Seksende seks

7 Aralık 1997

Melih AŞIK

Seksenlik karı - koca sağlık kontrolundan geçmek için doktora gitmiş geçenlerde. Doktor önce beyefendiyi muayene etmiş. İyi bulmuş. O arada sormuş:
- Seks hayatınız nasıl gidiyor...Seksenlik ihtiyar hafifçe içini çekmiş;
- Birinci sefer gayet normal oluyor doktor bey, yalnız ikincide çok terliyorum...Doktor şaka mı yapıyor diye ihtiyarın suratına şöyle bir bakmış. Adam çok ciddi. Daha sonra hanımefendiyi almış muayeneye... O da turp gibi. Hala meraklar içinde olan doktor bu defa hanımefendiye sormuş:
- Eşiniz birinci seferde bir anormallik olmadığını ancak ikinci seferde terlediğini söylüyor, demiş, gerçekten böyle mi oluyor?- Evet böyle oluyor ama ben bunda anormallik görmüyorum...
- Neden?- Canım yılda zaten iki defa yatıyoruz... Birincisi ocakta ikincisi temmuzda... Temmuzda haliyle terliyor insan...
***
Söz evlilikten açılınca biraz da kadınlar ve evlilikle ilgili sözler aktaralım...

Yazının Devamı

Anayasa koop!..

6 Aralık 1997

Melih AŞIK

Anayasa Mahkemesi'nin RP ile ilgili kapatma davası sürecine Sınırlı Sorumlu Ufuk Yapı Kooperatifi'nin adı da karıştı. Ufuk Kooperatifi, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in basın toplantısıyla aniden üne kavuştu. Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'in öncülüğünde kurulan bu kooperatife RP yandaşlarının üye alındığını söyleyen Doğu Perinçek dedi ki:
- Anayasa Mahkemesi üyelerinden Mustafa Bumin, Sacit Adalı ve Ali Hüner de kooperatife üye yapılmıştır. RP ile çıkar ilişkisi içindeki bu yargıçlar RP'nin kapatılma davasından çekilmelidirler...Anayasa Mahkemesi, RP ile ilgili davayı raportörün raporunu tamamlamasıyla muhtemelen Aralık ortalarında ele alacak. Peki ne zaman sonuçlandıracak?..
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden:- Eğer üyeler dosyayı yeterli görürse dava Aralık ayı içinde sonuçlanır, diyor, ancak eğer dosyada eksiklik bulunur ve tamamlanması için süre gerekirse bu defa dava yeni yıla sarkar...Yekta Güngör Bey, bilindiği gibi Aralık sonunda emekli oluyor.
Dava eğer aralık sonrasına sarkarsa Yekta Bey'siz karara bağlanacak...
Yargı kuruluşlarını izleyen bir gazeteci arkadaşımıza soruyoruz:
- Davanın Yekta Bey'in emekliliğinden önce veya sonra karara

Yazının Devamı

Cep'ten sözler...

5 Aralık 1997

Melih AŞIK

Cep telefonlarıyla, daha doğrusu birtakım "cep telefonlu"larla başımız fena halde dertte...İsterseniz, lafı boş yere uzatıp, derdimizin neler olduğunu tek tek sıralamayalım, doktor okurumuz Celal Kılıç'ın derlediği "Cep telefonlu" atasözlerine şöyle bir göz atalım.
. Pire itte, cep telefonu yiğitte bulunur.
. Yiğidin cep telefonu meydandadır.
. Alışmadık cepte telefon durmaz.
. Anadan geçilir, cep telefonundan geçilmez.
. Ey! cep telefonlu Türk Gençliği...
. Arsızın yüzüne tükürmüşler, "Kapsama alanı dışındayım" demiş.

Yazının Devamı

Otoyol-suzluk!

4 Aralık 1997

Melih AŞIK

Siyasetin yaramaz çocuğu Yaşar Topçu bu defa da "Karadeniz sahil yolunda yolsuzluk" sınavından geçiyor. İnşallah topu atmaz. Yaşar Topçu'yu taşımanın bu hükümet için kolay olmayacağı Bakanlar Kurulu'nun ilk açıklandığı gün belliydi. Çünkü Yaşar Topçu'nun geçmişteki icraatı biraz fırtınalı olmuştu. Demek Mesut Yılmaz ve bu atamada etkili olduğu söylenen Demirel bunu göremediler. Ya da gördükleri için Yaşar Topçu'yu atadılar. Her neyse... Kimsenin günahını almayalım. Fıkraya gelelim...
Efendim ekonomide geri, ama hırsızlıkta ileri bir ülkenin Bayındırlık Bakanı, Amerikalı meslektaşının resmi davetlisi olarak bu ülkeye gider. ABD'li Bakanın makam odasına girince gördüğü ihtişamdan gözleri fal taşı gibi açılır. Hayretle sorar:
- Bu zenginliğinizin kaynağı nedir acaba?Amerikan Bakan gülümseyerek uzaklarda bir yeri işaret eder:
- Şu ilerdeki otoyolu görüyor musunuz sayın Bakan?- Evet görüyorum!
- İşte, zenginlik oradan geliyor.Aradan altı ay geçer. Bu kez ABD'li Bakan meslektaşını ziyarete gelir. Bakar ki meslektaşının odası kendininkinden daha da lüks... Ve şatafatlı.. Sorar:
- Sizdeki bu zenginliğin kaynağı nereden geliyor acaba sayın Bakan?Yoksul ülkenin bakanı Amerikalı

Yazının Devamı

Yarışma sürüyor...

3 Aralık 1997

Melih AŞIK

Atatürk'ü Time Dergisi'nin "asrın devlet adamı" yarışmasında birinci yapacağız derken hızımızı alamayıp ve sıralamayı şaşırıp Einstein'dan daha iyi bilimadamı, Elvis Presley'den daha iyi şarkıcı konumuna getirmemiz bu defa da "Herald Tribune" gazetesinde gırgır konusu oldu. Gazetenin Türkiye muhabiri Stephen Kinzer pazar günü birinci sayfadan yayınlanan yazısında Time'ın oylamasını Türkiye'den sonra en çok Yunanistan'ın ciddiye aldığını, komşumuzun da Atatürk birinci olmasın diye Churchill'e yüklendiğini yazıyor. Bu arada bir espri de Amerikalılar patlatmış... Oylarını Watergate skandalının flaş isimlerinden Gordon Liddy'e yağdırarak onu dördüncü duruma getirmişler. Yarışmanın giderek cılkı çıkıyor anlayacağınız... Bu arada bir merak...
Acaba ABD'nin RP davasıyla ilgili olarak içişlerimize karışmasını Türkiye'den İnternet aracılığıyla kaç kişi protesto etti? Time'ın yarışmasına Atatürk adı yağdırmak mı? Yoksa Atatürkçü ilkelerimize bir saldırı olduğunda karşı tarafı (Dışişleri Bakanlığı veya Beyaz Saray'a mesaj çekerek) protesto etmek mi? Hangisi daha somut Atatürkçülük sayılmalı?

"Büyükadada çamlar arasında bir kovukta inziva hayatı yaşayan Ergüder Yoldaş'ı bulup

Yazının Devamı

ABD'nin yeni dostu

2 Aralık 1997

Melih AŞIK

ABD'nin, Anayasa Mahkemesi'nde süren bir dava konusu olduğunu bile bile RP'nin kapatılmasına karşı çıkması bazılarımızı şaşırttı. Oysa ABD hanidir Henze, Fuller, Huntington gibi misyonerleri ve onların "İkinci cumhuriyetçi" uzantıları eliyle Atatürk Cumhuriyetine karşı "Özalcı - Amerikancı - Kürtçü - Şeriatçı" ittifakı oluşturuyor. Türkiye'nin temelinden Atatürk ilkelerini söküp yerine Siyasal İslam'ı yerleştirmek istiyor. Neden?.. ABD "servis"lerinin Atatürk ve Kemalizm ile alıp veremediği nedir?.. Cumhuriyet'te Ahmet Taner Kışlalı geçen cumartesi günkü yazısında bu soruya kısa ve net bir yanıt veriyordu. Aynen aktarıyoruz:
* "Ilımlı İslam"la bütünleşmiş yarı çağdaş bir Türkiye, Batı'nın çıkarlarına - yani "Yeni Dünya Düzeni" ne - daha uygundur.
* Petrol zengini, Batı'nın uydusu Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından Kemalist model tehlikeli bir örnektir.
* Kemalizm'in temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Oysa Türkiye'nin ne yıkılması ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmesi Batı çıkarları ile bağdaşır.
* Türkiye'nin Kürtlere özerklik vermesi, giderek federasyonu peşinden getirir. Bir adım sonrası, komşu

Yazının Devamı

Açık pencere

30 Kasım 1997

Melih AŞIK

Ev hapsi yöntemiyle sayım bir kez daha yapılmayacaktı. 1990'da bu sondu. Aradan yedi yıl geçti. Değişen birşey yok. Sayım yine hapis yöntemiyle yapılıyor. Almanya'da yaşayan, ancak sergi açmak için Türkiye'ye gelen ressam Aydın Karahasan telefonda... Nüfus sayımından habersiz, Almanya'ya 30 Kasım'da dönmeyi planlamış. Randevularını ona göre ayarlamış. Telefonda yana yıkıla soruyor:
- Melih Bey sayım günü sokağa çıkamayacağımı söylüyorlar. Peki o gün nasıl geri döneceğim...Uçak seferlerinin ancak 19.00'dan sonra başlayacağını anımsatıyoruz...
- Olmaz böyle şey, diyor, Türkiye'nin dünyayı 1997 yıl geriden izlemesi olacak şey değil...- Ne gibi?
Aydın Karahasan aynı zamanda sanat tarihi hocası... Bochum'da okullarda sanat tarihi dersleri veriyor. Telefonda ilginç bir bilgi aktarıyor:
- Biliyor musunuz, diyor, İsa peygamber bir nüfus sayımı günü doğmuştur. Roma'nın o döneminde yapılan nüfus sayımında sokağa çıkmak yasak olduğundan ve Meryem de o sırada yolda olduğundan bir ahıra sığınmış. İsa'yı ahırda doğurmuş...- Doğrusu bilmiyordum...
- Evet öyledir. Rubens'in, Rembrandt'ın ve daha birçok ünlü ressamın İsa'nın doğumunu ahır kompozisyonu içinde gösteren eseri vardır...Romalılar

Yazının Devamı

Açık Pencere

29 Kasım 1997

Melih AŞIK

Rahmetli Gündüz Kılıç'a yıllar önce Türkiye - Almanya milli maçı öncesinde sormuşlardı:
- Takımımızdan bir mucize bekleyebilir miyiz?..Baba Gündüz'ün yanıtı şuydu:
- Hakkımız var mı?..İki gün üstüste Beşiktaş ve Galatasaray'ın Alman takımlarıyla maçlarını izledik. Her iki maçtan önce takımlarımızdan "mucize" bekledik. Maçların bitiminde Baba Gündüz'ün o bilge yanıtını anımsadık:
- Bir mucize beklemeye hakkımız var mı?..Adamlar futbolu bilim haline getirmiş. Topu bizden daha hızlı dolaştırıyorlar. Hücumda daha yaratıcılar... Bizim futbolcular birbirlerinin ayağına pas atarken adamlar boş alana atıp peşinden koşuyor. Bizim futbolcu kaleciye bakıp şut atarken adam kale direklerinin içine doğru vuruyor. Adamlar forvete şut atan futbolcu koymuşlar. Bizim forvetler topa peynir gibi vuruyor. 2 - 0 ve 4 - 1 lik sonuçlar yalnızca sonucu mu gösteriyor? Hayır... Futboldaki kültür farkını da elbette...
Bir de Hakan faktörü var ki yazmadan edemeyeceğiz... "Benim Galatasaray'daki misyonum bitti" demişti geçenlerde... Birşeyler anlatmak istemişti. Anlamazlıktan geldi yöneticiler. Bu delikanlı bir maçta üç - dört gol atıyor. (Gol atması için de genellikle kalenin bomboş olması lazım).

Yazının Devamı