Maksi kazık...

29 Ocak 2002

TCKnın 159. maddesine "...Türklüğü, Cumhuriyeti, Türk Milletini, hükümeti, bakanlıkları ...veya bunların bir kısmını temsil edenleri alenen tahkir ve tezyif eden kimseye..." şeklinde ilave edilen hükümlerle bir bakanlığın memurlarını eleştirmek bile imkânsız hale geliyor. Mini demokrasi paketi aslında maksi demokrasi kazığıdır. Bu iktidara yakışır. Liderler demokrat değil. Partiler demokrat değil. Demokrasimiz demokrat değil. Siyasetçilerimiz gerçek bir demokraside o koltuklarda oturamayacaklarını biliyorlar. O yüzden özgürlükleri genişletmeye değil, ha bire daraltmaya çalışıyorlar. 312. madde yeni şekliyle "kamu düzenini bozma"nın "olasılığı" nı bile 3 yıl hapisle cezalandırıyor. Büyük lafları çok kullananlar, size bir şeyler vermeyi değil, etkilemeyi amaçlıyorlardır. O.Miller "Serbest rejimlerde dikta yönetimlerine göre daha ince bir sansür vardır. Konular popülarize edilerek, halkın dikkati popüler konulara yöneltilerek popüler olmayan konulara ilgi azaltılır. Dikta yönetimlerinde olduğu gibi haberleri yasaklamaya gerek olmadan hoşa gitmeyen olay ve gelişmeler kendiliğinden küçülür. Gözden kaybolur. Halk kendini ilgilendiren değil ilgilendirmeyen konularla oyalanır. Toplum

Yazının Devamı

Maksi kazık...

29 Ocak 2002


<#comment>Liderler demokrat değil. Partiler demokrat değil. Demokrasimiz demokrat değil. Siyasetçilerimiz gerçek bir demokraside o koltuklarda oturamayacaklarını biliyorlar. O yüzden özgürlükleri genişletmeye değil, ha bire daraltmaya çalışıyorlar. 312. madde yeni şekliyle "kamu düzenini bozma"nın "olasılığı" nı bile 3 yıl hapisle cezalandırıyor.
TCK’nın 159. maddesine "...Türklüğü, Cumhuriyeti, Türk Milletini, hükümeti, bakanlıkları ...veya bunların bir kısmını temsil edenleri alenen tahkir ve tezyif eden kimseye..." şeklinde ilave edilen hükümlerle bir bakanlığın memurlarını eleştirmek bile imkânsız hale geliyor.
Mini demokrasi paketi aslında maksi demokrasi kazığıdır. Bu iktidara yakışır.

Büyük lafları çok kullananlar, size bir şeyler vermeyi değil, etkilemeyi amaçlıyorlardır.
O.Miller

Yazının Devamı

Çocuğumuza

27 Ocak 2002

Sürekli meşguldüm o kadar sene/ Seninle doyasıya oynayamadım/ Sen beni çağırdın gel oyna diye/ Ben bir türlü zaman ayıramadımGiydirdim, doyurdum, Seni kolladım/ Sadece bunları yeterli sandım/ Bana oyuncağını getirdiğinde/ Ben seni çoğu kez/ Başımdan savdımYatağa yatırır seni/ Okşardım/ Sen uyur uyumaz hemen çıkardım/ Şimdi o günleri çok özlüyorum/ Keşke bir dakika fazla kalsaydımHayat ne kadar kısa, yıllar ne çabuk/ Ne zaman büyüdü bu küçük çocuk/ Ona dokunmak için uzandığımda/ Ellerim boş kalır yüreğim burukArtık ne resimler, ne de oyunlar/ Ne "iyi geceler" ne sarılmalar/ Hepsi çok geride, ulaşmak çok zor/ Yaşanmadı sanki o güzel yıllarArtık hiç işim yok, yapayalnızım/ Günlerim çok uzun, üstelik bomboş/ Keşke isteklerini bir bir yapsaydım/ Küçük arzuların şimdi çok şirin, çok hoş. Güne uyan aşağıdaki şiiri Alice Chase yetişkin çocuğuna yazmış: Memleketi satanist, vatanı satanist, milleti satanist.. Peki onlar ne olacak? Rusçadan tercüme Güzel...Sonra atmosferi yaratır. Kenardan bakar ve yine der: Güzel Daha sonra toprakları, dağları ve denizleri yaratır. Bakar ve der: Güzel Erkeği yaratır, bir baştan sona seyreder: Güzel Sonra kadını yaratır ve bir hayli baktıktan sonra der:

Yazının Devamı

Çocuğumuza

27 Ocak 2002


<#comment>Güne uyan aşağıdaki şiiri Alice Chase yetişkin çocuğuna yazmış:
Sürekli meşguldüm o kadar sene/ Seninle doyasıya oynayamadım/ Sen beni çağırdın gel oyna diye/ Ben bir türlü zaman ayıramadım
Giydirdim, doyurdum, Seni kolladım/ Sadece bunları yeterli sandım/ Bana oyuncağını getirdiğinde/ Ben seni çoğu kez/ Başımdan savdım
Yatağa yatırır seni/ Okşardım/ Sen uyur uyumaz hemen çıkardım/ Şimdi o günleri çok özlüyorum/ Keşke bir dakika fazla kalsaydım
Hayat ne kadar kısa, yıllar ne çabuk/ Ne zaman büyüdü bu küçük çocuk/ Ona dokunmak için uzandığımda/ Ellerim boş kalır yüreğim buruk
Artık ne resimler, ne de oyunlar/ Ne "iyi geceler" ne sarılmalar/ Hepsi çok geride, ulaşmak çok zor/ Yaşanmadı sanki o güzel yıllar

Yazının Devamı

Reytingcilere...

26 Ocak 2002

Malumunuz 40a yakın ulusal televizyon kanalımız var. Bu kanallar zaman zaman ayrıntıları ve boyutları merak edilen konularda tartışma programı düzenliyorlar. Halk neyin doğru neyin yanlış, kimin haklı kimin haksız olduğunu öğrenmek için o programları gece yarılarına kadar dikkatle izliyor.Gelin görün ki bu programlara çoğunlukla uçlarda yer alan, fanatik, münakaşacı, kavgacı insanlar çıkartılıyor. Çünkü "kanal"ın amacı halkı aydınlatmak değil, gürültü, tartışma, kavga yaratıp reyting yakalamak. Böyle olunca televizyonda ele alınan kritik konular halkı aydınlatmak bir yana, seyirciyi uçlara taşıyarak mevcut gerilimi artırıyor. Meseleyi daha da karmaşık hale getiriyor...Murat Bozlak işte bu konuya değindi konuşmasında.. Dedi ki:- Tartışmaları fanatik kişiler arasında değil... Düşünce adamları, akademisyenler, bilim adamları, uzmanlar arasında düzenlemeli... Eğer uçlara kaymadan soğukkanlı ve düzeyli bir şekilde tartışırsak hem toplumda gerilimi azaltır, hem halkın aydınlanmasına yardımcı olur, hem çözüme daha kolay varırız...Katılıyoruz... HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak, önceki akşam kokteylli bir basın toplantısı düzenledi. Bozlak son gelişmelere ilişkin görüşlerini aktarırken

Yazının Devamı

Reytingcilere...

26 Ocak 2002


<#comment>HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak, önceki akşam kokteylli bir basın toplantısı düzenledi. Bozlak son gelişmelere ilişkin görüşlerini aktarırken bir yerde basit görünen hayli önemli bir konuya temas etti...
Malumunuz 40’a yakın ulusal televizyon kanalımız var. Bu kanallar zaman zaman ayrıntıları ve boyutları merak edilen konularda tartışma programı düzenliyorlar. Halk neyin doğru neyin yanlış, kimin haklı kimin haksız olduğunu öğrenmek için o programları gece yarılarına kadar dikkatle izliyor.
Gelin görün ki bu programlara çoğunlukla uçlarda yer alan, fanatik, münakaşacı, kavgacı insanlar çıkartılıyor. Çünkü "kanal"ın amacı halkı aydınlatmak değil, gürültü, tartışma, kavga yaratıp reyting yakalamak.
Böyle olunca televizyonda ele alınan kritik konular halkı aydınlatmak bir yana, seyirciyi uçlara taşıyarak mevcut gerilimi artırıyor. Meseleyi daha da karmaşık hale getiriyor...
Murat Bozlak işte bu konuya değindi konuşmasında.. Dedi ki:
- Tartışmaları fanatik kişiler arasında değil... Düşünce adamları, akademisyenler, bilim adamları, uzmanlar arasında düzenlemeli... Eğer uçlara kaymadan soğukkanlı ve düzeyli bir şekilde tartışırsak hem toplumda

Yazının Devamı

Dünya markası

25 Ocak 2002

Singapur Turizm Dairesinin davet ettiği aralarında Tuğrul Şavkayın da bulunduğu grup ilk gece ünlü "Raffles" otelinde ağırlanıyor. Bir yandan yemek yenirken bir yandan Şavkay fotoğraf derdine düşüyor. Mutfakta fotoğraf çektirmek istiyor. Ne var ki aşçıların işi başından aşkın. Yemek trafiği yoğun. Şavkay anlatıyor:- Bunun üzerine yabancı bir gazeteci olduğumu söyleyerek içlerinden şefe benzettiğim birisinden izin istedim.Genç adam bana şöyle bir baktı. "Siz Türk gazeteci grubundan mısınız?" diye sordu. "Evet" dedim. Dememle birlikte, Singapurlu aşçı sağ elini yumruk yapıp yukarı kaldırarak "Galatasaray!" diye bağırdı.Dönüş vakti geliyor. Ancak gümrükte bazı işlemlerin eksik olduğu görülüyor. Gümrük memuru, "Dönüp bu işlemi tamamlayın" diyor. Gerisini yine Şavkaydan aktaralım:- Ali Esad uçağı kaçırmak endişesinde "İstanbul uçağı için çok az vaktimiz kaldı" deyince memurun yüz ifadesi değişti. "Siz İstanbullu musunuz?" diye sordu. Olumlu cevabı alınca da, "Cim bom bom!" diye kükredi. Ardından da, "Geçin bakalım" dedi. Ne gurur verici tablolar... Hürriyet yazarı Tuğrul Şavkayın Singapur izlenimlerini "www. galatasaray.org.tr" sitesinde okuduk... Aktaralım... Yılgın mı, kırgın mı? -

Yazının Devamı

Dünya markası

25 Ocak 2002


<#comment>Hürriyet yazarı Tuğrul Şavkay’ın Singapur izlenimlerini "www. galatasaray.org.tr" sitesinde okuduk... Aktaralım...
Singapur Turizm Dairesi’nin davet ettiği aralarında Tuğrul Şavkay’ın da bulunduğu grup ilk gece ünlü "Raffles" otelinde ağırlanıyor. Bir yandan yemek yenirken bir yandan Şavkay fotoğraf derdine düşüyor. Mutfakta fotoğraf çektirmek istiyor. Ne var ki aşçıların işi başından aşkın. Yemek trafiği yoğun. Şavkay anlatıyor:
- Bunun üzerine yabancı bir gazeteci olduğumu söyleyerek içlerinden şefe benzettiğim birisinden izin istedim.
Genç adam bana şöyle bir baktı. "Siz Türk gazeteci grubundan mısınız?" diye sordu. "Evet" dedim. Dememle birlikte, Singapurlu aşçı sağ elini yumruk yapıp yukarı kaldırarak "Galatasaray!" diye bağırdı.
Dönüş vakti geliyor. Ancak gümrükte bazı işlemlerin eksik olduğu görülüyor. Gümrük memuru, "Dönüp bu işlemi tamamlayın" diyor. Gerisini yine Şavkay’dan aktaralım:
- Ali Esad uçağı kaçırmak endişesinde "İstanbul uçağı için çok az vaktimiz kaldı" deyince memurun yüz ifadesi değişti. "Siz İstanbullu musunuz?" diye sordu. Olumlu cevabı alınca da, "Cim bom bom!" diye kükredi. Ardından da, "Geçin bakalım" dedi.

Yazının Devamı