Esad’ın gidiş formülü Putin’in önüne kondu

21 Ekim 2015

Suriye 4.5 yıldır her türlü kâbusun yaşandığı, hiçbir öngörünün tutmadığı ve bütün Ortadoğu’yu altüst eden bir kara kutuya döndü. Buradan çıkan sorunlar öyle katmanlı ki... Suruç’ta, Ankara’da bombalar patlıyor, dünyanın büyük güçleri bir terör örgütüne karşı diğerini besliyor, bir halk akın akın ülkesini terk ederek bütün coğrafyayı altüst ediyor. Bunlar olurken Türk dış politikasını Suriye’deki gelişmelerden adeta sorumlu tutan bir yaklaşım da var. Bununla da kalmıyor, Ankara’yı IŞİD’e destek olmakla itham ediyor aynı çevreler. Peki, Türkiye Suriye politikasında nerede duruyor? Esad’la ilgili pozisyonunu revize etti mi? Merkel’in gelişi neyi değiştirecek?

Bütün bu soruları pazartesi öğleden sonra bir grup gazeteci olarak önemli bir kaynağa sorduk. Üç saati aşan sohbetten çıkan bazı çarpıcı başlıklar şunlar:

Esad’la ilgili: Esad’lı 6 aylık bir geçiş süreci planı DEAŞ’a karşı kurulan 10 ülkeli koalisyon olarak ortaya kondu. Bu plana göre Esad’ın yetkilerini devrettiği 6 aylık bir sembolik başkanlık süreci yer alıyor. Bu sürenin sonunda Esad’ın gitmesi ve yeni bir yönetimin devreye girmesi öngörülüyor. Bu planı Obama 28 Eylül’de BM toplantısındaki görüşmede Putin’e verdi. (Bu

Yazının Devamı

Türk olmamak ayıp mı ki Aziz Sancar’a sormak ayıp olsun?

18 Ekim 2015

Geçen hafta o dehşet terör saldırısı olduğu sırada masama şimdi yazmakta olduğum yazı için oturmuştum. Bu gün tamamlamak niyetindeyim kafamdakini. Maalesef 100’den fazla ölü, onlarca yaralı ve bunların üzerinden bitmeyen birbirimizi yemeleri fonda bırakıp yeniden Aziz Sancar’a dönmek istiyorum. Zira Nobel Kimya Ödülü’nü bu bilim insanımızın almasıyla hem nihayet milletçe sevinmiş hem de bir tartışmaya tanıklık etmiştik.

Bu tartışma Sancar’ın etnik kimliği üzerineydi. BBC’nin Sancar’a Arap mı, Türk mü olduğunu sorması profesörü çok kızdırdı. ‘Türk’üm diyerek tartışmayı kapattı. Daha sonra Güneydoğulu olmanın insanları bu sorulara maruz bıraktığı açıklamaları takip etti ve genel olarak böyle bir soru sorulmasının Nobel gibi büyük bir başarı söz konusu olduğunda çok düşük ve bu başarıyı gölgeleyici olduğu tezi medyada işlendi. Herkes de buna kafa salladı. Bilim gibi ‘ulvi’ şeyleri konuşurken kim olduğumuzu konuşmanın ‘ilkellik’ olduğu vurgusu bu tartışmalara hâkim oldu. ‘Ah ne hale geldik’. ‘Dünya ne konuşuyor, biz ne konuşuyoruz’ türünden sayıklamalar galiba bu tartışmanın BBC’den çıktığı unutularak bol bol yapıldı.

Peki ama Aziz Sancar’a Türk mü, Kürt mü, Arap mı olduğu sorusunu

Yazının Devamı

Yeter!

11 Ekim 2015

Bu ülkeyi lime lime etmek, kanatmak istiyorlar. Oyun hamuru gibi istedikleri şekli vermek, istedikleri atı koşturmak istiyorlar. Bütün farklılıklarımıza, kavgalarımıza rağmen yarattığımız ‘biz’i unutturmak istiyorlar. Bir halı gibi bu toprakları altımızdan çekmek istiyorlar!

Çok üzgünüm. Gencecik insanların pırıl pırıl bir Ankara sabahında halay çekerken arkalarında dev bir bomba patlamasını defalarca art arda izledim. Ne tuhaf, ölüm ve yaşamın nasıl iç içe geçtiği bir coğrafyada yaşadıklarını bilircesine ‘bu meydan kanlı meydan’ diye haykırarak çekiyorlardı halaylarını. Düşünebiliyor musunuz? ‘Bu meydan kanlı meydan’ derken arkanızda canlı bomba patlıyor ve kendinizi bir kan banyosunda buluyorsunuz...

Ne olur bu oyunları görelim. Kesinlikle dış bir el ya da eller ülkemizi dizayn etmek istiyor. Hiçbir zaman yaşanan olayları dış mihraklarla açıklama kolaycılığına kaçan bir gazeteci olmadım. Komplo teorilerine prim vermedim. Ancak beş aydır Türkiye’de kaotik bir ortam var. Ülke yabancı istihbarat teşkilatlarının ve bilimum terör örgütlerinin av sahası oldu. Bu saldırı Suruç’u fena halde hatırlatıyor. Benzer bir kitle, aynı yöntem, benzer vahşet görüntüleri...

Bu

Yazının Devamı

Ah eskiden gazetecilik ne seviyeliydi...

4 Ekim 2015

Tarihi dünden başlatmayanlar, bir nebze olsun hafıza sahibi olanlar bilirler ki kalem kavgaları bizim mesleğin olmazsa olmazlarındandır. Her devirde yazarlar birbirleriyle atışmışlar, kozlarını köşelerinden paylaşmışlardır. Bu, beğenin beğenmeyin yalnızca bu devirde değil, her devirde böyle olmuştur.

Ancak şiddetle karşı çıkmamız gereken, şiddetin devreye girmesi. Bu kabul edilemez! İfade kabiliyetinin bittiği, vandallığın devreye girdiğinin resmi. Ahmet Hakan’a yapılan saldırı da böyle ilkel bir zihniyetin ürünü. Türkiye geçmişte gazetecilere yönelik şiddet konusunda kabarık bir sabıkaya sahipti, o günleri çağrıştıracak her gelişmeye karşı birleşmeliyiz.

Bu vesileyle ‘Gazetecilik ne hale geldi, eskiden böyle miydi ya? Seviyesizlik aldı başını gidiyor’ gibi yorumlar yapanlara biraz tarihi hatırlatmak isterim. Mesela şu satırlar: ‘Kızıl mikrop olur, genç ve saf okuyucuların beynine girer, cambazhane ibişi olur, soytarılık yoluyla propagandasına devam eder. Nihayet domuz olup mukaddes bölgelere saldırırken...’

Bu cümlelerin sahibi büyük edebiyatçı Peyami Safa’dır. Değerli mizah ustası Aziz Nesiniçin bizim Milliyet gazetesinde kaleme alır bu satırları. Bunun üzerine Aziz

Yazının Devamı

Ak Parti neyi neden değiştirdi?

20 Eylül 2015

Cuma akşamı açıklanan aday listelerinde en büyük değişiklik Ak Parti’de. 7 Haziran’a giderken belirlediği 550 ismin 238’i bu kez listede yok. Genel olarak iyi çalışılmış, Ak Parti’nin eski güçlü isimleri ile yeni önemli isimlerini bir araya getiren bir formül bulunmuş.

Ali Babacan’ın yeniden listede olması bence önemli ve olumlu bir sürpriz. Üzerinde fırtına koparılan ve ‘Ak Parti eski Ak Parti değil’ söylemini kuvvetlendirmek için kullanılan bir argümandı Babacan’ın yokluğu. Ancak birbiriyle yer yer çelişir görünen ekonomik görüşlerin hangisi seçim sonrası partiye ağır basacak, olası bir hükümete hangi ekol damgasını vuracak, göreceğiz...

3 dönem şartının ortadan kalkması da partiyi rahatlatmış. Taner Yıldız’ın, Beşir Atalay’ın, Cemil Çiçek’in, Burhan Kuzu’nunyeniden listelerde olması ‘Biz bildiğiniz Ak Parti’yiz’mesajını veriyor. Aynı zamanda Davutoğlu’nun yakın ekibi Taha Özhan, Ali Sarıkaya ve Ertan Aydın gibi isimlerin de korunması gençleşme ve yenilenme iddiasının altını doldurduğunu gösteriyor partinin. Tuğrul Türkeş’inadaylığı ise MHP’nin elini zorlayacak bir adım.

7 Haziran’da Ak Parti’nin en yumuşak karnı Güneydoğu listeleriydi. Birçok yerde yanlış isimler ve

Yazının Devamı

Kongrenin şifreleri

13 Eylül 2015

12 Eylül tesadüfi bir tarih değil. Darbenin yıldönümü olan ve vesayetin simgesi haline gelen bu tarih Ak Parti’nin aynı algıyı değiştirme iddiasının da bir sembolü. Partinin 5. Olağan Kongresi’ni yapmak için bu tarihi seçmesi Türkiye’de bir devri kapattığını hatırlatmak ve aynı ideal uğrunda yürüdüğünü vurgulamak için tercih edilmiş olmalı. Tıpkı darbe anayasasında önemli değişiklikler yapmak için seçtiği referandum tarihi gibi...

Kongrenin önceki kongrelerden önemli farkları var. Bunların içinde en önemlisi ilk kez Tayyip Erdoğan’ın toplantıda olmaması. Geçtiğimiz yıl 27 Ağustos’ta yapılan kongrede genel başkanlığı Ahmet Davutoğlu’na bırakan Erdoğan bu kez fiziki olarak kongrede yok ancak partinin doğal lideri olduğu her yerde hissediliyor. Ak Parti kurucusu ve yön göstericisi olarak Erdoğan’ın varlığını özellikle vurgulamış parti teşkilatı.

Coşku arkadan geldi

Salona girer girmez benim ilk edindiğim izlenim, bu kez toplantının daha sessiz ve coşkusuz geçeceğiydi. Zira daha önceki kongrelere hâkim olan müzik bu kez şehitler dolayısıyla yoktu. Biraz da yorgun görünüyordu kalabalık. Sanki o ilk dönemler hâkim olan coşku azalmış gibi. Ancak Tayyip Erdoğan’la ilgili film gösterilmeye

Yazının Devamı

Öyle değil Mr. Urban!

6 Eylül 2015

İnsanlığın öldüğünü değil, galiba hiç doğmadığını anlattı bize Kobani’den kaçıp Bodrum sahiline vuran Aylan’ın bedeni... Ortak değer, vicdan, merhamet gibi kavramların kitlesel bir karşılığının olmadığını anlattı.

Evet, hepimiz teker teker mahvolduk o fotoğrafa bakarak.

Sanki minicik çocuğun bedeni, yıllardır içeriğinden koparıp buz gibi bir konu haline getirdiğimiz Suriye iç savaşının parçası değilmiş, siyaset ölen binlerce çocuğun bedenini örtmemiş, ilk ölen Aylan’mış gibi lanet ettik, hayret ettik, kendimizi temize çektik o fotoğrafta...

Dünyaya kafa tutarak ama içten içe kafa tuttuğumuzun içinde bulunduğumuz konfor ataleti olduğunu bilerek yatağımızda gözyaşı döktük.

Ve evet, Batı kamuoyu ilk kez 4 yıldır ölenlerin gerçekten öldüğüne ikna oldu. Herkesin gözü önünde 4 yıldır yaşanan vahşet ancak minicik bir bedenin üzerinden ölüm pornografisi olarak kafalarımıza dank edebildi.

Peki, dank etti de ne oldu? Bir şey değişecek mi? İki günlük duygu dalgasının ötesinde Aylan’ın ölmesi neyi farklı kılacak?

Batı yönetimleri hâlâ aynı monolitik, korkak, içe dönük ve kendini kandıran pozisyonundan bir milim hareket etmiş değil. Aylan’ın cesediyle birlikte dünyanın gözüne sokulan bir utanç da

Yazının Devamı

Bir 30 Ağustos yazısı

30 Ağustos 2015

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı. Kurtuluş Savaşı’nda büyük taarruzun neticelendiği gün. Çocukluğumda Yeşilköy’deki evimizde 30 Ağustos’lar özel bir coşkuyla karşılanırdı. Atatürk ilkeleri ve devrimlerine bağlı bir aileydik. Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine çıkacağı günleri umut ediyorduk. ‘Basında Güven’ sloganıyla, reklamlarında Altan Öymen’in çıktığı Milliyet gazetesini ve Hürriyet’i okurduk. Hem Milliyet hem Hürriyet her 30 Ağustos’ta Atatürk ve Büyük Taarruz ile ilgili kitaplar ve görseller hediye ederdi.

Şimdi ailemin düzenli okuru olduğu Milliyet’in yazarıyım ve bizim aile gibi Milliyet okurlarının dünyasını iyi bildiğimi düşünüyorum. Evet, Milliyet okurlarının genel ortalamasının dışında liberal demokrat bir siyasi çizgiye sahibim. Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine çıkabilmesinin de yolunun liberal demokrasi ve liberal ekonomiden geçtiğini düşünüyorum. Elbette bu perspektifle bugün bu ülkenin en büyük partisini yöneten muhafazakârlar da eleştirilmeli ama benim içinden çıktığım laik kesim de önce özeleştirisini kuvvetli biçimde yapmalı...

Mesela senelerce laik kesim başörtüsünü adeta bir takıntı yaptı. Başörtülü kızların okula gitmelerine bile izin verilmedi. Onları

Yazının Devamı