"Sürekli olarak belirli bir karakter özelliğinden bahseden kişiye dikkatli bak, o özellik kendisinde yoktur” derler. Yakın arkadaşlarım da çok söyler bunu ama ben şahsen sağlam bir kazık yemedikçe kimin hangi noksanlığı diline vuruyor, bir türlü göremiyorum! İnsan kaç yaşında olursa olsun öğrenmeye devam ediyor, benim de şoktan şoka girmemek için bu konuda uyanık olmayı öğrenmem şart oldu!
Misal veriyorum, bir erkek devamlı adamlıktan dem vuruyorsa, kendisi ‘adam olmaktan çok uzak bir şahsiyettir’, net! İhanetin ne kadar kötü olduğunu anlatıp duran bir tip, aynı anda ihanetin kitabını yazmakla meşguldür! Millete ahlak dersi veren kişi ahlaksızlıkta ön saflarda koşmaktadır!
Sahip olamadığı şey ne ise, en çok üstünde durduğu da odur. Gerçek anlamda karakterinde bulunan özellikleri dile getirme gereği duymazsın, çünkü onlar neredeyse gözle görülecek, elle tutulacak kadar kendilerini belli ediyordur.
Annem; “Bir insanın hareketleri anlattığı şeylerden çok daha yüksek sesle konuşur” sözünü bana milyon kez tekrarlamıştır herhalde. İşte bu söz tam da bahsettiğim konuya uygun ve kulağa küpe edilmesi gereken önemli bir noktaya vurgu yapıyor.
İnsanları söyledikleriyle değil yaptıklarıyla
Belli bir yaşa geldin mi önce, “Hadi ne zaman evleniyorsun?” soruları başlar. Tut ki evlendin bu sefer, “Ee çocuk ne zaman?” diye tuttururlar... Hadi onu da yaptın, en son muhabirlerin Demet Akalın’a sordukları gibi “İkinci çocuğu düşünüyor musunuz?” bölümüne geçilir! Onlar sormasa eş, dost, akraba sorar. Bitmez yani, mahalle baskılarımızı seveyim! Bir huzur vermezler ki herkes hayatını istediği gibi yaşasın, bitmeyen bir baskı mekanizmamız var.
Evlenince çocuk yapmak şart mı mesela? İllaki büyük mutluluktur çocuk sahibi olmak ama özellikle çalışan kadınlar için kolay verilecek bir karar değil. Baksanıza Tülin Şahin’in evliliği henüz çocuk yapmaya yanaşmadığı için bitme noktasına gelmiş.
Modellik kariyeri sonsuza kadar sürdürülemiyor, haliyle Şahin’in en başarılı dönemlerini yaşarken çocuk konusunu ertelemek istemesi gayet mantıklı değil mi? Dokuz ay hamilelik, aylarca süt verme dönemi derken vücut değişiyor, formunu kaybediyor doğal olarak. Eski haline dönmek için zaman gerekiyor. Üstelik ömür boyu sürecek bir sorumluluk dönemi başlıyor. İşi dolayısıyla sürekli seyahat eden biri için çok zor.
Erkekler çocuk konusunda sabırlı davranabilir, artık insanlar her yaşta çocuk sahibi
Geçtiğimiz gün Londra’dan dönerken “Ne kadar güvenli bir şehir, keşke İstanbul’umuz da öyle olsa” diye konuştuk ki Londra Parlamento Binası’nın önünde gerçekleşen saldırıda 5 kişi öldü, 20 kişi yaralandı. Kabus her yerde! Şimdi de “Dünyada güvenli hiçbir yer kalmadı” cümlesi dilimizde.”Bizim jenerasyon ne kadar korkunç bir döneme denk geldi, eskiden dünya bu kadar karanlık değilmiş” diyen arkadaşımla aynı fikirdeyim. Şanssız bir jenerasyonuz maalesef.
Halbuki ben de Londra’ya gidecek dostlara birkaç tavsiyede bulunmayı planlıyordum, tadım kaçtı haliyle... Bundan sonra İngiltere ve Amerika’ya giderken uçağa dizüstü bilgisayar veya tabletlerimizi alamayacak olmamız da tatsızlığın tuzu biberi oldu.
Benim gibi yazanı çizeni var, iş adamı var, bilgisayarını yanında taşımak zorunda olan sürüsüne bereket insan var. Binlerce liralık aletleri bavula nasıl koyacağız bilmem.
Lezzetli tavsiyeler
Her şeye rağmen Londra’ya yolu düşecek olanlara lezzetli önerilerimi şuracığa bırakayım yine de... Harrod’s Pizzeria’da yediğim pizza ve risotto gibisini ömrümde yememiştim, her canım çektiğinde gidemeyeceğime göre o lezzetten sonra daha da pizza yiyemem! Notting Hill’deki ünlü kahvaltıcı ‘Granger and
Annemin hayattaki en iyi dostu, doğduğum günden beri hayatımızda büyük yeri olan Nigel Meredith Jones’u sonsuzluğa uğurlamak için ailece İngiltere’deydik. Nigel’ın dostluklarını ifade etmek için anneme söyledikleri geliyor aklıma: “Hayat karşına öyle bir arkadaş çıkarır ki, kendi akrabalarından bile daha yakın bir bağ olur aranızda.” Öyle güzel anlatmış ki, kan bağımız yoktu, aynı milletten bile değildik ama o kesinlikle bizim ailemizdendi.
Türkiye aşığı bir İngiliz olarak yazlarını Bodrum’da geçirdi hep, şimdi onsuz Bodrum çok eksik kalacak. Aşağıdaki fotoğraf, Nigel, kızı Kate ve torunlarıyla bir Bodrum tatilimizden... Başka kimsenin dolduramayacağı kocaman bir boşluk bıraktı giderken bize. Bir gün elbet hepimiz sevdiklerimizle buluşacağız ama o vakite kadar özlemek, hiç görememek zor. Keşke bu zorunlu ayrılıklar olmasa...
Rüya gibi bir sahil kasabası olan Hoylake’de, Nigel’ın çok sevdiği ve sık gittiği minik kilisedeki törenin ardından, kasabanın golf kulübünde toplandık. Bir yakını “Onunla ağlayarak değil, kutlama yapar gibi vedalaşacağız” diyerek geleneklerini anlattı. Hakikaten hem kulüpteki toplantıda, hem de sadece ailenin katıldığı akşam yemeğinde herkes güleryüzlü ve cıvıl
Gencecik, pırıl pırıl bir müzisyen Emrah Karaduman. Kariyerini ilmek ilmek işleyen, yıllardır bu yolda emek veren. Birkaç sene önce birlikte çalıştık.
Henüz tüm Türkiye adını bilmiyordu ama sektörün en popüler aranjörleri arasındaydı o zaman da. Tanıdığım kadarıyla da dünya tatlısı, pamuk gibi bir adam.
Ve manyağın biri geliyor, acımadan bıçağı saplıyor Karaduman’a. Neymiş, saldırgan Aleyna Tilki’ye aşıkmış, ikisini sevgili sandığı için müzisyeni aradan çıkarmaya karar vermiş! Bu hasta ruhlu kişiyi saldılar önce! Allah’tan savcının itirazıyla tekrar tutuklandı ama ya savcı itiraz etmeseydi? İki kişiyi bıçaklayıp ortalıkta gezmeye devam edecekti. Yarın öbür gün başkasına aşık olacak, ‘Amaaan nasıl olsa cezası yok’ rahatlığıyla sevgilisini bıçaklayacaktı belki!
Başak Sayan ve eşine komşuları silah çekti, arabalarını park ettikleri yer yüzünden! O komşu serbest şimdi, çift için ne kadar korkutucu olduğunu düşünün! ‘Silahla tehdit ettim yine edebilirim, nasılsa cezası yok’ diye düşünen bir komşuyla aynı binada oturuyorlar hâlâ. Bunlar ünlü isimlerin başına geldiği için duyduğumuz olaylar, gazetelerin üçüncü sayfalarına bakın bir de, insanın asabı bozuluyor, dört bir yanımızda her gün
Çarşamba gecesi tam uyumak üzereyken çalan telefondaki ses “Haydi hazırlan, çıkıyoruz” dedi. Önce inatlaştım “Yok, ben çok yorgunum” falan diye ama yarım saat sonra evden çıkmıştım bile! En sevdiği arkadaşlarından biri gazı verince yerinde duramayanlar burda mı? Vitrin’de sahneye çıkan Anıl Durmuş’u dinlemeye gittik.
Mekandan içeri girdiğimde, önce gördüğüm dev orkestra karşısında bir süre nutkum tutuldu! Benden sonra gelen bir başka arkadaşım “Anaa senfoni orkestrası kurmuşlar” cümlesiyle şokunu dile getirdi. Vitrin’in orkestrası gerçekten muazzam.
Durmuş’un sahnesinin çok iyi olduğunu aylardır duyuyordum. Ama yanlış bilgiymiş, o performansa “Çok iyi” denmez çünkü, “Efsane” demek lazım! Öyle güçlü bir sesi var ki, bazen ağzınız açık kalıyor hayretten! Pop şarkılarından türkülere, arabeskin en damarına kadar repertuvarda yok yok. Ve öyle bir söylüyor ki, aşk acısı çeken, sevdiğiyle ayrı düşen falan varsa vay haline! Saatlerin nasıl geçtiğini anlamadım, dinlemeye doyulmuyor.
Genç şarkıcıyı ilk kez aylar önce bir mekanda Arto sahneye davet ettiğinde canlı dinlemiştim. Orkestra olmadığı için enstrümansız iki şarkı söylemişti. Her baba yiğidin harcı değildir bu.O zaman da yanımdaki
Uçankuş TV’de Anılcan Tanrıyar’ın programına katılan Sinan Akçıl’ın açıklamalarını gördüğüm anda “Aaa işte bizim Mr. Grey” dedim! ‘Grinin, Karanlığın ve Özgürlüğün Elli Tonu’ kitap serisi ve bunlardan uyarlanan iki sinema filmiyle dünya çapında kadınların aşkı haline gelen Mr. Grey; bir ilişkiye başlamadan önce karşı tarafa sözleşme imzalatmasıyla ünlü. Öğrendik ki, Akçıl da ilişki öncesi sözleşme hazırlıyormuş.
Sözleşme şartları Grey’inki gibi sert değil tabii, en güzel aşk şarkılarının yaratıcısı duygusal bir adamdan beklendiği üzere gayet masumlar. “Maddi- manevi yanında olurum ve ruhunu müzikle, şarkılarla beslerim” şeklindeki ilk iki madde, karşı tarafın lehine hazırlanmış ve bence acayip romantik!
Akçıl, sadece üçüncü maddede ufaktan bir bomba patlatıyor: “Playstation oynadığım saatlerde telefonu açmam, oyun saatlerime karıştırtmam.” Önceki maddelerle mutluluktan jöle kıvamına gelen kişi, üçüncü maddeye “He he” deyip geçiyordur zaten!
Peki Mr. Grey ve Sinan Akçıl’ın diğer ortak özellikleri neler? Yakışıklı, fit, şeytan tüyünden bolca nasipli, beğenilen, başarılı adamlar olmaları. Ama şu var; Grey üzerinde uzun uzun düşünülerek yaratılmış bir karakter, bizim Mr. Grey ise
Yayınlandığı süre boyunca fenomen olan ‘Poyraz Karayel’ dizisi, Poyraz ve Ayşegül için mutlu son bekleyen milyonları gözyaşlarına boğan son bölümüyle veda etti... İzleyicilerin bile ayrılmakta zorlandığı dizinin ardından başrol oyuncuları İlker Kaleli ve Burçin Terzioğlu’nun yaptığı duygusal paylaşımlar; bunca zaman hayat verdikleri karakterlere nasıl gönülden bağlı olduklarını da gösterdi. Dizinin sezonlar süren başarısının sırrı da buydu demek ki; ‘Poyraz Karayel’e emek veren herkesin ona aynı zamanda yüreğini de vermesi...
Denk geldiğim her seferinde takılıp kalmama ve hikayesinden oyuncularına kadar her şeyine bayılmama rağmen bir türlü tam anlamıyla takip edememiştim diziyi. Ağlamaktan içim dışıma çıkarak izlediğim son bölümün ardından yayınlanan ilk bölümü de izleyeyim dedim. İlk bölümde her şey yeni başlıyor ya, biraz psikolojim düzelir diye düşündüm! Sonra ikinci, dayanamayıp üçüncü, dördüncü derken bir de baktım ki ‘Poyraz Karayel’i sil baştan yaşıyorum!
Poyraz’ından Ayşegül’üne, hayran olduğum usta oyuncu Musa Uzunlar’ın canlandırdığı Baba Bahri Umman’dan, Zülfikar’a (Celil Nalçakan) kadar efsaneleşen karakterleri, A’dan Z’ye tüm harika ekibi, nakış gibi işlenen