Molla, bombayı yolla

21 Şubat 2007

İran ve atom bombası (2) Ama İran gerçekten atom bombası yapıyor mu? Dünya onu bu emelinden vazgeçirebilir mi?Olayı söyle özetleyim:İran elektrik üretmek için nükleer santral inşa ediyor. Nükleer santrallar yakıt olarak uranyum kullanır fakat bu herhangi bir uranyum değil, zenginleştirilmiş, yani, yoğunluğu artırılmış uranyumdur. Uranyumu az zenginleştirirseniz (yüzde 3-5 düzeyinde) yakıt elde edersiniz. Çok zenginleştirirseniz (yüzde 95) atom bombası yapacak uranyumunuz olur.Tahran silah yapma niyeti olmadığını söylüyor ama buna inanan yok. Çünkü: (1) Dünya İran'a "Madem silah yapmayacaksın, zenginleştirmeden vazgeç, biz sana yakıt verelim" diyor. Tahran "Iııh" diyor. Daha kötüsü, (2) atom bombası yapmak niyetinde değilse, silah gradosunda uranyum zenginleştirecek tesis kurduğunu neden açıklayamıyor? Boş bir tabut ne kadar çekici ise cephaneliğinde nükleer silah bulunan İran da o kadar çekicidir. Aşağı yukarı bütün ülkeler -Türkiye dahil- Tahran'ın uranyum zenginleştirmekteki esas amacının silah üretmek olduğunda birleşiyorlar.Mollalar atom bombası istiyor, çünkü Amerika'nın nükleer bir İran'a rejim değişikliği amaçlı bir saldırı yapmasını imkânsızlaştıracağına inanıyorlar.

Yazının Devamı

Nükleer sırlar

20 Şubat 2007

İran ve atom bombası (1) Bu sorunun cevabını İran dışında kimse bilmiyor. Ve bilmeyecek, ta ki mollalar yer altında veya üstünde bir deneme yapıncaya veya bahtsız birilerinin kafasında mantar biçiminde bir bulut yükselinceye kadar.Amerika'nın ilk atom bombasını yaptığı 1940'lardan bu yana nükleer silah imalatına girişen bütün ülkeler son ana kadar programlarını dış dünyadan gizlemeyi becerdiler. Nükleer dedektiflerin uzaydan ve yerde yürüttükleri kesif casusluk faaliyetleri hep fos çıktı.Bunu kısa bir süre önce Amerika'da yayımlanan ve nükleer casuslukla ilgili olarak bu güne kadar yayımlanmış en kapsamlı yapıt olan Bomba Casuslukları (*) adlı kitaptan öğreniyoruz. İran nükleer silah yapıyor mu? Ruslar 1945'te atom bombası yapmak için gerekli bilgiye sahiptiler. Bu bilgiyi onlara Amerikalıların Los Alamos (New Mexico) nükleer araştırma merkezinde çalışan Klaus Fuchs isimli bir fizikçi sağladı. Rusların Noel Baba ismini verdiği Fuchs, Hitler iktidara gelince Amerika'ya kaçan eski bir Alman komünistiydi.Ruslar ilk deneme bombalarını 1949'da patlattıklarında Amerikan istihbarat servislerinin ağzı açık kaldı. Sovyetler Birliği'nde casusları olmadığı için Rusların bu kadar çabuk

Yazının Devamı

Her şey yerli yerinde

18 Şubat 2007

Yüzünde mutsuz ve endişeli bir ifade vardı. "Gerçekten dünyanın sonunu mu göreceğiz? Beni çok korkutuyor."Kocası, "İki haftadır ağlıyor" dedi daha sonra.Dünyanın sonunu görmek için dünyaya gelmiş olduğumuzu düşünmek gerçekten çok garip. Bu ayrıcalığa neden layık olmuş olabiliriz?Mistik arkadaşım Nuriye Akman hiç endişelenmiyor."Her şey yerli yerinde hocam" diyor. Yüzünde büyük bir tebessüm. Ben hoca değil öğrenciyim, hep öyle kalacağım demek istiyorum, ama susuyorum. Devam ediyor. "Her şey olması gerektiği gibi. Kıyameti görmekten güzel ne var? Ölüm ne ki? Şu odadan şu odaya geçiyorsun."Oğlun için endişe etmiyor musun, diye sormak istiyorum, ama dilimi tutuyorum.Bu sabah koruda yokuşu tırmandıktan sonra oturuyorum. Hava güneşli ve ılık. Tomurcuklar patlamaya başladı. Üstümde ince bir hırka var. Ağaçların arasından Boğaz ve Dolmabahçe Sarayı. Barbaros Bulvarı'ndan arabalar çıkıp iniyor. Uzaktan her şey normal görünüyor. Boğaz'a kanalizasyon borularından akan binlerce ton pislik, Karadeniz'den gelen kimyevi zehir yüklü sular, balık tenhalığı (Bu yıl hamsiler nerede?), ölmekte olan denizaltı hayatı olduğum yerden pırıltılı bir mavilik olarak görünüyor. Bugünlerde bana kıyametten

Yazının Devamı

Ölümden sonra faiz var mı?

17 Şubat 2007

Daha korkuncu, faizlerin enflasyon düzeyinin altında olduğu, "sıcak para" denince akla yanlışlıkla sobanın üzerinde unutulmuş madeni paraların geldiği zamanları hatırlıyorum. Hey gidi günler. Merkez Bankası'nın her ay toplanan Para Politikası Kurulu gecelik faiz oranını yüzde 17.5 seviyesinde tutmaya karar verdi. Bu oran yedi aydır sabit.Gittikçe sesi daha gür çıkan bir koro faizin yüksek olduğunu savunuyor. Bunlara göre Türkiye dünyadaki en yüksek faiz oranlarından birine sahip. Ne enflasyon oranı ne de genel riskler bu kadar yüksek faizi haklı kılıyor. Dolayısıyla, Merkez Bankası, bu günden tezi yok, faizi gıdım gıdım indirmeli veya hiç olmazsa, indireceği işaretini vermelidir. İyice dinozorlaştığımı şundan anlıyorum: Faizlerin düşük, enflasyonun kelimesinin yaygın olarak bilinmediği günleri hatırlıyorum. Karşı argüman ise şu. Türkiye dünyadaki en yüksek faizlerden birini ödüyor olabilir. Ama aynı zamanda dünyadaki en büyük cari açığa sahip. Yani ihracatı ile ithalatı arasında muazzam fark var. Bu fark gayri safi milli hasılanın (bir yıl içinde yarattığımız bütün değerlerin) yüzde 8.3'üne eşit veya dolar konuşacak olursak, 34 milyar dolar.Açık kısmen yüksek faiz tarafından

Yazının Devamı

Çivi de lüütfen!!

16 Şubat 2007

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Başkanı Devlet Bahçeli'nin yüzü her zaman asık. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal sürekli gülüyor.Tersi olması gerekmiyor mu?Bahçeli, takımı kaybetse de kazansa da yüzünden memnuniyetsizlik ve endişe ifadesi eksik olmayan futbol çalıştırıcılarına benziyor.MHP 1999 seçimlerinde, kendisi dahil herkesi şaşırtarak, ikinci sırada Meclis'e girdiği zaman bile Bahçeli'nin yüzü gülmedi. Suratı asık bir başbakan yardımcısı oldu. Parti 2002 seçimlerinde kendisi dahil hiç kimseyi şaşırtmayarak barajın altına düşünce asık suratla Meclis'i terk etti. Bu günlerde işler iyi gidiyor. Önümüzdeki seçimlerde MHP'nin Meclis'e girecek üç partiden biri olacağını öngören araştırmalar çoğalıyor. Milliyetçi sağda bir tebessüm karmaşası var. Birisi Bahçeli'ye fotoğrafı çekilmeden önce ona "çiviii" demeyi öğretmeli. Çivi derse dudakları tebessüm şeklini alacağı için, içi kasvet dolu olsa bile, gülümsüyor gibi görünebilir insan.Neydi o şarkının sözleri? "Gül. Gülersen bütün dünya seninle beraber güler. Ağlarsan tek başına ağlarsın." Ama imkânsızı istemek belki, Bahçeli'den "çivi" demesini beklemek. Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz'la beraber 1999-2002

Yazının Devamı

Taşıma değirmen

14 Şubat 2007

Ama 2006 sonuçları o kadar iyiydi ki Erdoğan bunları Maliye Bakanı Unakıtan'ın elinden kapıp basının önüne çıkmaya dayanamadı. Haksız da sayılmaz. Harcama ayağını bütçe yorganına göre uzatmakta hükümet çok başarılı oldu. Geçen yıl bütçe açığında (yani, bütçenin gelirlerle değil, borçla kapatılan kısmı) büyük bir azalma meydana geldi. 2001'de gayri safi milli hasılanın yüzde 16'sına tekabül eden bütçe açığı 2006'da yüzde 0.7 oldu. Hükümet 2001'de harcamalarını finanse etmek için gayri safi milli hasılanın yüzde 17.5'i kadar borçlanmak zorunda kaldı. Geçen yıl bu kalemde fazlalık vardı. Borçluluk durumunda da büyük bir iyileşme var. Net kamu sektörü borcu 2001'de gayri safi milli hasılanın yüzde 90'ı iken, 2006'da yüzde 50 oldu.Bazı gözlemciler bu sonuçlara ulaşılmasında uygulanan politikalar kadar yaratıcı muhasebe yöntemlerinin de rol oynamış olduğunu söylüyorlar. Ne uygulanmış olursa olsun, alınan sonuçların dikkate değer olduğu gerçeği değişmiyor. Genellikle bütçe sonuçlarını başbakanlar açıklamazlar. Belki performansı daha gerçekçi bir biçimde değerlendirmek için uluslararası çerçeveye oturtmak gerekir. Çünkü içeride olanlar hikâyenin yarısıdır.Geriye kalan yarısı uluslararası

Yazının Devamı

Türk ekonomisi dadısız yaşayabilir mi?

13 Şubat 2007

Brezilya, Arjantin ve Endonezya Fon'a olan borçlarını vadesinden önce ödeyip IMF defterlerini kapattılar. Geriye biz kaldık: IMF'nin en kıdemli, sadık, bağımlı ve borçlu ülkesi. Economist IMF'ye yeni bir isim buldu: TMF. Türkiye Para Fonu. Fon kredilerin üçte ikisini Türkiye'nin açılmış olmasından esinlenerek.AKP iktidara IMF'den kurtulma sözüyle geldi. (IMF'den kurtulma sözüyle iktidara gelmemiş var mı?) Uluslararası finansa piyasaları AKP'yi tanımıyor, şüpheyle izliyordu. Bu koşullar altında, finansal dadıyı kovmak ani ve büyük para çıkışlarına neden olabilir, bu da ekonomiyi alaşağı edebilirdi.AKP, bir önceki hükümetin IMF ile yapmış olduğu stand by anlaşmasına uymakla kalmadı Uzun zamandan beri IMF ile imzalanmış herhangi bir anlaşmayı sonuna kadar (neredeyse) harfiyen uygulamış tek hükümet oldu. Nisan 2005'te üç yıl vadeli, 10 milyar dolarlık yeni bir anlaşma imzaladı. Türkiye'nin IMF boyunduruğundan kurtulma zamanı geldi mi? Rezervleri 65 milyar dolar olan Türkiye'nin artık IMF'nin parasına ihtiyacı yok. Stand by anlaşması çerçevesinde 2008 Nisan sonuna kadar gelecek para 3 milyar dolar civarında. Bu para alınmasa da olur.Ama esas konu para değil IMF'nin dadılığıdır. Onsuz

Yazının Devamı

Alpaslan Korkmaz: Yabancı sermaye rüzgârını fırtınaya çevirecek adam

11 Şubat 2007

Yıllar süren kararsızlıktan sonra, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı kuruldu ve başına bugüne kadar bürokraside karşılaştığım en etkileyici insanlardan biri atandı: Alpaslan Korkmaz. Beş dil konuşan ve Türkiye'ye gelmeden önce İsviçre'ye yabancı sermaye çeken ajanslardan birini yöneten Korkmaz bu iş için biçilmiş kaftana benziyor. Bu son gelişmelerin arkasındaki itici güç bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kendisidir. Kalkınma ajansları bugüne kadar yabancı sermaye çekmekte başarılı olmuş ülkelerden hepsinin kullandığı sihirli bir levyedir. Hükümet sessiz sedasız yabancı sermaye konusunda yeni bir çağ açacak adımlar atıyor. Globalleşme bir kumaşsa bu kumaşın deseni yabancı sermaye yatırımlarıdır. Sermaye ve girişimin bol olduğu ülkelerden, sermaye ve girişim bolluğu dışında avantajlara sahip ülkelere yatırım yağıyor. Bundan daha on sene önce bu bahis açılınca akla gelmeyen Çin, Hindistan, Slovakya gibi ülkeler rekor miktarlarda yabancı yatırım çekiyor.Geçen yıl Türkiye'ye yönelik yabancı sermaye girişleri en üst düzeye ulaştı. Ocak -kasım döneminde 18 milyar dolar geldi. Ama sıfırdan başlayıp tesis kuran, yeni istihdam yaratan yatırım miktarı sadece bir milyar dolar

Yazının Devamı