Havaalanında uçak saatimi beklerken yolda okumak için bir kitap bakındım; hem su gibi aksın, hem de hayata dair bir şeyler katsın istedim. ‘Çok Satanlar’ bölümünde Merthan Demir’in ‘Kurallar Kitabı’nı görünce “Aha” dedim, “İşte bu!”... Yalnız kitapta yazarla ilgili tek bir bilgi yok, insan kimin fikirlerini okuduğunu bilmek istiyor. Google’dan baktım, oradan da biyografi falan çıkmadı, sadece Instagram profili var. Merthan Demir’in gizemiyle karşı karşıyayız!
Kitaba gelince madde madde yazılmış ‘hayata yön verecek kurallar’ listesini okurken hoşuma gidenleri işaretledim, bir de baktım neredeyse bütün kitabı işaretlemişim! Mesela;
“Hiçbir haykırış gönlü sağır birine ulaşacak kadar yüksek değildir. Ne kadar bağırırsan o kadar yorulursun. Kendini yorma!”... “Gönlü sağır” nasıl da içi dolu bir laf, hani kendini harap edersin de karşında bir duvar, bir kütük varmış gibi hissedersin ya! Yorulma boşuna anlamaz o, yol ver gitsin!
“Binlerce insanın düştüğü hataya düşme sakın! Sevdiklerinin değerini kaybetmeden önce bil! Kaybetmeden önce sev onları, kaybetmeden önce sarıl. Hayatın senaryosu hiç belli değil, erteleme!”... Kaybettiklerimizin ardından söylenen “keşke”ler kadar kötüsü yok,
Son yazılarımda magazin gündeminden biraz uzak kalmışım, magazin dünyasına geri dönüyor ve kafama yazdıklarımı hemen paylaşıyorum!
Demet Akalın mevzusu: “Bazı insanlar güçsüz oldukları için değil, çok uzun süre güçlü oldukları için ağlar” sözünü aklıma getirdi Demet Akalın’ın son günlerde yaşadıkları. Ve kendisiyle hiç tanışmamış olmama rağmen sanki çok yakın dostummuş gibi ben de üzüldüm. Demek ki yıllar içinde sadece şarkılarıyla değil; dobra ve samimi karakteriyle de böylesine sevdirmiş kendini bize... Malum yıldırımlar yüksek tepelere düşer, en kısa zamanda sıkıntıları bitsin inşallah.
Çirkin sevme mevzusu: Oyuncu İlker Kızmaz ve eşinin mutlu evliliklerine ve eğlenceli hallerine sosyal medyada denk geliyorum zaman zaman. Çok tatlılar... Bir de Larissa- Burak Gacemer ve Eylül-Kenan Özkan çiftlerine bayılıyorum. Neyse efendim; İlker Kızmaz’a “Bir kez daha anladım, güzel adamlar çirkin kadın seviyor” diye yorum yapmış terbiyesizin biri. Asıl çirkin olan sensin, senin ruhun! Kendi mutsuzluğu ve karanlığının acısıyla kin kusanlara deli oluyorum!
Google’da ‘A’ yazma mevzusu: Kendi küçük lafları büyük Aleyna Tilki’nin iddiasına göre Google’a “A” yazınca kendisi çıkıyormuş! Işın
Geçtiğimiz hafta sonu yakın arkadaşlarımla Bodrum’a kaçtık. Zaten yaz boyu her fırsatta kaçmazsam olmaz! Bir Bodrum klasiği olarak Gümüşlük Mimoza Balıkçısı’na gitmek istedik. Bendeki Mimoza aşkını bugüne kadar defalarca yazmışımdır, dünyanın cennet köşelerinden birindeki mekana her gittiğimde rüyada gibi hissederim. ‘Hisseder’dim daha doğrusu!
Bu sene geçtiğimiz cumartesiye kadar gitmek nasip olmadı. Yıllar boyu Mimoza’nın halkla ilişkilerini başarıyla yürüten Zeynep Alphan ayrıldıktan sonra rezervasyon yaptıramadık bir türlü! Abartmıyorum en az 10-15 defa denedim, telefona çıkan hanım müşteriye yardımcı olmamak konusunda adeta and içmiş! Zaten çoğu sefer telefonum açılmadı bile! Ağustos ortasına geldik, nasıl olduysa güç bela, defalarca dil dökerek bir masa ayarladık. Bugüne kadar çok sevdiğim bir yer için bunu söylediğime üzgünüm ama ayarlamaz olaydık!
Bir kere o tatlı butik havası gitmiş Mimoza’nın, masa sayısı öyle artmış ki beynim döndü kalabalıktan. Beş kişiyiz masada, mezeler kuş yemi gibi geliyor, ancak bir kaşık ucu kadar meze düşüyor kişi başına! Gelen hesabı görünce (Balık yemedik bu arada) sinirden küplere bindik! Mimoza’yı favori listemden çıkardım dostlar, tam bir
Başarılı ve fark yaratan işlere imza attığı kariyeriyle, Türkiye’nin bir ucundan öbür ucuna koşturduğu ‘Çocuklar Gülsün Diye’ projesiyle, gülümseyen gözleri ve enerjisiyle hem çok aramızda, hem de üç oğluyla kurduğu dünyasında tüm gözlerden uzakta... Hayatın dengesini öyle sağlam kurmuş ki Gülben Ergen... Buluştuğumuzda şaşırdım çünkü adeta gözle görülür şekilde ışık saçıyor! Bir de çok güzel, hiç makyajı yokken bile... Uzun zamandır kimseye röportaj vermiyordu, onunla ilgili merak ettiklerimiz birikmişti.
Biyonik kadın gibi görüyorum sizi! Onca işe ve üç oğlunuza yetişiyorsunuz. Koca bir ekibiniz olmalı...
Minicik bir ekibim, sonsuz Allah inancım, dev bir yaşam sevincim var. Üç oğlumun boğazından geçecek lokmalar ve onları tatile götürebilmek için çalışıyorum. ‘Elhamdülillah’ sihirli kelimem. Hep şükrederek yaşadım ama nimetlere değil, acılarıma ve hayal kırıklıklarıma da şükrederek.
Her zaman adı gibi gülen bir Gülben Ergen var. Oysa hayat her zaman güllük gülistanlık gitmiyor. Yorgun düştüğünüz, üzüldüğünüz zamanlarda enerjinizi nasıl koruyorsunuz?
Allah’a sığınırım. Sığınmak ve tefekkür insanın kederini temizliyor. Dış güzelliği yıllarca süsledik. İçimi süslemeye çalışıyorum son
Epey zamandır kimselere röportaj vermiyordu Gülben Ergen... O epey zaman süresince de ben kendisiyle röportaj yapmayı çok istiyordum! Beni kırmadı sağ olsun, kariyerinden aile yaşantısına, aşka kadar sorduğum her şeyi de tüm içtenliğiyle yanıtladı.
Röportaj için Bodrum’da buluştuk. Ergen uzaktan bana doğru yürürken bir bakakaldım önce! Öyle hoş, havalı bir yürüyüşü var ki... Hani ünlü sanatçı Gülben Ergen olduğunu bilmeseniz de dönüp bakarsınız illaki, öyle bir aurası var. Yan yana geldiğimizde bir daha bakakaldım! Zaten çok beğendiğim bir kadındır ama yüzünde gram makyaj yokken güzelliği ayrı olay! Sadece fiziksel güzellikten bahsetmiyorum, adeta ışık saçıyor etrafa, gözlerinin içi parlıyor.
Ve öylece bakakalmışken ağzımdan şunlar çıktı ilk olarak: “Hani bakıyorum, inceliyorum en ufak bir estetiğiniz de yok, çok belli, nasıl bu kadar güzel olabiliyorsunuz?” O tatlı gülümsemesiyle teşekkür etti ve anlatmaya başladı. “Estetik yaptırmanın ötesinde öyle sağlam arınma metodları var ki. İyi düşünmek, kimsenin kuyusunu kazmamak, başkalarını yargılamamak gibi. Sonra yüze nemlendirici ve cilt bakımları... Doğa müthiş nimetler sunuyor. Sürdüğünü ye, yediğini sür felsefesini ciddiye alıyorum.
Temmuz ayındaki büyük Ege depremini Bodrum’un göbeğinde yaşadım, İstanbul’a döndüm kafamıza taş yağdı, ortalık sular altında kaldı! Tekrar Bodrum’a geldim, ilk gün 10 parmak yağmur yağdı, sonra da çalar saat niyetine sabahları hepimizi yataktan fırlatan depremler başladı! Doğal afet nerede ben orada yani, ya da tam tersi! Ege depremlerini millet geyiğe vuruyor artık, o kadar sıklaştı ki!
- Deprem testini geçen Bodrum halkı, Japon vatandaşlığına hak kazandı!
- Bodrum’da alarm kurmuyoruz, sabahları rutin olarak deprem olur ve uyanırız.
- Fay hatları da tatil için Bodrum’u seçmiş, ne var bunda?
- Depremin şiddetini bile anlıyoruz artık, Richter ölçeğine döndük!
Hani belki ti’ye alarak korkumuzu bastırmaya çalışıyoruz ama; Gülben Ergen’in yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür’le yaptığı röportaj aklımdan çıkmıyor. Görür; Marmara’da 250 yılda bir 7 şiddeti üzerinde deprem olduğunu ve o 250 yılın 2016-2017’de dolduğunu, İstanbul depreminden kaçış olmadığını söyledi. Korku filminde gibiyiz, Allah yardımcımız olsun çünkü önlem namına pek bir şey yok ortada!
TEK ADAYIM VAR: EDİS!
Manga grubunun sosyal medyadan yaptığı paylaşımla, “Yeniden Eurovision’a katılacağız” diye heyecan yaptık. Hemen “Kim gitsin
Müzik dünyasındaki haksız rekabetin son sürat artışını dehşet ve sinir içinde izliyorum! YouTube’da kliplerine ‘tık satın alanlar’ aslında bariz şekilde ortada! Koskoca Tarkan bile bir ayda60 milyon izlenirken, yeni bir ismin bir haftada 45 milyon izlenmesi gibi bir dünya yok! Bir de çıkıp yalan tıklarıyla övünüyorlar utanmadan! İş artık öyle bir noktada ki; sahte tık yaptırmadan bu düzende var olmak imkansız hale geldi!
Hande Yener’in; “YouTube’da sahte tık yapılmaması için rekabet kuruluna şikayette bulunduk. Şimdi de yurt dışından sahte tıka devam ediyorlar! Eziksiniz!” ve “Herkesi salak yerine koyup sonra da unuttururlar sanıyorlar! Asla susmayacağım haberiniz olsun!” tweet’leri biraz olsun içimi soğuttu. Güçlü bir pop figürünün isyanı bu rezaletin gündeme gelmesi açısından çok önemliydi.
Sahte tıklar konusunun peşini hiç bırakmayan sevgili Ali Eyüboğlu da köşesinde yazdı geçen gün. “Rekabet Kurulu başvurusundan ne çıkar bilmiyorum...” diyor Ali Abi. Sahte tıklama yapanların isimlerini deşifre etme kararı çıksa mesela, off harika olur! Cümbüşü o zaman görün, yalancıların havası fısss diye sönüverir!
Polislikten men edilsinler!
Kadıköy metrosunda polisler tarafından darp
Hayatlarımızda ne sıkıntı yaşarsak yaşayalım, sosyal medyada hepimiz güllük gülistanlık paylaşımlar yapmaya alıştık. Ee madem her bir şeyimizi sosyal medya üzerinden alenen yaşar haldeyiz, nedir bu yiğitliğe leke sürdürmeme hali?! Tatsızlıklarımızı da paylaşsak ya! Belki de hep mutluymuş imajı çizerek kendimizi de buna inandırmaya çalışıyoruz. Sosyal medya hem milleti, hem kendini kandırma mecrası kanımca!
Fark ettim ki ben de genelde olumsuz paylaşım yapmıyorum ama geçtiğimiz gün işle ilgili sağlam kazık yediğim ve beni çok zor durumda bırakan eski bir arkadaşımın yüzsüzlüğüne o kadar dellendim ki; “Sakin ol ve ahmakların gününü rezil etmesine izin verme!” diye bir yazı paylaştım. Bazen insanların utanmazlığı karşısında bana ‘kal’ geliyor yeminle. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırıyorum, tepki veremeden öylece kalakalıyorum. Sonra da kendime kızıyorum sustuğum için!
Yani sen kendi dünyanda enerjini ne kadar korumaya çalışırsan çalış, dış etkenler bir anda bütün sinirlerini hoplatıp o enerjini emebiliyor. Peki bizi ayakta tutan pozitif enerjimizi korumak için ne yapacağız? Takip ettiğim Pozitif Ruh sayfasının önerileri dikkatimi çekti...
Enerjimi korumak için...
Düşünce tarzımı da,