Gencecik, pırıl pırıl bir müzisyen Emrah Karaduman. Kariyerini ilmek ilmek işleyen, yıllardır bu yolda emek veren. Birkaç sene önce birlikte çalıştık.
Henüz tüm Türkiye adını bilmiyordu ama sektörün en popüler aranjörleri arasındaydı o zaman da. Tanıdığım kadarıyla da dünya tatlısı, pamuk gibi bir adam.
Ve manyağın biri geliyor, acımadan bıçağı saplıyor Karaduman’a. Neymiş, saldırgan Aleyna Tilki’ye aşıkmış, ikisini sevgili sandığı için müzisyeni aradan çıkarmaya karar vermiş! Bu hasta ruhlu kişiyi saldılar önce! Allah’tan savcının itirazıyla tekrar tutuklandı ama ya savcı itiraz etmeseydi? İki kişiyi bıçaklayıp ortalıkta gezmeye devam edecekti. Yarın öbür gün başkasına aşık olacak, ‘Amaaan nasıl olsa cezası yok’ rahatlığıyla sevgilisini bıçaklayacaktı belki!
Başak Sayan ve eşine komşuları silah çekti, arabalarını park ettikleri yer yüzünden! O komşu serbest şimdi, çift için ne kadar korkutucu olduğunu düşünün! ‘Silahla tehdit ettim yine edebilirim, nasılsa cezası yok’ diye düşünen bir komşuyla aynı binada oturuyorlar hâlâ. Bunlar ünlü isimlerin başına geldiği için duyduğumuz olaylar, gazetelerin üçüncü sayfalarına bakın bir de, insanın asabı bozuluyor, dört bir yanımızda her gün ayrı suçlar işleniyor!
İnsanların hayatına kastedenlerin cezalarının az olması veya hiç olmaması hepimiz adına çok korkutucu. Allah’a emanetiz yani. Her an her birimizin karşısına böyle saldırganlar çıkabilir, sonra da elini kolunu sallaya sallaya yoluna devam edebilir. Akıl alır gibi değil!
MUTLULUK GÜZELİN HAKKI MI?
Özge Ulusoy’a sorulan soruda sıkıntı var: “Güzel kadın mutlu kadın mıdır?” Bu nasıl bir bağlantı kurmak anlamadım, ne alaka? Mutluluğu güzelliğe bağlamak, kadınlar üzerinde yaratılan güzel olma baskısına bir örnek daha. “Güzel değilsen mutlu da olamazsın” der gibi!
Oysa bildiğim mutlu kadınları düşünüyorum, bu güzellik baskısını üzerlerinde hiç hissetmeyen, hayatı geldiği gibi yaşayan, ruhen son derece rahat kadınlar hepsi. Mutluluğun sırrı, kendini olduğu gibi seven ve her anından keyif almaya odaklanan insanlarda.
Burcu Esmersoy, sürekli evlenmek istemediğini dile getiriyordu. Şimdiyse nikah masasına oturmak istediğini söylemiş. Bence evlilik düşünmediğini belirtmek, bir kadının kendini koruma kalkanı; güveneceği, sırt sırta vereceği bir erkek bulamayacağına inanmaktan kaynaklanıyor. Ki, bu devirde aynen öyle. Kalp başka, mantık başka konuşunca da insan kendiyle çelişiyor.