Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Rusya'yı atom bombası yapmaya zorladı. ABD ve Rusya Çin'i. Çin Hindistan'ı. Hindistan Pakistan'ı.Bu kuralın tek istisnası İsrail'dir. Araplarla sarılı İsrail'i atom bombasında güvenlik aramaya sevk eden patolojik savunma duygusu ve katliamlarla dolu tarihidir.Bu birinci dalga nükleerleşmeydi.Şimdi ikinci ve değişik bir dalganın başlangıcındayız. Bu dalgada ABD'nin rejim değiştirici müdahalesine karşı korunmak endişesinde olan devletler var: Irak, İran ve Kuzey Kore. Tarih gösteriyor ki bir devletin nükleer silah yapması bir diğerinin aynı yolu izlemesine neden oluyor. Irak'ın başına gelenleri biliyoruz. Zaman zaman roket ve yer altı denemeleri yapmakla beraber Kuzey Kore vazgeçilebilecek gibi görünüyor. Kuzey Kore katı bir komünist diktatörlükle yönetilen, dünyaya kapalı, zaman zaman on binlerin kıtlıktan öldüğü fakir bir ülkedir. Çin ABD ile Kuzey Kore arasında bir uzlaşma meydana getirerek nükleer programın iptal edilmesini sağlamaya çalışıyor. Buna karşılık, yiyecek yardımı ve elektriklerinin devamlı yanması için enerji alacak.Geriye İran kalıyor. Bu güne kadar uygulanan hiçbir politika İran'ı nükleer yoldan geri çevirmedi. Mollalar
Yirmi yıl kadar önce olmalıydı. Bir gün tanıdığım küçük bir mafya babası telefon edip beni içkiye davet etti.Mafya babasıyla işin ne diye soracak olursanız... Cüzdanı boş, telefon defteri dolu olan kişiye gazeteci derler. Benim de, birçok gazeteci gibi, tanıdığım yüzlerce insan var. Mafya babasından Alevi babasına kadar. Bir zamanlar kendimi çok cin sanıyordum. Geçenlerde arabayla giderken, aklıma nereden geldiyse, o zamanlar yaptığım olağanüstü bir salaklık geldi ve gülmeye başladım. Bu yazıyı yazarken hâlâ sırıtıyorum. Baba'yla sahibi olduğu gece kulübünde buluştuk. Gecenin erken saatleri, kulüp boştu. Bayat sigara ve alkol kokusunu kesip paketleyebilirdiniz. "Ahbabına haber ver" dedi Baba, o zaman patronum olan işadamının adını vererek, "Rakipleri onu vurmak için iki kişi yolladı.""Nereden biliyorsun?" Tamam mı? "Hemşerim olurlar" dedi. "Vazgeçiririm, vazgeçmezlerse vurdururum." Gözlerimin içine baktı. "Hakkımı verirse."Sorunca 100 bin dolar gibi bir rakam telaffuz etti. "Söylerim" dedim.Ertesi gün patronu gördüm, olayı naklettim. Benzi attı. "Doğru mu söylüyorsun?""Vallahi.""Bana telefonunu ver." Baba'yı aradı, akşamüstü buluşmak üzere randevulaştılar. Buluşmadan sonra Baba
Beş uzun raf sadece rakılara ayrılmıştı. Yirmiye yakın marka. Sakızlı rakılar, tek üzümden yapılan rakılar, özel fıçılarda bekletilen rakılar, yaş üzüm rakıları, pahalı rakılar, ucuz rakılar, büyük şişeler, orta boy şişeler, minik şişeler. Hepsi özenle dizayn edilmiş. Bazı markalar o kadar çekiciydi ki rakıcı olmamama rağmen birkaç şişe alasım geldi.Rakıları seyrederken Türkiye'de ekonomiye kamunun egemen olduğu günleri ne kadar az özlediğimi düşündüm. İçkide tekel kalkmadan önce, Tekel üç cins rakı imal ediyordu. Paspal şişeler, ucuz zamkla yapıştırılmış çirkin etiketler, kalitesiz rakılar nesiller boyu aynı kaldı. Bütün hammaddesi yerli olmasına rağmen Tekel, zaman zaman, Türkiye'ye rakı kıtlığı yaşattı. Bir ara anasonsuz, beyazlaşmayan rakı içirdi. Geçen gün aldığım balığın temizlenmesini beklerken süpermarkette küçük bir gezinti yaptım ve kendimi rakı satılan bölümün önünde buldum. Kalitesiz olan sadece rakılar değildi. Devletin ürettiği hemen hemen her mal ve hizmet kalitesizdi, genellikle pahalıydı, tedariki sorunluydu. Eve telefon taktırabilmek için Ankara'da yedi sekiz sene beklemek normaldi. Türkiye dünyanın en komünist düşmanı ülkelerinden biriydi. Ama aynı zamanda,
Turkcell sadece Türkiye'nin en büyük özel sektör şirketi ve cep telefonu sahasındaki önderi değildir. Bir yargı kargaşasıdır da. Ortaklar arasında birçok karmaşık dava var. Alfa hem Turkcell'e hem de, muhtemelen bilerek, bu bataklığa girdi ve bir süredir ileri değil, aşağı gidiyor.Alfa'nın başında iki yargı kılıcı asılı.Bunlardan biri Uluslararası Ticaret Odası'ndan ocakta çıkan tahkim kararıdır.Tahkim Mahkemesi Çukurova'nın TeliaSonera ile Mart 2005'te imzalamış olduğu satış anlaşmasının bağlayıcı olduğuna karar verdi. Bu anlaşmaya göre, Çukurova Turkcell Holding'deki hisselerinin tamamını 3.1 milyar dolara İskandinav ortağı TeliaSonera'ya satacaktı, caydı. Hisselerinin bir bölümünü daha fazla para veren Rus Alfa'ya sattı. Tahkim Mahkemesi Çukurova ve TeliaSonera'yı mart anlaşmasını uygulamaya ve satış sürecini tamamlamaya davet etti. Çukurova süreci tamamlarsa: (1) Turkcell Holding'deki hisselerinin tamamını elden çıkarmış olacak, (2) Alfa'ya sattığı hisseleri geri alıp TeliaSonera'ya verecek. Alfa Turkcell'e ortak olduğu için saçını başını yolmaya başladı mı, bilmeyi çok isterdim. Ama Çukurova "İş işten geçti, kararı uygulayamam" diyebilir. Alfa da "Parayı ödedim, hisseleri
Tahta çıkış için üçüncü sırada olan Harry Irak'ta bulunacağı altı ay esnasında emrindeki dört zırhlı araç ve 12 erle Basra bölgesinde keşif görevi yapacak.Geçen sene, 21'inci yaş gününü kutlarken verdiği bir mülakatta Harry, "Sandhurst gibi bir okuldan geçtikten sonra, benim çocuklar ülkeleri için çarpışırken memlekette kalıp popomun üstünde oturmaya hiç niyetim yok" demişti. "Bu laflar size biraz fazla vatan-millet-Sakarya gelebilir, ama doğru."Sandhurst İngilizlerin dünyaca ünlü harp akademisidir. İngiliz prensleri Sandhurst'te bir dönem okuyup askerlik öğrenirler. Kral devletin başı olduğu gibi orduların da başkomutanıdır. Ve öğreniyoruz ki Prens Harry önümüzdeki yaz Basra'daki İngiliz güçlerine katılmak üzere Irak'a gidiyor. İngiliz Savunma Bakanlığı Harry'nin "normal bir subay" gibi görev yapacağını, herhangi bir şekilde "özel muamele" görmeyeceğini açıkladı.Geçen gün uçakta bu haberi okurken aklıma bizdeki "prenslerin" askerliklerini Doğu Anadolu'da yapmamak için attıkları taklalar geldi. Bizde verginin çoğunu ödeyenler de şehit mezarlıklarına gömülenler de orta sınıf ve altındakilerin evlatlarıdır; maaşlıların, ücretlilerin, köylülerin, çiftçilerin oğulları.Siz hiç bir
Kendinizi başkasının yerine koyabilme alışkanlığına sahipseniz empatiye de sahipsiniz demektir.Kökü, muhabbet anlamına gelen empatheia olan empatinin Türkçe karşılığının bulunmaması başlı başına ilginç. Muhakkak Osmanlıcada karşılığı vardı da kaybettik. Yoksa hiç mi yoktu? Çünkü olmayan şeyi tarif edecek kelime olamaz. Ama olmamış olabilmesi mümkün mü?Empatisiz insan uygar olamaz. Olgun olamaz. Hatta belki insan olamaz.Empatisiz zeki de olunamaz bence. Çünkü insanla ilgili denklemlerin çoğunda bir "siz" varsınız, bir de en azından, "bir diğeri". Empati yoksa diğeri yoktur, diğeri yoksa denklemin yarısı yoktur, yarısı olmayan denklem çözülemez. Sorun olarak kalır. Ermeni soykırımı meselesi gibi. Empati kelimesinin Türkçe karşılığı yoktur. Microsoft'un Encarta sözlüğüne göre empati, "Bir başkasının duyguları veya sorunlarını anlama ve onunla özdeşleşme yeteneği"dir. Uzlaşma empati ile başlar. Empati yoksa uzlaşma, uzlaşma yoksa barışma yoktur. Kaba kuvvet, kavga, cinayet, suikast vardır. "Eşkıya dünyaya hükümdar" olur.Kendinizi başkasının yerine koyup onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamaya çalışmamak önünüzde cam mı var, boşluk mu var ayırt edememeye bezer. Eninde sonunda
Aylık enflasyon oranı çoktan ortalama yüzde 1'in altına düştü. Ama gecelik bir türlü faiz yüzde 17.5'in altına inmiyor.Nedeni, Türkiye'nin olağanüstü riskli bir ülke olarak algılanmasıdır.Risk kısmen ekonomiden kısmen de politikadan kaynaklanıyor.Politika büyük bir vitrini olan büyük bir dükkândır. Vitrinde teşhir edilenlerin üzerinde fiyat etiketi göremezsiniz. Ama bedava oldukları için değil. Bedel var ama bunu tamı tamına tespit etmek mümkün olmadığı için etikete yazılmaz.Örneğin Dışişleri Bakanı ile Genelkurmay Başkanı arasında, konusunun uzmanların bile anlamadığı bir tartışma cereyan ederse bunun bir bedeli vardır. Genelkurmay Başkanı PKK, Kuzey Irak ve adını vermediği Batılı devletleri hedef alan bir açıklama yaparsa, bunun da bir bedeli vardır.Yeni cumhurbaşkanının kim olacağının bilinmemesi de bedava değil. İşte size minik bir paradoks. Cumhurbaşkanlığı muammasının karşılığını Türkiye'ye ödeten Başbakan Erdoğan ("Ellerine birer çelik çomak verdik, oynuyorlar") ne bekliyor olabilir?Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyor. Bunun için Meclis'te gerekli oy var. Ama konjonktür uygun mu? Bu ancak son anda, seçimler yapılmadan bir kısa bir süre önce belli olur.Onun için
İran ve atom bombası (3) Saldırı ne kadar iyi yapılmış olursa olsun İran'ın nükleer kapasitesinin tümünü ortadan kaldırmayacak. Kaldırsa bile İran her şeyi kısa zamanda yeniden inşa edebilir. Bu arada yaralı ve gururu kırılmış İran kudurup Batı'da terör estirecek, Türkiye de bundan nasibini alacak. Ben de Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac gibi düşünüyorum. Varsın mollaların birkaç tane atom bombası olsun. Ne olur?Farz edelim ki İran'ın silolarında iki üç atom bombası var. Ne yapacak bunları? İsrail'e karşı kullanmaya kalkarsa, silolarında 200'den fazla nükleer başlıklı silah bulunan İsrail onu taş devrine iade edinceye kadar bombalayacaktır. Büyük bir olasılıkla Amerika da İsrail'e yardım edecek. Ben kendi hesabıma, nükleer tesisleri Amerika veya İsrail tarafından bombalanmış bir İran yerine nükleer silahlara sahip bir İran'la yan yana yaşamayı tercih ederim. Başkan Bush bu konuda Amerika'nın İsrail'in yanında yer alacağını açıkladı. İran'ın bombaya kesinlikle sahip olması halinde Washington, muhtemelen, bölgedeki diğer müttefiklerini, Suudi, Arabistan, Mısır, Ürdün ve Türkiye'yi nükleer kalkanının arkasına alacaktır.Ama İsrail ve diğer ülkeler bunu yeterli bulacak mı?Daha