Strasbourg’da yeni bir Türk

15 Nisan 2011

Geçen gün Erdoğan’ın Strasbourg’daki Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasını izlerken nereden nereye gelmiş olduğumuzu düşündüm.
Avrupa Konseyi insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla kurulmuş, Avrupa çapında hükümetler arası bir örgüttür. Birkaç istisna dışında, Türkiye dahil, bütün Avrupa ülkeleri buraya üyedir.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üye ülkelerin parlamentolarından seçilen 315 üyeden müteşekkildir. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inancımız narin olduğu için en iyi müşterisi olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Avrupa Konseyi’ne bağlıdır.
Eskiden bu gibi meclislerde bizimkiler mümkün olduğu kadar yüksek not almaya kararlı “iyi aile çocuğu” havasında Batılıların hoşlarına gidecek şeyler söylemeye çalışırlardı. Şikâyet edecekleri bir konu varsa onu da mümkün olduğu kadar diplomatik bir dilde anlatmaya çalışırlardı.

‘İster al, ister alma’ havası
Kendine güvensizlik, dünyadaki yerinden emin olmama havası hâkimdi bu sunumların çoğuna.

Yazının Devamı

Emine Uşaklıgil’in Cumhuriyet’i...

14 Nisan 2011

Ankara’daki öğrencilik ve ilk gazetecilik yıllarımda Cumhuriyet Türkiye’nin Le Monde veya New York Times olmaya aday tek gazetesiydi. Ağır ve saygındı. Etkili yazarları vardı. Gazetede uzun yıllar çizen Ali Ulvi belki de Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi karikatüristi idi. Ama uzun soluklu olamadı. Gazete sahibi Nadi ailesi birbirine girdi, ardından gazetede egemenlik kurmak isteyen iki düşman kamp. Dostoyevski romanlarını gölgede bırakacak acılı bir süreçte gazete aileyi, aile gazeteyi yok etti.
Cumhuriyet 1990’larda iflas etti. İç savaşın galibi İlhan Selçuk’un yönetimine geçti, önemsizleşti ve öyle kaldı. Tirajı yarılanıp altmış binlere düştü, sonra onun da yarısına indi. “Küçük olsun benim olsuncular” kazanmıştı.
Cumhuriyet’te sorunlar gazeteyi 1924’te kuran Yunus Nadi’nin (1870-1945) ölümü ile başladı. Hisseler Yunus’un despot eşi Nazime ile beş çocuğuna kaldı. Gazetenin yönetimi ise Emine Uşaklıgil’in “evladı azam” diye tarif ettiği, isteksiz gazeteci Nadir Nadi’ye (1908-1991) geçti.
Nadir, babası gibi “mücadele ve kavga adamı” değildi ve gazeteciliği de sevmiyordu. “Sakin bir köşede Mozart’la beraber olmayı, Paris’te sonbahar yapraklarına basarak dolaşmayı hiçbir

Yazının Devamı

Parti başkanı diktatörlüğü demokrasisi

13 Nisan 2011

Gözünüz aydın. Milletvekili seçme ve yerleştirme sınavları sona erdi. Dört partide, kırktan az kişi, kırk milyon seçmenin kimleri seçeceğini tayin etti. Size sandığa gidip seçilenleri seçmek kaldı.
Iskartaların yanında, parti başkanlarının sevmediği milletvekilleri, düşünceleri onlarınkiyle uyuşmayanlar, zaman zaman dik durup ne düşündüğünü söyleyenler de temizlendi. Geriye zıp diye ayağa kalkmayı, ilkokul çocuğu gibi alkış tutmayı becerenler veya becerebileceği sanılanlar kaldı.
Genel merkezlerde sabahlara kadar sürdürülen çalışmalarda bazı katların diğer katlarla ilişkisi kesilmiş. Cep telefonları kapatılmış. Konuşma yasağı getirilmiş. Sanırsınız savaş ilan ediliyor veya kozmik sırlar görüşülmekte.
Listeye kimin gireceği, listeye girmeye aday olanların ve yakınlarının ve gazetecilerin dışında (ki, Tanrı’ya şükür, ben onlardan biri değilim) kimin umurunda? A değil B olması ne fark eder herhangi bir ildeki seçmen için?
Seçme ve yerleştirme sınavındaki yasaklara uymada on üzerinden on alan parti AKP olmuş. Erdoğan parti dışındakileri bile durdurduğuna göre parti içindeki sıkıyönetime harfiyen uyulmasından normal ne olabilir?

Milletin vekili olmayacaklar

Yazının Devamı

Mel’un sinemada

9 Nisan 2011

Ozanköy
Ablama dikilen elbiseden kalan kumaşla yapılmış askılı kısa bir pantolon ve beyaz kısa kollu bir gömlek giyiyordum.
Öğle uykusundan yeni kalkmıştım. Saçlarım ıslatılıp taranmıştı. Cebim içine doldurduğum ve ayrılmam mümkün olmayan bozuk paralarla sarkmıştı. Bayramın birinci günüydü, el öperek toplamıştım bu paraları.
“Kaldırımdan yürü. Erken gel. Merak etmeyim” diye tembih etti annem.
Tek başıma Girne Kapısı’nın yanına kurulan bayram yerine gitmeme izin vermişti. Köyden, bayram ziyaretine geldiğimiz anneannemlerin Saray Önü’ndeki dairesinde kalıyorduk. Oradan Girne Kapısı’nın yanındaki bayram yerine mesafe kısa idi. Ama hiç varamadım.
Meydana elli metre kadar kala dayımla dedemin çalıştırdığı aşevinde çalışan garsonlardan biri ile karşılaştım. Elimden tuttu. “Film seyretmek ister misin?” dedi. “Seni beleş sinemaya sokarım.”
Bayram dolayısıyla büyükçe bir dükkânı sinemaya çevirmişlerdi. Garson kapıda bilet kesiyordu. “Tamam” dedim. Beni içeri soktu ve en önde bir sandalyeye oturttu.

Yazının Devamı

Japon nükleer görüşmeleri devam edecek ama...

8 Nisan 2011

Fukuşima’da meydana gelen felaket Türkiye’yi Japonya ile nükleer santral görüşmelerinden caydırmamışa benziyor.
Enerji Bakanlığı Sinop’ta yapılması planlanan dört reaktörlü tesis için başlatılan görüşmelere bu ay içerisinde devam edileceğini söylüyor.
“Nisan ayında devam etmek istiyorlar, görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz” diye konuştu konuyu yakından izleyen resmi bir kaynak.
Ancak anladığım kadarıyla devam etmek isteyen Japonlardan çok bizim taraf.
Deprem, tsunami ve nükleer santral felaketinden sersemleyen Japonya pek müzakere havasında değil. Görüşmeleri bir süre ertelemek taraftarı.
Ankara’daki Japonya büyükelçiliğinin bu ay içinde veya yakında yapılacak herhangi bir görüşme randevusundan haberi bile yok.

Yazının Devamı

Andrew Finkel neden kovuldu?

7 Nisan 2011

Eski dostum Andrew Finkel ile aramızda hangimizin daha çok gazeteden kovulacağımıza dair özel bir yarış var.
Hafta başında, Andrew’den köşe yazarlığı yapmakta olduğu Today’s Zaman’dan kovulduğunu öğrendikten sonra havlu atmaya karar verdim.
Andrew, hem Türk hem de yabancı basına çalıştığı için kovulma fırsatına daha çok sahip. Ben yerel çalışıyorum. Ona yetişmem mümkün değil.
Andrew Osmanlı tarihçisi eşi ile birlikte uzun yıllardan beri Türkiye’de yaşıyor. Üç yıldır haftada üç gün İstanbul’da yayımlanan Today’s Zaman adlı İngilizce günlük gazetede yazı yazıyordu. Today’s Zaman büyük abisi Zaman gazetesi gibi, Fethullah Gülen cemaati tarafından çıkartılıyor. Bana anlattığına göre, Andrew’in gazete ile arası Ahmet Şık ve Nedim Şener’in gözaltına alınmasından sonra yazdığı yazılarla bozulmaya başladı. Bir yazısının son paragrafını atmışlar. Ondan sonra yazdığı yazı kullanılmamış ve kovulmasına neden olmuş.
Andrew’den yazıyı bana yollamasını istedim. Yazıda bana ters gelen bir şey yoktu. Fethullah Gülen cemaatine ters gelebilecek ne olabilirdi?
Üyesi olmadığım bu cemaatin hassasiyetlerinin ne olduğunu bilmediğim için bu soruya vereceğim cevap bir tahminden ileri geçmez.

Yazının Devamı

Gebze-İzmir otoyolunda çevre için ‘ecnebiler’ devrede

6 Nisan 2011

Fiyaskoyla sonuçlanan Ilısu’yu saymayacak olursak, Türkiye’de ilk defa büyük bir altyapı projesi için çevre ve sosyal etki değerlendirme (ÇSED) raporu hazırlanıyor. Söz konusu proje Özaltın, Makyol, Astaldi, Yüksel ve Göçay tarafından gerçekleştirecek olan Gebze-İzmir otoyoludur. ÇSED raporunu bunlar adına Environmental Resources Management (ERM) adlı yabancı bir şirket hazırlıyor.
ERM çevre etki değerlendirmesi konusunda dünyanın önde gelen firmalarından biri. Kırk ülkede 130 ofisi ve 3,600 civarında çalışanı var. Türkiye’deki taşeronu ELC Group’tur.
Proje yöneticisi Margarete Langer’den maille aldığım bilgiye göre çalışma sonbahar aylarında başlatıldı. “Taslak” ÇSED raporu “bu yıl içerisinde” hazır olacak.

Detaylar bildirilecek
İş, Gebze ile İzmir’i birbirine bağlayan 377 km uzunluğunda altı şeritli yol, üç kilometre uzunluğundaki İzmit Körfezi Geçiş Köprüsü ve 44 km uzunluğundaki bağlantı yollarından oluşan tüm güzergâhı kapsıyor.
Bugüne kadar yol üzerinde 13 yerde halkı bilgilendirme toplantısı yapıldı. Bayan Langer “ileride” başka bilgilendirme etkinliği yapacaklarını söyledi ama ayrıntı vermedi. Detaylar zamanı geldiğinde önceden bildirilecekmiş.

Yazının Devamı

Kaybolan arıların sırrı çözüldü

2 Nisan 2011

Yıllık ortalama 1,7 milyon ton civarındaki dünya badem ürününün yüzde sekseni ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki dev çiftliklerden alınır.
İki buçuk milyon dönümlük bir alanı kapsayan bu çiftliklerde arı yaşamaz. Çünkü buralarda ağaçlar birkaç hafta çiçek açar. Başka bitkilerin yaşamasına izin verilmediği için bu kısa dönem dışında çiçek yoktur.
Arılar çiçeklerden beslenir. Onun için bademliklerde barınmaları mümkün değil. Bu nedenle ilkbaharda oralara başka yerlerden arı getirilmesi lazım ki çiçekleri döllenebilsin ve ağaçlar badem versin.
Şubat ayının sonlarına doğru badem çiçeklerini döllendirmek üzere arılar TIR’larla Kaliforniya’ya taşınır. ABD’de iki küsur milyon arı kovanı var. Bunların yarısı bu hicrete katılır. Çiçek mevsiminden sonra arılar binlerce kilometre yol kat edip üslerine geri götürülür.
Badem gibi mono-culture yani tek ürün tarımı uygulanan her yerde durum aynıdır.
Tek ürün bölgelerinin bir başka özelliği daha var. Plantasyonlarda hastalık orman yangını gibi çabuk yayıldığı için büyük miktarda sinek ve böcek öldürücü kimyasal kullanılır. Ağaçlar havadan ve yerden sürekli kimyasallarla yıkanır.
Bitkisel kimyasalların atası Almanlar tarafından

Yazının Devamı