"Afiyet olsun" diye cevap veriyorum kendi kendime. "Bir şey değil."Kendim iken ayrı, kendi kendime cevap verirken ayrı ses tonları kullanıyorum.Çıldırıyor muyum? Bunamaya mı başladım? Daha sonra DVD'den Woody Allen'ın Melinda and Melinda adlı filmini izliyorum. Melinda'yı evlerinde kaldığı kız arkadaşıyla kocası partiye götürüyorlar. Partide siyah bir piyanist Bach çalıyor. Melinda'nın kız arkadaşı piyanistin yanına oturuyor. Parçayı dört el çalmaya başlıyorlar. Bu parçayı çok sevdiğimi ve uzun zamandan beri Bach dinlemediğimi hatırlıyorum. Kalkıp mandalina almak üzere mutfağa yürüyorken yüksek sesle, "Bach'ı çok seviyorum" diyorum. "Çook ama çoook seviyorum Bach'ı. Çoooook."Kendi kendimle konuştuğumun farkındayım. İstesem konuşmayabilirim. Ama konuşmamak için bir neden var mı?Evde benden başka kimse yok. Olsaydı belki de çorba ve Bach konusunda biraz görüş alışverişi yapabilirdik. Konuşmak ihtiyacı duyduğuma ve konuşacak benden başka kimse olmadığına göre kendimle konuşmaktan daha mantıklı bir şey olabilir mi? Kendimle konuşmayıp kiminle konuşacağım?Evde yalnızsam kabahat bende mi?İstanbul'dayken oturduğum Kuzguncuk'ta muhtelif tipler var. Bunlardan biri uzun boylu, yaşlıca,
30 yaşında tahta çıkınca Belçika için çılgın gibi sömürge aramaya başladı. Ama ne Belçika halkının ne de hükümetinin sömürgecilik umurunda değildi. Leopold da kendi hesabına bir sömürge elde etmeye karar verdi ve bu amaçla 1876'da bir holding kurdu. Gerçek niyetini saklamak için şirketin adını Uluslararası Afrika Derneği koydu ve amacını bilimsel araştırma ve hayır işleri olarak açıkladı.Ünlü kâşif Henry Morton Stanley'i kontrata bağladı, Kongo bölgesinde bir koloni kurmakla görevlendirdi. Birçok manevradan sonra, 1884-1885 Berlin Konferansı'nda, Leopold, Kongo üzerindeki hâkimiyetini 13 Avrupa ülkesi ile Amerika'ya kabul ettirdi. Belçika Kralı Leopold II (1835-1909), bir ülkenin büyüklüğünün sahip olduğu sömürgelerle ölçüldüğüne inanıyordu. Kongo, Belçika'dan 76 defa büyük bir alanı kapsıyor. Leopold, sömürgesini yönetmek için özel bir ordu kurdu. Halk esir haline getirildi. Askerler köyleri basıp erkekleri Kral için kauçuk toplamaya zorluyor, onlar belli miktarda kauçuk getirinceye kadar kadın ve çocuklar rehin tutuluyordu. Irza geçmeler, cinayetler, el-ayak kesmeler, çocuk boğmalar salgın gibi halkı kırdı. Kongo'nun 20 milyon olan nüfusu kimine göre 10, kimine göre 5 milyona
Turkcell Genel Müdürü Muzaffer Akpınar istifa edeli aylar oldu ama şirketin üç ana ortağı, yerine birini atayamadı. Aday eksikliğinden değil. Aday listesi, arama şirketi tarafından TeliaSonera, Çukurova ve Alfa'nın önüne çoktan konuldu. Ama, her şirket değişik bir adayı destekliyor. Bir aday üzerinde anlaşamıyorlar. Neden diye sorduğumda olayı yakından izleyen kaynağımın söylediği şu: "Çünkü sadece bir şirket uzlaşma kültürüne sahip. TeliaSonera. Çukurova ile Alfa'nın uzlaşma kültürü yok."Perşembe günkü Hürriyet'te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin pazar günü yapılacak parti kongresinde kendisine rakip olmaya hazırlanan bir başka MHP'liyle ilgili söylediklerine bakın: "O kişiyi ben salona sokmam. O kişi MHP'ye üye dahi olamaz." O kişi Ümit Özdağ. O da "Kurultaya katılacağım" diyor. Hürriyet'e göre korumalar sopaları hazırlamış bile.Söylediğinize katılmıyorum ve söylememe hakkınızı savunmak için canımı verebilirim.Dış politikamızda "inatçı keçi" sendromu var. Bütün komşularımız kabahatli. Hiç makul değiller. Biz doğru ve haklıyız. Hep.Bu memlekette iki kişinin bir araya gelip bir şey halletmesi zordur. Çünkü herkes haklıdır. Herkesin görüşü başkalarınınkinden daha doğrudur.
AKP, iktidara geldikten sonra bürokrasinin üst ve orta kademelerinde kaç değişiklik yaptı?Buna bağlı olan ve bundan daha çok merak ettiğim bir şey daha var: Bu değişiklikler sonunda kaybolan bilgi ve tecrübenin değeri nedir?Bunu hesaplamak, herhalde, mümkün değil. Ama ortalık emarelerle dolu ve bunlar acemi bir suçlunun cürüm mahallinde bıraktığı ipuçları kadar bol.Nükleer Enerji Dünyası* adlı siteden ödünç aldığım bir tanesi:Türkiye'de nükleer santral kurmak amacıyla yetiştirilmiş insan kaynakları, belirli bir hedef doğrultusunda değerlendirilememiştir. Her başarısız proje sonrasında ilk akla gelen şey, yetişmiş ve tecrübe kazanmış proje ekiplerini dağıtmak olmuştur. Bu da o ana kadar edinilen bilgi, tecrübe ve hafızanın silinmesi anlamına gelmiştir. Bu durum aynı zamanda, bir sonraki projenin ön ve ihale değerlendirilme safhalarının sağlıksız bir şekilde başlaması ve sürmesine sebep olmuş, kadroların dağıtılmış olması nedeniyle ihale öncesi çalışmaların yapılması için bile çok masraflı yabancı müşavir firmaların tutulması gerekmiştir.Son 35 sene içinde Türkiye'de nükleer santral yapmak için üç başarısız deneme yapıldı. AKP dördüncü denemeyi yapıyor. Bunun da başarısız olması
Bir yıl kadar önce AKP'li bir bakanla Türkiye-AB ilişkilerine erken gelen kış mevsimini konuşuyorduk. İlginç ve şaşırtıcı bir iddiada bulundu."Başbakan için önemli olan müzakere tarihi almaktı" dedi. "Bunun büyük siyasi rantı var. Ama müzakerelerin rantı yok. Çünkü sürekli taviz vermesi gerekecek. Halk rahatsız olacak. Göreceksin, bu iş duracak."Pek ikna olmamış gibi başımı salladım. Ama olaylar AKP'li bakanın iddiasını inandırıcı kılacak bir biçimde gelişmeye başladı. Tarihi alır almaz Başbakan işi yavaştan almaya başladı. Devlet Bakanı Ali Babacan'ı başmüzakereciliğe getirmek için altı ay bekledi. Babacan AB müzakere tarihinde Brüksel'i en az ziyaret eden başmüzakereci oldu. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin çıkmaza girmesi AKP hükümetinin işine geliyor olabilir mi? Görüşmeler süratle yavaşladı, atmosfer tatsızlaştı, halk sinirlenmeye başladı. Kuşkusuz bunda Almanya, Avusturya ve Fransa hükümetlerinin açıkça Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkmasının da rolü var. Başbakan, suçu AB'ye yıkmaya gayret ediyor.Ama müzakereler tıkanırsa, hükümetin istese yapabileceği şeyleri yapmamasından tıkanacak. Türkiye ifade özgürlüğüne AB standardı uygulamak için gerekli yasa değişikliğini
Enerji Bakanlığı elektrik üretiminde ithal gaza olan bağımlılığı azaltmak için bu rezervlerden elektrik üretilmesine karar verdi. Yaklaşık dört milyar dolarlık bir yatırım gerektiren bir dizi santral için ihale açtı. Üretilecek her kilovat elektrik için devlete en çok para vaat eden şirket ihaleyi kazanacak.Ama büyük bir olasılıkla, büyük şirketler gelecek ocakta kapanacak olan bu ihaleye katılmayacak. Çünkü ihale koşulları Elbistan'daki projelerin yapılmasına uygun bir ortam yaratmıyor ve onları ekonomik olmaktan çıkarıyor. Eğer bu şartlar değişmezse, yatırım gecikecek. Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde 8 milyon tonluk linyit rezervi var. Bakanlık Elbistan'da üretim yapacak şirketlerin linyit havzasından geçmekte olan Hurman Çayı'nın yatağını değiştirmelerini ve havzada bulunan yerleşim yerlerini havza dışına taşımalarını istiyor. Çevre halkı buna karşı çıkacağı için konunun mahkemelik olması kesindir. Bununla devlet başa çıkabilir ama özel sektör çıkamaz.Anlaşmazlık halinde uluslararası arbitrasyona gidilmesi hakkı tanınmamaktadır. Üretilecek olan elektriğe alım garantisi verilmemektedir. Bu iki unsurun olmaması projeye kredi bulunmasını imkânsız hale getirecektir.Bir başka
"Hayır, söz konusu değil, tamamen sivil amaçlı."Dışişleri Bakanlığı ile yaptığım görüşmeden de benzer bir cevap aldım. Türkiye İran'ın nükleer programını şüphe ve endişeyle izliyordu. Ama nükleer silah yapmak gibi bir niyeti yoktu.Ancak hükümetin geçen hafta Meclis'e sunduğu nükleer santral kurulmasına ilişkin yasa tasarısında "nükleer yakıt üretimine yönelik yatırımlar"ın teşviki var.Nükleer silah yapımına giden yol nükleer yakıttan geçiyor. Kore ve İran gibi ülkelerin nükleer silahların yayılması konusundaki uluslararası anlaşmaları çiğnediği bir dönemde Türkiye'nin nükleer yakıt üretimini teşvik etmeye karar vermesi dikkatleri Ankara'nın üzerine çekecektir. Bir süre önce Enerji Bakanı Hilmi Güler'e, "Nükleer santral programının nükleer silah yapma boyutu var mı?" diye sorduğumda bana şu cevabı verdi: Nükleer santrallar yakıt olarak uranyum kullanır. Fakat herhangi bir uranyum yakıt olarak kullanılamaz. Yakıt olarak kullanılabilecek uranyum, enerji üretmek için kolayca parçalanabilme yeteneğine sahip olan "uranyum 325"tir. Madenden çıkarılan uranyum cevherinde % 1'den az "uranyum 325" var. Cevherin yakıt olarak kullanılabilmesi için "uranyum 325" yoğunluğunun % 3-5 seviyesinde
"Peak," yani elektrik kullanımının en yüksek olduğu saatlerde, ortalama 26.402 megavat elektriğe ihtiyaç var. Hissedilmemesi için kesintiler kısa süreli olarak yapılıyor ve "gezdiriliyor." Yani bir bölge 20-30 dakika karanlıkta bırakıldıktan sonra orada elektrikler geliyor, başka bir bölgede elektrikler kesiliyor."Önümüz kaçınılmaz bir şekilde karanlık" diye konuştu profesyonel ömrünü enerji sektöründe geçirmiş bir kaynak.Bir başka kaynak ağustos ayında meydana gelen elektrik kesintilerinin bazı özel sektör santralların üretimi durdurmasından değil, arzın talebi karşılayamamasından meydana geldiğini söyledi."Aralık, ocak, şubat aylarında peak saatlerde kesinti olacak" dedi bu kaynak. "Mart başında karların erimesiyle baraj gölleri dolmaya başlayacağı için durum normale dönebilir. Yazın tekrar kesinti yaşanacak. 2007-2009 yıllarında da elektrik kesintisi olma tehlikesi var." Uzun bir aradan sonra Türkiye elektrik kesintileriyle gene karşı karşıya. Sektörün önde gelen şirketlerinden aldığım bilgiye göre halen günde 1.000 megavat elektrik kesintisi yapılıyor. Bu kaynağa göre, ulusal sistemi çalıştıran kamu kuruluşu olan Türkiye Elektrik İletişim A.Ş. (TEİŞAŞ) olası kesinti konusunda