Melih AŞIK
Rahmetli
Gündüz Kılıç'a yıllar önce Türkiye - Almanya milli maçı öncesinde sormuşlardı:
- Takımımızdan bir mucize bekleyebilir miyiz?..
Baba Gündüz'ün yanıtı şuydu:
- Hakkımız var mı?..
İki gün üstüste Beşiktaş ve Galatasaray'ın Alman takımlarıyla maçlarını izledik. Her iki maçtan önce takımlarımızdan
"mucize" bekledik. Maçların bitiminde
Baba Gündüz'ün o bilge yanıtını anımsadık:
- Bir mucize beklemeye hakkımız var mı?..
Adamlar futbolu bilim haline getirmiş. Topu bizden daha hızlı dolaştırıyorlar. Hücumda daha yaratıcılar... Bizim futbolcular birbirlerinin ayağına pas atarken adamlar boş alana atıp peşinden koşuyor. Bizim futbolcu kaleciye bakıp şut atarken adam kale direklerinin içine doğru vuruyor. Adamlar forvete şut atan futbolcu koymuşlar. Bizim forvetler topa peynir gibi vuruyor. 2 - 0 ve 4 - 1 lik sonuçlar yalnızca sonucu mu gösteriyor? Hayır... Futboldaki kültür farkını da elbette...
Bir de
Hakan faktörü var ki yazmadan edemeyeceğiz...
"Benim Galatasaray'daki misyonum bitti" demişti geçenlerde... Birşeyler anlatmak istemişti. Anlamazlıktan geldi yöneticiler. Bu delikanlı bir maçta üç - dört gol atıyor. (Gol atması için de genellikle kalenin bomboş olması lazım). Sonra on maç yatıyor. Sahada takımını 10 kişi bırakmakla kalmıyor, rakibi 12 kişiye çıkartıyor. Çünkü rakip onsekizin üzerinde çakılıp kalarak gol yolunu tıkıyor. Aldığı topla kaleye döneceği yerde topu sürekli geri iade ediyor. Arkadaşı orta yaparken rakibin arkasına saklanıyor. Kısacası oynamıyor. Ama ısrarla oynatılıyor. Eğer kızar da Fener'e giderse yönetim güç duruma düşermiş. O yüzden
"Hakan'ı kazanmak" diye bir misyon üstlendi G.Saray yönetimi.
Hakan, G.Saray'ın kazanıp kazanmamasını pek takmıyor. G.Saray
Hakan'ı kazanacağız diye yalnız maçları değil, kupaları da riske sokuyor. Kültürel krizin bir boyutunu da bu oluşturuyor.
Eski İstanbul belediye başkanlarından
Faruk Ilgaz, "Turkey" sözcüğünün
"hindi"yi çağrıştırması nedeniyle.. ve.. bu durumun yurtdışında mizah konusu olduğundan bahisle... ilginç bir öneri getiriyor:
- Yeni kurulan veya rejimi değişen bazı ülkelerin isimleri değiştirilmektedir. Örneğin Hollanda Guyanası
"Surinam", Habeşistan
"Etyopya", Milliyetçi Çin
"Tayvan", Rodezya
"Zimbabve", Seylan da
"Sri Lanka" olmuştur. Bir dönem bizde de
"Turkey" sözcüğü konusunda hassasiyet gösterilerek ülkemizin isminin her lisanda
"Türkiye" olarak bilinmesi için girişimlerde bulunulmuştu. İlk günlerde hüsnü kabul görmüş olan bu uygulama bilahare terk edildi...
Peki ülkemize güncel duruma uygun yeni bir ad düşünülemez mi?.. Arkadaşımız
Aydın Arıcıoğlu bu bağlamda oturdu düşündü; güncel duruma uygun isimler türetti... İlginize sunuyoruz...
TATİLYA, RANTİYA, CUKKALAND, CUMBABWE, GENE-ZAM-YA, BİRLEŞİK SUSURLUK CUMHURİYETİ, ÇETENİSTAN, DOKUNMAYCAN, ABAZANYA, TAKİYYA, KIROVENYA...
Tatsız isimler değil mi?.. Tatsız.... Ama bu bapta söyleyene değil, söyletene bakacaksınız...
Yarın yapılacak nüfus sayımı ve seçmen kütüklerinin yenilenmesi çalışmasıyla ilgili ciddi bir kaygıyı geçenlerde Sabah'ta gazetesinde
Ali Rıza Kardüz dile getirdi... Bu kaygı
"mesnetsiz" de değil...
Ülkenin dört yanında
"ismi konmamış" nice sokak, kapısı
"numarasız" nice hane ve buralarda yaşayan
"kayıt dışı" nice insan olduğunu anımsatıp soruyordu
Kardüz:
- O gün görev yapacak görevliler; kapısı numaralanmamış, numarası bina cetveline geçmemiş insanları nereden bulup, nasıl kütüğe geçirecek?..
Nüfus sayımı ve seçmen kütükleri yazımı için "30 Kasım" tarihinin belirlenmesiyle birlikte Devlet İstatistik Enstitüsü; valilik, kaymakamlık ve belediyelere yazılar yazarak isimsiz sokaklara "isim", numarasız hanelere de (acilen) "numara" verilmesini ve bina cetvellerinin güncelleştirilmesini istemiş.. Bu işlemlerin "30 Eylül"de bitmesi öngörülmüş...
O kısa süre içinde valilik, kaymakamlık ve belediye başkanlıkları kendilerinden isteneni yerine getirebildiler mi acaba?
Kuşkuluyuz.
DİE kontrol görevlileri de aynı yönde görüş belirtmişler. İşte onların gözlemleri:
"Sokaklara isim, kapılara numara verilmesinde eksiklikler var. Bazı belediye ve muhtarlıklar nüfuslarını yüksek göstermek amacıyla bina sayılarını şişiriyor. Bazı yerlerde de sayım günü, nüfusu artırmak için zorlamayla nüfus getirme hazırlıkları var..."
Yani... 30 Kasım'da görevliler bazı kapıları (herhangi bir kayıt görünmediği için) çalmayacak.. Başka bazı görevliler "hayali" birtakım binaları arayacak... Ve muhtemelen... bazı kapıları da (hanedekiler o an başka yerlerde "nüfus şişirmekle" meşgul oldukları için) kimse açmayacak, gibi görünüyor...
Umarız yanılıyoruzdur... Umarız nüfus sayımını yüzümüze gözümüze bulaştırmayız.
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr