Her türlü reaksiyonu aldığıma göre bir şeyleri doğru yapmış olmalıyım.Yazıyı yazmadan önce ve yazarken, ilgili bütün taraflarla konuştum veya konuşmaya çalıştım. Bu bağlamda, dün siz uyurken, ben Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'la konuşmak için Ankara yollarındaydım. Aşağıda söylediklerini bulacaksınız. Türksat ve Türkiye'nin uzay macerasıyla ilgili yazılarıma çok tepki aldım. Kimisi beni "teknoloji ve aydınlanmadan korkmak"la ve "bilmediğim" konulara girip "kendimi rezil etmek"le itham etti. Kimisi, çalışanı olduğum Doğan Medya Grubu tarafından yönlendirilmek ve yalan haber uydurarak onların çıkarına hizmet etmekle suçladı. Çoğunluk ise, loş bir noktaya ışık tutup "millete hizmet ettiğim" için bana iltifatta bulundu. Bu uydunun sözleşme ömrü 10 yıl. 2004 itibariyle ömrü doluyor. Salınıma gönderildiği tarih Haziran 2004. Salınımda geçen süre 1.5 yıl. Kasım 2005'te uzay boşluğuna (çöplüğe) bırakılmış. Benim için salınımda olmasının veya çöplükte olmasının bir farkı yok. Benim için o iş 2004'te bitmiştir. Baştan hurdalığa gideceğini biliyorum. Tarihini bilmiyorum. Başbakan'dan gizlenmesi mevzubahis değil. 1B nerede? 1C'nin miadı, 2007 sonunda veya 2008 başında doluyor. Aynı şey.
Uzay programı ülkelerin bilimsel düzeyinin barometresidir. Bizimkisi bir kargaşa, koordinasyonsuzluk, partizanlık ve israf barometresidir.Bugüne kadar bu konu kamuoyunda hiç tartışılmadı. Oysa bu uzay macerası milyarlarca doların heba edilmesine neden olabilir. Ve 'kendi uçağını kendin yap' hevesi gibi büyük paralar harcandıktan sonra 'biz bu işi yapamıyormuşuz' denilip vazgeçilebilir. Onun için, daha fazla mesafe katedilmeden muhakkak gündeme alınmalı ve tartışılmalıdır. Bunun kadar Meclis araştırmasını hakeden çok az konu var.Şu anda Türkiye'nin NASA'sı olmaya hevesli üç kurum var: Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), TÜBİTAK ve Türksat. Bunların üçünün de gözlem uydusu yapma planları var. SSM ve TÜBİTAK uydu montaj tesisi yapma yarışı içinde. Ama Türkiye'nin ne üç gözlem uydusuna ihtiyacı var ne de iki uydu montaj fabrikasına. Demek ki bu üç kurumdan ikisi hevesinden vazgeçecek. Ama hangisi? Hükümet bütün gücüyle Türksat'ın arkasında duruyor. Bakanlar kurulu SSM ve TÜBİTAK'ı bir kenara itip Türksat'ı uydu yapmak dahil bütün yetkilerle donatan bir karar aldı. Bunun nedeni siyasi atamalar dolayısıyla, Türksat yönetiminin tamamen hükümetin kontrolu altında olmasıdır.Başbakan Tayyip
Yılbaşından bu yana süren görüşmeler sonunda, Akbank'ın yüzde 20 hissesi, yaklaşık 3.1 milyar dolardan Citigroup'a satıldı. Dünyanın en büyük özel finans kurumu olan Amerikan bankası, Türkiye'de, aralarında Finansbank ve Oyakbank'ın da bulunduğu başka bankalara da baktı. Ama Citibank CEO'su Chuck Prince, geçtiğimiz pazar günü Akbank'ta karar kıldı.Akbank - Citigroup anlaşması, daha önce yapılan Türk banka satışlarından farklı bazı özelliklere sahiptir. Bir defa, bu anlaşma ile ilk defa bir Türk bankasının bir yabancı bankanın bileğini büktüğünü görüyoruz. Hisse oranı, fiyat ve yönetim konusunda Akbank'ın, daha doğrusu Akbank'ın 45 yıldır dümeninde bulunan Erol Sabancı'nın istediği oldu. Citigroup büyüklüğündeki bankalar çok ender hallerde yabancı bankalarda azınlık hissesi satın alır. Citigroup ise yüzde 20'ye razı oldu ve Akbank'ın izni olmadan bu oranı büyütmeyeceğine dair taahhütte bulundu. Açıklamaya göre, "Citigroup ortaklığı süresince, Sabancı Holding veya iştiraklerinden yapılacak hisse alımları dışında, Akbank'daki stratejik payını yüzde 20'nin üzerine çıkarmayacaktır." Bu da sık sık görülen bir uygulama değil. Erol Sabancı, 20 yıldır aile toplantılarında Citigroup'u çok
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) bankalara, aracı kurumlara ve şirketlere bir süre hizmet veremedi. Veri hizmeti satan Reuters gibi şirketler binlerce kullanıcıya, sorun giderilinceye kadar alternatif yollardan bilgi ulaştırmaya çalıştılar. Tam bir karmaşa ve kaos yaşandı.Pazartesi günü yaşananlar Türkiye'yi bekleyen tehlikenin bir habercisidir. Konuştuğum birçok uydu ve telekom uzmanı bir kamu iktisadi kurumu olan Türksat tarafından sağlanan uydu hizmetlerinde gelecek senenin sonundan itibaren aksamalar yaşanabileceğinden endişe ediyor.Türkiye'nin uzayda üç uydusu var. Bunlardan biri (1B) Türksat'ın tahmin ettiği zamandan önce tükendi ve uzayın boşluğunda ebedi yolculuğuna yollandı. İkincisi (2A) Türkiye'nin satın aldığı en modern, yüksek kapasiteli ve uzun ömürlü uydudur. 2001'de yörüngeye yerleştirilen bu uydunun 15 yıl tam kapasite ile çalışması lazım. Ancak, telekom kaynaklarından aldığım bilgiye göre, bu uydunun transponderlerini besleyen yedek yakıt tüplerinden tamamı yandı. Transponderler uydunun yerle irtibatını sağlayan aygıtlardır. Eğer yakıt tüpleri yanmaya devam ederse uydu kapasite kaybetmeye başlayacak. İşte bir uzmanın değerlendirmesi: "Burada önemli nokta,
Ama böyle bir uydu yok. Daha doğrusu, vardı. Ama artık yok. Türksat bu uyduyu... nasıl söyleyim... kaybetti. Nedenini sadece tahmin edebiliriz. Çünkü, Türksat, açıklama yapmak bir yana, olayı gizliyor. Uydunun hâlâ uzayda salınımda oluğunu söylüyor. Araştırmalarım bu bilginin doğru olmadığını gösteriyor. Şöyle: Yapımcı firma olan Alcatel'in imalatında bu uyduya verdiği ömür garantisi 10 yıldı. Bu gerçekleşti. Bundan sonraki süreçte Türk Telekom ve Türksat, Alcatel'e danışmadan, 1B uydusuyla ilgili 3 yıllık 'salınım' ömrü çıkardılar. (Salınımın anlamını aşağıda açıklayacağım.) Eğer Türksat uydu haberleşme şirketinin internet sitesine* girerseniz Türkiye'nin uzayda üç uydusunun olduğunu göreceksiniz. Bunlardan biri Türksat 1B adlı uydudur. Sonradan bu hesaplamaların yanlış olduğu anlaşılınca Haziran 2004'te salınıma bırakılan ve Haziran 2007'ye kadar para getirmesi beklenen 1B uydusu Kasım 2005 sonu itibariyle uzay çöplüğü diye tarif edilen yere yollamaya başladı ve Aralık 2005 başında çöplüğe yerleştirildi. Uyduların an be an nerede olduğunu tespit eden http://www.flysat.com/turksat1b.php ve http://www.lyngsat.com/turk1b.html sitelerinden bu bilgiler teyit edilebilir. Lyngsat,
Dostunuz Metin Münir tabii.Nereye gidecek?Bağcılar Adliyesi'ne.Neden? Çünkü, halka açık bir şirket, yazdığı bir yazıdan dolayı aleyhinde savcıya suç duyurusunda bulundu. "Kasten gerçeğe aykırı yayın yaparak" Bankacılık Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu'nun bazı maddelerinin suç saydığı fiilleri işlediğini iddia ediyor. Hakkında dava açılsın, hapse atılsın, tazminat ödesin istiyor şirket. Savcı, Metin Münir'i sorguya çekecek. Dava açmaya gerek olup olmadığına karar verecek.Bir saat sonra Adliye Cafe'de çay içerek avukatın gelmesini bekliyorum. Bütün masalar dolu. Dudağı sigaralı insanlar, salonu duman dolduruyor. Duvarlarda İsviçre Alplerinden manzaralar var. Yeşil kırlarda otlayan inekler, akan sular, Matterhon Tepesi. Galiba müşterilerin çoğu Adliye çalışanı. Veya avukatlar ve müşterileri. "Bir kültablası versene Kadriye" diye bağırıyor biri, tezgâhta çay ve tost servisi yapan kadınlardan birine.Yuvarlak bir masada oturan iki adam var. Öne eğilmişler, başları birbirine değecek gibi. Biri avukat olmalı, diğerine bir şeyler anlatıyor. Diğeri konuşmadan başını sallıyor. Yanımdaki masada beş kişilik kadınlı erkekli bir grup sohbet içinde. Güneşli sokaktan içeri gelen iki kişi benim
İngiliz milyarder Richard Branson, geçen hafta Virgin grubundaki hisselerini satıp küresel ısınmayı önlemeye yönelik yeşil projelere 3 milyar dolar yatıracağını açıkladı.Bill Clinton döneminde başkan yardımcısı olan Al Gore, hayatını global ısınmanın getireceği felakete karşı dünyayı uyandırmaya adadı.Dünyanın ikinci büyük otomobil üreticisi olan Toyota, sıfır karbon çıkaran araçlar imal etmeyi hedefliyor. Türkiye'nin de bu tür yeşil düşünen insanlara ve projelere ihtiyacı var.Büyük bir hızla göllerimiz kuruyor, nehirlerimiz, zehirlenen karasularımızdan balıklar kayboluyor, topraklarımız aşınıyor ve tuzlanıyor, yeraltı suları tükeniyor. Yaban hayatı kesintisiz katliama tabi. Dünyanın en büyük medya patronu Rupert Murdoch yeşil oldu. Sahibi olduğu News Corp'a "karbon düşmanı ol" emri verdi. News Corp havayı kirleten yöntemleri terk edecek. Ormanlara ve elektrik üretimi için rüzgâr değirmenlerine yatırım yapacak. Bu büyük tükenişi birkaç doğa derneği, birkaç muhabir dışında pek umursayan yok.Türkiye dünyaya pencereleri kapalı bir ülkedir. Modern dünyanın kafa yorduğu konular bizim ilgi ve bilgi alanımıza girmiyor. Biz irtica, Sevr ve PKK'yla meşgulüz.Çevre siyasi gündemde değil.
Şimdi de uydu konusu milliyetçilik ambalajında önümüze sürülüyor. Bir kamu şirketi olan Türksat yeni bir haberleşme uydusu ısmarladı. Bundan sonraki uyduların önce kısmen, sonra tamamen Türkiye'de yapılmasına yönelik planlar var. Bu konuda para sarf edilmeye başlandı bile. "Türkiye uzay çağını yakalayacak." Halka bu havayı vermek istiyor AKP'li politikacılar ve bürokratlar. Uydu konusuyla ilgili bir unsur daha var. Asker. Askerin de haberleşme ve PKK bağlantılı olarak, gözetleme amaçlı uydulara ihtiyacı var. Hatta Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) Göktürk adlı Keşif ve Gözetleme Uydu Sistemi için geçen temmuzda ihaleye çıktı bile. Milliyetçilik ambalajına sarılan her şeyin Türkiye'de sürümü çok kolaydır. Bunu jiletten blucine hemen her malın reklamını milli gururu okşayarak yapan Ali Taran'dan çok önce politikacılar keşfetti. "Askerler öyle istiyor" denildi mi Türkiye'de tartışma kapanıyor genellikle. Ama askerlerin istedikleri veya istemedikleri de tartışılmalıdır. Çünkü onlar da halkın vergilerinden toplanan paraları harcıyorlar. Onlar da bu paraları dikkatli harcamak zorundadır. Bazı konular, askeri olsun, sivil olsun, gerçekten gizli olmak zorundadır.Ama haberleşme uyduları