Dünya Bankası'nın istatistiklerinin izlediği 209 ülke arasında Türkiye 88. sıradadır.Cumhuriyetin tarihi ekonomik ve siyasi krizlerin tarihidir.Türkiye ne Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışının travmasını atlattı ne de Soğuk Savaş sonrası dünyaya adapte olabildi. Dünya muhtemel iklim değişikliğinin ve kaynaklar üzerindeki rekabetlerin büyük çatışmalara gebe olduğu yeni bir döneme girdi. Ankara geçmişte yaşamaya devam ediyor.Hâlâ Sevr'den falan bahsediyoruz. Kendini bir ölünün matemini tutmaya adamış, onunla beraber geçmişte yaşayan bir insan tavrını sürdürerek. Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra meydana gelen barış ortamında milli gelirini büyük oranda artırmamış tek ülke, eski Yugoslavya'yı meydana getiren küçük devletleri saymazsak, Türkiye'dir. Osmanlı İmparatorluğu, Roma gibi işgal altında tuttuğu ülkelerden zorla aldığı üretim fazlasıyla yönetici sivil asker elit kadroyu besleyen bir sisteme sahipti. İmparatorluk yıkıldı ve tarih sahnesinden çekildi ama Osmanlı'nın yönetim mantalitesi Türkiye'ye hâkim olmaya devam ediliyor. Türkiye'yi hangi partiler yönetiyorsa ülkenin kremasını o ve yandaşları yiyor.Cumhuriyet kurum meydana getirmekte, devraldığı cahil nüfusu
Kendim için değil. "Borç alma, borç verme, cesedin güzel olsun." Hayatımı bu düstur etrafında inşa edilmiştir.Sizin için titredi bacaklarım.Öğrendiğime göre, birkaçı hariç bütün bankalar %5.55 faiz uyguluyor. Bu yıllık bileşik yüzde 91.20 faizdir.Bu, tabii, faiz veya asgari taksitlerinizi zamanında ödediğinizde uygulanan faiz oranıdır. Eğer vadesi geldiğinde anapara veya asgari taksiti falan ödemezseniz, gecikme faizi devreye girer. Bunun oranı da yüzde 6.22'dir (aylık). İtiraf ediyorum. Bankamdan gelen kredi kart ekstresinin bir yerinde "aylık faiz 5.55'tir" ibaresini görünce bacaklarım hafif hafif titremeye başladı. Titreyen bacaklarımla en yakın koltuğa çöktüm ve kendi kendime sordum: Bankalar bu faizi uyguluyorlarsa tefeciler ne uyguluyor? Bir süre sonra bankacı bir dostumu aradım ve başka memleketlerde durum nedir diye sordum."İngiltere'de en düşük kredi kartı faizi yüzde 9.99, en yüksek yüzde 15" dedi."Yüreğime su serptin yahu" dedim yerimdem fırlayıp. "Demek İngiltere'de bizden de yüksek!""Yıllık faiz" dedi. "Aylık faiz değil.""Anladım" dedim jetonun düşmesi için zaman tanıdıktan sonra. "Nasıl oluyor da onlarda bu kadar düşük?""Oralarda da vahşi bir oran uygulanıyordu.
Deloitte dünyanın en büyük muhasebe, denetim, vergi ve yönetim danışmanlığı hizmeti veren firmalarından biridir. İstanbul hakkındaki araştırmasının adına layık olduğunu sanmıyorum.Bankalar Birliği'nin Deloitte'ten cevaplandırmasını istediği soru şuydu: "Türkiye'de dünya standartlarında, değer yaratan bir finans merkezi kurulması mümkün müdür?""Evet," diye cevap verdi Deloitte*. "Türkiye zengin kaynaklara, bölgesel ve yerel potansiyele, gizli kalmış işgücü tabanına ve milli gurura sahip bir ülkedir."Ancak... zor kararların verilebilmesi için güçlü bir liderlik ve politik kararlılığın yanı sıra, önemli ölçüde kaynağın bu konu için ayrılması ve sabırlı bir tutum sergilenmesi gerekecektir..." Bankalar Birliği'nin İstanbul'u dünyanın önde gelen finans merkezlerinden biri haline getirmek için başlattığı lobi Deloitte adlı müşavirlik şirketine yaptırdığı bir araştırmaya dayanıyor. Sizi bilmiyorum, ama, ben bu "gizli kalmış işgücü tabanına" ve "milli gurura sahip bir ülke" olmamız hususlarına bayıldım.Türkiye'deki "işgücü tabanı" ile ilgili çok şey duydum ama "gizli kalmış" olduğunu ilk defa duyuyorum. "Milli gurura sahip" olmamızın bizi dünyanın önde gelen finans merkezlerinden yapacağı
Büyük Türk palavraları: Uyuşmazlıktan kastım şu: Bankalar Birliği müşavirlik şirketi Deloitte'e yaptırdığı araştırmaya dayanarak İstanbul'un uluslararası bir finans merkezi haline getirilmesi için lobi yapıyor. Deloitte'in araştırmasına göre, iki milyar dolar harcanarak İstanbul on sene içerisinde bölgeye hâkim bir finans merkezi haline gelebilir. "Otuz sene içinde ise (dünyada) en önde gelen beş ya da altı uluslararası finans merkezinden biri ol(ur)."Z/Yen adlı İngiliz müşavirlik ise birkaç ay önce yayımladığı "İlk 50 Finansal Merkezi" endeksine İstanbul'u almadı bile.Yani, bizden daha enerjik olan Osmanlıların yayılmasından hızlı; 10 senede bölgeye hâkim olacağız, otuz senede de dünyaya. Ama bugün finansal radar ekranlarında görünmüyoruz. Vancouver (Kanada) görünüyor. Osaka (Japonya) görünüyor. Wellington (Yeni Zelanda) Hamilton (Bermuda) görünüyor. Biz görünmüyoruz.Kim haklı?"Endeksi hangi kıstasa göre hazırladınız?" diye sordum Z/Yen yetkilisine."Herhalde İstanbul niye yok diye soracaksınız?" diye cevap verdi."Evet.""Esasında 50'den epey fazla incelediğimiz şehir sayısı. 66 şehir. Ama araştırmayı ısmarlayan müşterimiz (City of London) 50'sini yayımlamayı tercih ediyor. 66
Eh. Ne ekersen, onu biçersin. OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) ve onunla ilişkili ülkelerdeki 500.000 15 yaş çocuğunun tabi tutulduğu fen sınavlarında Türkiye sondan birinci oldu.Buna karşılık, metrekareye düşen asker başına Avrupa'da bir numarayız. NATO'da ABD'den sonra sayıca en büyük asker bizim askerdir. Uçak sayısı açısından Hava Kuvvetleri NATO ikincisi olup dünyanın en büyüklerindendir. Tank bakımından da. Askerin uydu yapma projesi gerçekleşirse, muhakkak gerçekleşecektir, askeri uydusu olan ender ülkelerden biri olacağız. AWACS erken uyarı uçağı olan ender ülkelerden biri olduğumuz gibi.Fakat bu işte bir yanlışlık var. Çünkü Türkiye hiçbir ülkenin tehdidi altında değildir. Ama cehalet tarafından istila edilmiş durumdadır. Yoksa hesap doğru da ben mi yanlış düşünüyorum?Hayır. Yanlış düşündüğümü sanmıyorum. Çünkü hesap ortada. Mutasavver düşmanlara karşı güçlü bir ordu beslemek için milyarlarca dolar harcarken gerçek bir düşmanın, cehaletin, çizmeleri altında inim inim inlediğimiz yanlış değil.İnlemiyor muyuz?Türkiye bu yıl veya geçen yıl gayri safi milli hasılasına göre savunmaya en çok, eğitime en az harcama yapan ülke değildi OECD'de. Her zaman böyleydi.
Başbakan, "Bana bu konuda bir çalışma getirin" demiş. Bankalar Birliği dünyanın önde gelen müşavirlik şirketlerinden Deloitte Touch'a bir çalışma hazırlatmış. Deloitte Touch, "İstanbul 10 yıl içinde bölgeye hâkim konuma ulaşabilir, 30 yıl içinde New York, Londra ve Tokyo ile birlikte dünyanın en önde gelen beş finans merkezinden bir olabilir" sonucuna varmış. Bankalar Birliği Başkanı, Başbakanı ziyaretinde, İstanbul'un finans merkezi olması konusunu gündeme getirmiş. Ama İstanbul'un önümüzdeki 10 veya 30 yıl içinde dünyanın önde gelen beş finans merkezinden biri olma şansı yok. Çünkü İstanbul yatırım ortamı, ekonomik gelişmişlik, finansal derinlik, finansal enstrüman knowhow'ı, vergi, altyapı, yaşam kalitesi, İngilizce bilen eleman gibi konularda dünyanın önde gelen finans merkezlerinden biri olmaya aday diğer kentlerle rekabet edecek düzeyde olmaktan çok uzaktır.Türkiye'de çalışmak isteyen bir yabancının emniyetten ikamet izni alması aylar sürebilir. İstanbul'da konut alacaksa Genelkurmay'dan izin almak zorundadır. Araba satın aldığında kendisine MA serisinden bir plaka verilir. Aracı kendisinden ve karısından başka kimsenin kullanması yasaktır. Tuttuğu şoför birisine çarparsa
Irak savaşı Amerika Birleşik Devletleri'nin prestijine, inanırlığına, dış politikasının ahlaki içeriğine büyük bir darbe vurdu.Düşük nitelikli konut kredileri alanında patlak veren kriz de Amerikan bankalarının, finansal sisteminin ve, yakın zamana kadar büyülü bir şekilde her zaman doğruyu yaptığı izlenimi veren, Amerikan Merkez Bankası FED'in kredibilitesini sarstı.Hem Irak'taki savaşın ne biçim hallolacağı muammadır, hem Amerikan mali krizinin ne kadar derinleşeceği.Muamma olmayan, Amerika'nın yediği bu darbelerden iyileşmesinin, eski gücüne ve prestijine kavuşmasının kolay olmayacağıdır.Uzun vadeli konut kredisi, mortgage denilen şey, yeni bir buluş değildir. Batı'da nesiller boyu tüketiciler bu kredilerden yararlanarak kira öder gibi konut sahibi oldular. Nasıl oldu da bu masum enstrüman birdenbire dünyanın en büyük (ve en iyi yönetildiği sanılan) bankalarında milyarlarca dolarlık zararlara yol açacak zararlara neden oldu, Amerikan ekonomisini sarstı? Bu sorunun cevabının kimse vermek istemiyor. Aslında cevap bilinmediği veya karmaşık olduğu için değil, korkunç ve yüz kızartıcı olduğu için.Mortgage krizi bankaların bile bile mortgage sistemini istismar ettikleri, bir
Resimde, gözlüklü, kravatlı, pardösülü Gorbaçov, sol dirseği bir Louis Vuitton yolculuk çantasına dayalı, limuzinle bir yerlere gidiyor. Aracın pencerelerinden, çöküşü komünizmin ve Soğuk Savaş'ın sonunu sembolize eden Berlin Duvarı görünüyor. Bilmeyen yoktur ama ne olur ne olmaz... Gorbaçov, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) son devlet başkanıydı. 1985'te komünist partisinin liderliğine seçildi, altı yıl sonra 69 yıllık komünist rejimin iflasını ilan etti.Louis Vuitton dünyanın en ünlü (ve muhtemelen pahalı) deri çanta ve bagaj markasıdır. Uzman değilim ama, Gorbaçov'un çantası internetten 455 (1000 küsur lira) sterline ısmarlanabilecek Keepall 60 modeli gibi geldi bana.Bu ilan aylardır gazete ve dergi sayfalarında görünmekte. Bir zamanlar komünizmin sembolü olan bir devlet adamı, kapitalizmin ve ölçüsüz para harcayabilecek gelire sahip olma özgürlüğünün sembolü olan bir ürünün reklamını yapıyor. Yolculuklar bizi kendi kendimizle yüz yüze getirir. Louis Vuitton reklamındaki Mihail Gorbaçov'un resminin altında bunlar yazıyor. Bir gazeteci reklam karşılığında kaç para aldığını sorduğunda Gorbaçov: "Ben sana kaç para maaş aldığını soruyor muyum?" diye cevap