Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

     ÂÜç - beÅŸ gün gözaltında tutulacaksa varsın tutulsun. Ne yapalım? Ama oÄŸlum iÅŸkenceden korkuyor. EÄŸer Pakdemirli'nin oÄŸluna da iÅŸkence yapılacaksa memleket bitmiÅŸ demektir. Pakdemirli ismi o kadar ucuz deÄŸil..."
     Â
Bu sözlerin sahibi hem bir baba, hem de bir milletvekili... Adı Ekrem, soyadı Pakdemirli... ANAP'ın bir milletvekili... Hani şu, 16, 17, 18 yaşındaki pırıl pırıl liseli gençlerin işkence tezgahlarından geçirildiği... Türkiye ayağa kalkmışken, aralarında kendi oğlu bulunmadığı için kılını bile kıpırdatmayan ilin... Manisa'nın milletvekili...
       Yukarıdaki ibret, dehşet ve utanç verici sözleri dünkü Sabah'ta yer aldı. Yuva Vakfı'yla ilgili polisin düzenlediği operasyonda vakfın hissedarları arasında bulunan oğlunun da polis tarafından aranmasıyla ilgili soruyu yanıtlarken söyledi bunları... ANAP İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu dayanamadı. Dün bize dedi ki:
     Â- Çok utanç verici bir konuÅŸma bu... Onun çocuÄŸu çocuk da, baÅŸkalarının çocuÄŸu ne? Ä°ÅŸkenceye, kime yapılırsa yapılsın karşı çıkmak, tepki göstermek lazım. Sayın Pakdemirli'nin bu sözlerinden dolayı çok utandım! Lütfen bunu aynen böyle yazın...

       Milli Savunma Bakanlığı 300 bin yatak için düzenlediği ihaleyi, yatak sayısı çok olduğu için 7 ayrı gurupta yaptı. İlk beş grup ihale, birbirinin aynı fiyattan, yani yatak başına 11.5 milyon liradan gerçekleşti. 6'ıncı gruptaki ihaleyi yatak başına 9 milyon lira fiyat veren firma kazandı. 7'inci gruptaki ihaleyi ise yatak başına 9,3 milyon lira öneren bir başka firma.
       Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin'e soru:
     Â- Yatağın tanesi 9 milyon liraya imal edilebiliyorsa 240 bin yatak neden 11,5 milyon liradan ihale edildi.
       - Yatak başına 2.5 milyon lira fazlalık 240 bin yatakta 600 milyar lira ediyor. Bu kadar büyük bir paranın aralarında fiyat anlaşması yapan yatak firmalarına hediye edilmesine nasıl izin veriliyor?

       Çırağan Sarayı'nın önüne, bu tarihi yapıyı boydan boya örtüleyen ve yarı yarıya gözden kaybeden dev bir çadır kurulmuş. Denizden veya karşı yakadan görenler dehşet içinde kalıyor. Bir başka ülkede, böylesi tarihi bir yapının 10 santimlik parçasının örtülmesine bile izin verilmez. Kent bilinci ve tarih saygısına sahip yöneticilere böyle birşey teklif dahi edilmez. Ama malum; burası Türkiye...
       Mimar Doğan Hasol telefonda:
     Â- Bu çadır aynen geçen yıl da kuruldu, diyor, durumu Koruma Kurulu'na, BeÅŸiktaÅŸ Belediyesi'ne, Mimarlar Odası'na bildirdik. BeÅŸiktaÅŸ Belediyesi ilgileneceÄŸini bildirdi. Ama çadır fuarın sonuna kadar orada kaldı.
     Â
Çadırda "Dekorasyon ve Aksesuar Fuarı" varmış. Fuarı düzenleyen kuruluş bu sakil manzaraya en başta karşı çıkması gereken bir vakıf: "Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma Tanıtma Vakfı - KÜSAV"... Küsav'ın yararlı işler yapan bir vakıf olduğuna kuşkumuz yok... Ama yarattığı manzara tatsız... Kabahat de onlarda değil; Saray'ı iptal eden dev çadırın kurulmasına izin verenlerde...
       Yakında Dolmabahçe Sarayı'nın bahçesine de böyle çadırlar kurulursa şaşmayalım. Çünkü başıboşluk ve boşvermişlik kol geziyor bu kentte...

       Devlet Bakanı Metin Gürdere 'nin, Başbakanlık'taki makam odasında, vatandaşın dertlerini dinleyip, sorunlarına çare aradığı günlerden biri...60 yaşlarında gösteren biri içeriye girer, kendisini tanıttıktan sonra, biraz da emir verir bir üslupla;
       -Sayın Bakanım der, karım iki yıl önce öldü, iki yetişkin erkek evlatla ortada kalakaldım...Ya bana bir kadın bul ya da iki çocuğuma birer iş...
       Aslında vatandaşın asıl amacı çocuklarına iş bulabilmektir...Kadın, bu amaç için sadece bir bahanedir...Bakan Gürdere, bunu anlar anlamaz, eline bir kağıt alır, üzerine birşeyler yazar. Sonra da kağıdı adama uzatırken;
       -Bak der, bu kağıtta benim evin adresi yazılı... Şimdi hemen fırla, bu adrese git... Anam da evde, kaynanam da... Seç beğen, birini al... Ben senin çocuklarına iş - miş bulamam!
       Adam gitmiş... O gidiş...

     ÂEskiden ana babalar çocukların ceplerinde sigara ararlardı. Åžimdi çocuklar, `AnneciÄŸim, babacığım ne olur sigara içme!' diye onların eteÄŸine yapışıyor..."
     Â
Bu sözleri Sigarayla Savaşanlar Vakfı'nın 5'inci kuruluş yıldönümünde Dr. Faruk Bayülkem söylüyor. Başkanlığını Ubeyd Korbey'in yaptığı, bir avuç idealist insanın fedakar çabalarıyla ilerleyen Vakıf, önceki akşam Dr. Bayülkem'le birlikte kimi kişi ve kuruluşlara da bir teşekkür plaketi verdi. Plaket alan gazeteciler dört kişiydi: Murat Birsel, M. Ali Birand, Abbas Güçlü ve biz... Ödül alan kuruluşlar: Oyak Sigorta ve Kütahya Porselen... Neden daha çok kuruluş yok sigara ile savaşın arkasında? Neden daha çok gazeteci yok? Biliyoruz, kimi sigara içen yazar dostlar sigaranın zararlarını yazmaya yanaşmıyor. Kimileri de yabancı şirketler tarafından yemlendiği için suskun... Nereden mi biliyoruz?.. Marlboro aleyhine iki yazı yazınca Philip Morris şirketinden derhal bir Amerika daveti aldık da oradan... Ve kimi yazarların geçenlerde Kent'in davetlisi olarak İspanya'ya gittiklerini bizzat kendi kalemlerinden okuduk...
       Sigara güzel birşeydir. Ama öldürücüdür. Sigara içen bir süre sonra sigaradan zevk almaz hale gelir... Ama artık müpteladır. Bırakamaz. Dünyadaki bütün sigaraları içe içe bitiremeyeceğini bilir. Ama bu düşünceyi hayata geçiremez. Çünkü artık onun düşüncesini sigara belirlemektedir. Onun yerine sigara düşünmektedir. Bu beladan kurtulmak mı?.. Elbet mümkündür. Bir gün nasıl olsa onun sizi bırakacağını bilerek siz onu bırakabilir, geleceğe ve hayata umutla bakabilirsiniz. Siz onu öldürmezseniz, o sizi öldürecek...
     ÂNot: Sigara reklamlarını önleyen yasanın uygulanması aksarken... Yasayı uygulayacak olanlar adeta sigara reklamı yapıyor... ÖrneÄŸin BaÅŸbakan Mesut Yılmaz basın toplantılarında veya grup toplantılarında sigara üstüne sigara içiyor. Kendine acımıyorsun bari sana bakıp sigaraya özenecek insanlara acı... Mesut Bey...




Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr