İnstagram’da gülmekten gözümden yaş getiren bir videosuna denk gelmemle başladı bendeki Kaan Sekban bağımlılığı. O dakikadan itibaren tüm skeçlerini hatmettim. Canım bir şeye sıkılacak olursa, açıp tekrar tekrar izliyorum, neşem yerine geliyor! Eski bir beyaz yakalı olarak hazırladığı ‘Yakam Beyaz Beynim Ayaz’ skeçlerine ayrı bayılıyorum, hele bir insan kaynakları karakteri var ki efsane...
Tek kişilik gösterisine hemen gitmek istedim tabii ama hiç kolay olmadı! Geçtiğimiz salı Maslak Uniq’te gerçekleşen gösteriye daha vakit olmasına rağmen bin kişilik salonun biletleri tükenmişti. Hayalet’iniz pes etmez, ünlü menajer Berna Müjde’yi öyle darladım ki, ikinci davetiyesini bana verdi, cansın Berna! İki saat aralıksız süren gösteri boyunca aralıksız güldük! Gülmekten şuurum kapandı, yorgun düşüp koltuktan aşağı kaymaya başladım. Ertesi sabah bir kilo vermiştim, o kadar gülmeye vücut epey kalori yakmış! Bu anlattıklarımda ufacık abartı yok bu arada, belirteyim!
Gösteri çıkışı yüzlerce kişi Kaan Sekban’a kitap imzalatmak için sıraya girmişti. O yorgunlukla herkesle tek tek ilgilendi, fotoğraf çektirdi, kitaplarını imzaladı. Yüzü bir an bile düşmedi, öyle sempatik ki... Sekban’ın üç ay
Hülya Avşar, ulaştığı milyonlarca kişinin bilinçaltını etkileyen sözleri televizyon ekranından açıklıyor: “Erkek arada bir karısına çaktırmadan aldatmak zorundadır. Aldatması lazım ki o evlilik yürüsün, başka türlü yürümez.”
Program konuğu Mehmet Coşkundeniz, ‘en kıt akıllı’ kişinin bile anlayıp kabul edeceği şekilde tane tane mantıklı açıklamalar yapıyor; “İlişkide aşk, heyecan bitince irade, kontrol ve eşle kurulmuş olan hayatı kaybetme korkusu devreye girer. Bir başkasına asla dokunmadan ömür boyu ilişkisini sürdüren sadık erkekler vardır” diyor. ‘Sadakatsizliğin normal kabul edilemeyeceği’ konusunda dakikalarca dil döküyor.
Hanımefendinin ise inadı inat, katiyen kabul etmiyor ‘sadakatli evlilik’ fikrini! ‘Düzgün evlilik için erkeğin zina yapması şarttır’ı kanının son damlasına kadar savunurken, bir yandan da çok gülüyor, çok eğleniyor. Hali, tavrı ve söyledikleri o kadar rahatsız edici ki, dinlerken asabınızın bozulmamasına ihtimal yok!
“Ben daha da evlenmem, benim tuzum kuru” diyor sohbetin bir başka yerinde. Sonra erkeklere ‘resmen yol göstermeye’ başlıyor: “Erkek olsam çaktırmadan yaparım, yakalanırsam inkâr ederim, hediye, çiçek falan derken unutuluyor zaten!”
Oh ne güzel
Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından alınan kararla, 2012’den beri her 11 Ekim’de ‘Dünya Kız Çocukları Günü’ kutlanıyor.
Bu kararla; kız çocuklarına karşı ayrımcılık ve şiddetin önlenmesi, onların toplumda daha güçlü olmalarının ve tüm haklardan eşit şekilde yararlanmalarının sağlanması hedefleniyor.
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Eski Bakanı Önay Alpago’nun konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında verdiği bilgiler çok önemli. “Bu güzel hedefleri öneren üç ülkeden biri olduğumuz için gurur duymamız ve kutlamamız gerekir ama ne yazık ki ülkemizde yaşanan acı gerçekler bizi kutlama bir yana, sorgulama yapmak ve utanç duyduğumuz gerçeklerle yüzleşmek zorunda bırakıyor” diyen Alpago’nun açıklamaları, durumun vahametini bir kez daha ortaya koydu.
Eğitimde 4+4+4 sistemi en büyük darbeyi kız öğrencilere vurmuş. 2016 yılında ilk dört yıldan sonra ‘37 bin’ kız çocuğu okuldan alınmış. İkinci dört yıldan sonra ise 194 bin kız öğrencinin eğitimine son verilmiş. Daha küçücük yaşta varlığından utandırılan, cinsel kimliğinden tedirgin edilen, toplumsal yaşamda korku, ayıp ve yasaklarla kuşatılan; hayalleri, neşeleri, özgürlükleri ve çocuk olma hakları ellerinden alınarak ‘çocuk gelin’
Hacettepe Üniversitesi’nde doktora çalışması kapsamında; 3 bin 654 ortaokullu ve liseli gençle yapılan anket haberini, Hürriyet gazetesinde okudum. 10-18 yaş arası gençlerin izledikleri dizilerin içerik açısından incelenmesiyle, çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmış. Dizilerdeki şiddet unsurlarının özellikle gençleri nasıl olumsuz etkilediğini ve şiddete yönelttiğini defalarca yazmışımdır.
Dizi içeriklerinde yüzde 85 oranla çocukları tehlikeli durumlara sokabilecek intihar, hırsızlık, cinayet ve kavga gibi ifade veya görsel sunumlar var.
Yüzde 5’inde hayal kırıklığı duygusunu geliştirici, tehdit edici ifadeler ve yalan söylemeyi destekleyen iletiler var. Kahramanların yüzde 16’sı vurma, yaralama, öldürme, bağırma ve hakaret etme gibi fiziksel ve sözlü şiddet kullanıyor.
Şiddet sınırlaması getirilsin!
Küçümseme, karalama, dışlama ve alay etme gibi psikolojik şiddet oranı yüzde 13... Karakterlerin problemlerini şiddet kullanarak çözme oranları yüzde 20... Yüzde 15 oranında kanunlara karşı gelmeyi normalleştiren ifadeler bulunuyor. Yüzde 39 oranında olumsuz davranış sergileyen kahramanlar, model olarak sunuluyor. Argo sözcüklerin kullanım oranı yüzde 44...
Dizilerin sadece yüzde 9’u
Çocukluğumun ünlü kahramanı He-Man; “Gölgelerin gücü adına, güç bende artık!” diyerek gücünü gölgelerden alıyorsa, biz dövme tutkunlarının gücü de kesinlikle vücutlarımızda taşıdığımız dövmelerden geliyor! Dövmelerimin her birinin bana ayrı enerji ve güç verdiğine inanıyorum hakikaten. Türkiye’nin en ünlü dövme sanatçılarından Mehmet Berge ani bir kararla evlenip Bodrum’a yerleşince, stüdyosu ‘Berrge Tattoo’yu da Yalıkavak’a taşıyınca; elimde uzayıp giden ‘yaptıracağım dövmeler’ listemle arkasından öylece bakakalmıştım!
Birkaç gün önce ‘Berrge Tattoo’nun İstanbul’da yeniden şube açtığını öğrendiğimde sevinçten havalara uçtum yeminle! Ömür boyu taşıyacağınız o dövmeleri herkese teslim edemezsiniz, gerçekten güvenmeniz, inanmanız lazım. Mehmet Berge’nin kendisi gibi öyle sağlam bir ekibi var ki güven konusunda onlara çok bağlıyım. Etiler’de açılan yeni şubeye ışınlandım haliyle!
Hayallerinin peşinde buluşanlar
Bu stüdyodaki ekibi bir araya getiren şey, hayalleri. Mehmet Berge, Mimar Sinan mezunu, yıllarca Devlet Opera ve Balesi’nde baletlik kariyerini sürdürmüş. Okuldayken resim derslerindeki başarısı onu dövme tasarımları yapmaya yöneltmiş ve uzun zamandır da dövme dünyasının önde
Üşümesin Ayaklar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Esin’in yolladığı e-postayı okurken gözlerim doldu. Aramızda böylesine duyarlı olan ve elini taşın altına koyan değerli insanlar bulunması umut veriyor bana... Her satırını sizinle paylaşmak isterdim ama köşeme sığmayacağı için özetlemem gerekiyor.
Türkiye’nin dört bir yanında maddi zorluk yaşayan ve okumaya çalışan çocuklara yardım etmek için 2016 yılında, üç kişi çıkmışlar bu yola... Şu anda ise derneğin 500 gönüllüsü var ve en güzeli de yüzde 90’ının üniversiteli gençlerden oluşması.
Bir yılda 5 bin çift ayakkabı
Sistem şöyle işliyor; dernek ekipleri yardıma ihtiyacı olan çocukları belirliyor, listeler hazırlanıyor ve gelen yardımlar yerlerine ulaştırılıyor. Maddi yardım almayı tercih etmiyorlar, her gönüllünün gücü belirlenen listeden ne kadarına yeterse, bir çift ayakkabı veya atkı alıyor. Bir yıl içinde 5 bin çift ayakkabı ve malzeme ulaştırmışlar miniklere... Allah hepsinden razı olsun.
Ama tabii ki “Allah razı olsun” deyip kenara çekilmek olmaz, her birimiz ufacık bir destekte bulunsak, derneğin ulaşacağı çocuk sayısı, çığ gibi büyür ve üşüyen minik ayaklar yerini sıcaklığa bırakır. Bir çift küçük ayağı ısıtmanın
Çıktığı anda milyonları etkisine alan ilk şarkısı Zalim’den beri (Hâlâ en sevdiğim şarkılardan, hatta dünyanın en güzel şarkılarından biri bence) ailece bayılırız Yalın’a. Eskiden hiçbir konserini kaçırmazdık ama uzun zamandır ayrı kalmıştık. Geçtiğimiz çarşamba temelli yerleşmek üzere Amerika’ya giden ve bütün kalbimi de kendisiyle birlikte götüren kardeşim Kuki, İstanbul’daki son akşamında Yalın konserine gitmek istediğini söyledi.
Meteoroloji salı akşamına yağmur gösterse de, iki adım ötedeki Beşiktaş maçının kaosu olsa da; ıslanmaya ve trafik çilesine çoktan razı bir şekilde dört kız arkadaş attık kendimizi Harbiye Açıkhava’ya. “Acaba yağmur ve maç yüzünden az kişi mi gelir?” diye konuştuk ama, konser alanı iğne atsan yere düşmez vaziyette doluydu. Yalın sevgisi ne maç dinlemiş, ne yağmur.
Konserin başından sonuna kadar binlerce kişi hep ayaktaydı. Genelde ağır takılan protokol de dahil kimse bir şarkıda bile yerine oturmadı. İnsanları coşturmak için türlü türlü şovlara gerek olmadığının ve şarkıların gücünün en büyük kanıtlarından Yalın... İstisnasız bütün parçalarını hep bir ağızdan söyledik, her biri nasıl beynimize işlemişse bilmediğimiz tek şarkı yoktu ve dinledikçe fark
Aşkın ve ilişkilerin cılkının çıktığı şu dönemde İdo Tatlıses’in yaptığı, “İyi ki, babamın çapkınlık genleri bende ağır basmıyor. Çok eşliliğe ve aldatmaya karşıyım” açıklamasını ellerim patlayana kadar alkışlıyorum! Hani normal şartlarda tek eşliliği savunan bir erkeği alkışlamanın lüzumu olmamalı, zira ilişki yaşıyorken olması gereken bu... Ancak memlekette sadakat artık nimetten sayıldığı için, topluma gencecik yaşında böyle güzel örnek olan İdo’ya helal olsun! Zaten saygılı ve seviyeli duruşuyla her zaman takdir ettiğim bir isim.
İhanet dedikodusuna noktayı koydu
Evlilik bitti mi düşman kesiliyor birçok tanınmış çift. Birbirlerini tüm Türkiye’nin gözü önünde yerin dibine batırma savaşı veriyorlar. Bu savaşlardan çocuklarının nasıl kötü etkileneceğini düşünmeden...
Tuba Büyüküstün, Onur Saylak’tan boşandıktan hemen sonra yeni sevgilisiyle görüntülenince, aldatma haberleri aldı başını gitti ya... Saylak’ın, “Tuba beni aldatmadı” açıklaması yaparak, eski eşi hakkındaki tüm dedikoduların önüne geçmesi de alkışı hak ediyor. Eğer sussaydı, bu ihanet konusu Büyüküstün’ün üzerine yapışıp, sakız gibi uzayacaktı.
İSİM YAPINCA KALİTE DÜŞMEMELİ!
Adım başı şubesi bulunan ünlü restoran-cafe