ‘Aşıklar Şehri’nin sizi sarıp sarmaladığını göreceksiniz.
Geçmişin büyüsü
Filmin Oscar, Altın Küre ve Bafta gibi tüm sinema ödül yarışmalarında rekor düzeyde adaylık almasının sebebi de bu bence. Günümüz dünyasının yıpratıcı, acımasız gerçeklerinden bıkmış olmak, geçmişin ‘daha masum, daha insancıl ve temiz’ dünyasına, duyulan özlemi dile getiriyor.
Buradaki farklılık ise geçmişle bugünü ‘olabilecek en
Yıllardır bu köşede hayvanlarla ilgili konulardan sıklıkla bahsediyorum. Ailece sahiplendiğimiz çok sayıda sokak hayvanının yanı sıra yanımızda mamalarla gezip sokakta gördüğümüz kedi ve köpekleri de besliyoruz. Yaralı veya hasta hayvanların yanından geçip gitmek yerine tedavi ettiriyoruz, Levent Veterinerium gibi duyarlı veterinerler ihtiyaç halinde kendi araç ve çalışanlarını seferber ediyor.
Hayvanlara yardım etmekten bahsederken aklıma annemin hep anlattığı ve çok etkilendiğim denizyıldızı hikayesi gelir.
Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder ve sorar: “Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?” Genç adam yanıtlar: “Birazdan güneş yükselip sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler” Yazar sorar: “Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki?” Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır. “Onun için fark etti ama...”
“Bir hayvanı kurtarsam ne değişir?” demek yerine bu genç adam gibi düşünürsek, birçok hayvan için çok şey fark eder. Biz
İlk bölümünden sonra ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ dizisini çok beğendiğimden size bahsetmiştim. Aradan haftalar geçti, sempatim her bölümde daha da artıyor. Lise öğrencisi gençlerin maceraları, beni kendi lise yıllarıma götürüyor. Hayatın masum, heves dolu, tek sorumluluğun derslerden geçmek olduğu
o en tatlı yıllarına... O seneleri hatırladıkça, neşeleniyorum ekran karşısında. Müdür Şerif Bey (Ufuk Özkan) ve Birtanem Öğretmen’in (Gamze Topuz) komik diyaloglarla dolu aşklarına ve cilveli saç savururken yapılan efekte dakikalarca gülüyorum.
Hayat Öğretmen’le (Birce Akalay) Cerrah Bey’in (Kanbolat Görkem Arslan) naif aşkını izlemek bambaşka... Zamanında çok kırılan kalbini aşka kapatan bir kadını tekrar aşka inandırmak, ona güven vermek için Cerrah Bey’in verdiği çaba, gün geçtikçe birbirlerine bağlanma hikayeleri, şimdilerde zor bulunur bir aşka şahit ediyor izleyenleri. Dizideki her karakter kendi hikayesiyle birlikte farklı hayatlara götürüyor bizi.
‘Hayat Bazen Tatlıdır’ı izlemek bana büyük mutluluk veriyor ki, son dönemlerde en çok ihtiyacımız olan şey de bu. Sezonlar boyunca sürsün inşallah!
KEREM BÜRSİN’İN MİMİKLERİ
Kerem Bürsin’in başrolünde olduğu yeni dizi ‘Bu Şehir
Gördükçe canımı sıkan bir çifte standarttır gidiyor... Ünlü kadınlarla ilgili yapılan haberlerde yaşa illa ki vurgu yapılıyor. Mesela, “Yeni saç modeliyle dikkat çeken 52 yaşındaki Sertab Erener...” diye bir haber. Saç modelinden bahsederken yaşını oraya koymanın ne manası var? “Nebahat Çehre (73) güzelliğiyle büyüledi.” O parantez içindeki yaş ne alaka? Ya da “Hande Yener doğum gününü kutladı” haberleri, vurgu hep 44 yaşta! Sebep?
Son günlerde çok bahsedilen ve beni sinir eden bir örnek daha; “Hande Yener kendinden
12 yaş küçük sevgilisiyle nişanlandı, görüntülendi vs.” Değil kızı, torunu yaşında kadınlarla birlikte olan erkeklere uygulanmayan gizli bir mahalle baskısı yapılıyor kadınlara... Sanki bir kadının kendinden 12 yaş küçük sevgilisi olması ayıpmış, anormalmiş gibi. Halbuki asıl ayıp olan, yaş konusunda kadınlara yapılan bu psikolojik şiddet! Herkesin yaşı kendine yahu, yetti gari!
PAZAR GECESİ TIKLIM TIKLIM...
Gece gezmesine yüzyılda bir çıktığım için aylardır herkesin dilinde dolaşan ‘Hazine’ye daha yeni gittim; o da spontane oldu zaten. Üç arkadaş geleneksel ‘Adana İl Sınırı’ yemeğimizi yerken her zamanki gibi İl Sınırı’nın ev gibi samimi ortamında o kadar eğlendik ki,
Hakkında çıkan ‘Evli adamla birlikte’ haberlerinin ardından ‘Duymayan Kalmasın’ programına telefonla bağlanan Burcu Esmersoy’un hıçkırıklarla ağlayarak yaptığı konuşma; ‘Bir insan güçsüz olduğu için değil, çok uzun zamandır güçlü olduğu için ağlar’ sözünü getirdi aklıma...
Hayatı boyunca aralıksız çalışıp kendi ayakları üzerinde durmuş, kimseye eyvallahı olmayan, tek başına güçlü bir kadının; milyonlarca kişinin önünde kendini tutamayıp ağlayacak kadar, “Hayatımda böyle bir iftirayla karşılaşmadım” diye isyan edip yaralanışına şahit olduk.
Burcu Esmersoy bugüne kadar hakkında yapılan tüm dedikodulara, yalan haberlere gülüp geçti. Etkilendiği, kırıldığı zamanlar olduysa bile asla renk vermedi. İlk defa ağladıysa; bu kez itibarı ve şerefi söz konusu olduğu
içindi. Bu iki değerin ‘gerçekliği kesinleşmeyen konular karşısında’ dokunulmaz kalması gerekir.
Böylesi hassas ve tepki toplayacak bir konu sadece iddiadan ibaretken; insanların kafasında şüphe yaratılması dahi Esmersoy’a haksızlık.
Düşünüyorum da; bizim memlekette başarılı, güzel ve maddi-manevi güçlü ama yalnız bir kadın olmak suç mu acaba?
MİNİK BİR YILDIZ DOĞDU!
Her yerin bembeyaz oluşu, büyük bir huzur ve arınma hissi verse de kar hayatı felç etti günlerdir.Yağışın neredeyse aralıksız devam ettiği dondurucu soğukta insan olan sadece kendini değil, sokaklarda ölümle yüz yüze kalan hayvanları da düşünüyor tabii. Düşünemeyecek kadar bencil ve ruhsuz olanlar ise en azından duyarlı olanlara saygı göstermeli!
Hayvanları mağaza içine alarak donmaktan kurtaran Oysho’yu Twitter’da protesto eden güruhtan bahsediyorum! Hani kendinizden başka hiçbir şey düşünemiyorsunuz ya, o hayvanların yerine kendinizi koyun o zaman! Bu soğukta yiyecek bir lokma yemek dahi bulamadığınızı, sığınacak hiçbir yeriniz olmadığını, donarak ölmek üzere olduğunuzu, o çaresizliği düşünün. Belki karanlık kalpleriniz biraz olsun aydınlanır!
Bir daha o mağazadan alışveriş yapmayacaklarmış, ürünler kirleniyormuş efendim! Asıl kirli olan; ölümden kurtulmuş hayvancıkların sıcacık battaniyeler arasındaki huzurlu fotoğraflarını görüp de mutlu olmak yerine bunlardan rahatsız olanlardır. Kedileri, köpekleri sığındıkları apartmanlardan kovalayanlar, onların yaşam hakkına saygı duymayacak kadar insanlıktan çıkmış olanlardır!
Oysho tüm mağaza ve işletmelere örnek olsun. Hepsi kapılarını
Cem Yılmaz’ın; komşularının beslediği sokak kedilerinin kendi bahçesinde dolaşmasından rahatsız olduğu, bu nedenle tartışma yaşandığı ve resmi kurumlara şikayette bulunduğu haberi üzücüydü.
Çünkü söyledikleri ve yaptıklarıyla milyonlarca kişiye ulaşma gücüne sahip olan bir sanatçının, yardımımıza muhtaç sokak hayvanlarının varlığına itiraz etmesi çok sayıda kişinin de aynı yönde düşünmesine sebep olabilir. Hele de sokak hayvanlarından kurtulmak için resmi kurumlara, belediyelere şikayet etmek çoğu zaman o zavallıcıkların öldürülmesiyle sonuçlanıyor. Yılmaz’ın bu haberin yalan olduğunu açıklamasına bir hayvansever olarak çok memnun oldum.
Azıcık çabayla hayat kurtarın...
Özellikle kış ayları sokak canları için çok zor. Soğukta kalınca aynen bizim gibi üşütüp hastalanıyor, bir de üzerine belirli bir süre aç ve susuz kalırlarsa ölüyorlar. Ailece beslediğimiz sayısız sokak hayvanından biliyorum ki, bünyeleri son derece narin. Havalar giderek soğurken, onlardan şikayet etmek yerine (ki buna hakkımız yok, bu dünya sadece insanlara ait değil!) elimizin uzandığı hayvanları besleyebilir, kutulardan yuvalar hazırlayıp, korunmalarını ve yaşamalarını sağlayabiliriz. Bir canı kurtarmak bile çok