Hürriyet yazarı Tuğrul Şavkay’ın Singapur izlenimlerini "www. galatasaray.org.tr" sitesinde okuduk... Aktaralım...
Singapur Turizm Dairesi’nin davet ettiği aralarında Tuğrul Şavkay’ın da bulunduğu grup ilk gece ünlü "Raffles" otelinde ağırlanıyor. Bir yandan yemek yenirken bir yandan Şavkay fotoğraf derdine düşüyor. Mutfakta fotoğraf çektirmek istiyor. Ne var ki aşçıların işi başından aşkın. Yemek trafiği yoğun. Şavkay anlatıyor:
- Bunun üzerine yabancı bir gazeteci olduğumu söyleyerek içlerinden şefe benzettiğim birisinden izin istedim.
Genç adam bana şöyle bir baktı. "Siz Türk gazeteci grubundan mısınız?" diye sordu. "Evet" dedim. Dememle birlikte, Singapurlu aşçı sağ elini yumruk yapıp yukarı kaldırarak "Galatasaray!" diye bağırdı.
Dönüş vakti geliyor. Ancak gümrükte bazı işlemlerin eksik olduğu görülüyor. Gümrük memuru, "Dönüp bu işlemi tamamlayın" diyor. Gerisini yine Şavkay’dan aktaralım:
- Ali Esad uçağı kaçırmak endişesinde "İstanbul uçağı için çok az vaktimiz kaldı" deyince memurun yüz ifadesi değişti. "Siz İstanbullu musunuz?" diye sordu. Olumlu cevabı alınca da, "Cim bom bom!" diye kükredi. Ardından da, "Geçin bakalım" dedi.
Ne gurur verici tablolar...
Banka boşaltmak suçundan tutuklu olarak yargılanmakta olan Sabah Gazetesi Sahibi Dinç Bilgin ve İşadamı Cavit Çağlar, mevcutlu olarak önceki gün Adli Tıp’a getirildiler. Rapor için ayrı ayrı heyet muayenesinden geçtiler. Cavit Çağlar’ın panik atak şikâyeti vardı. Heyetten biri sordu:
- Yılgın mısınız, kırgın mısınız?
- Hem yılgınım hem kırgınım
- Ne zaman başladı bu?
- Haksızlığa uğradığımdan beri...
Muayene bu tür sorularla devam etti. Rapor yakında verilecek.
*Bir ülkenin büyüklüğü o ülkenin hayvanlara nasıl muamele ettiğiyle ölçülür.
Mohandas Gandhij
Kürtçe eğitim için dilekçe vermeye gelen öğrenciyi görevli, bir kenara çekerek:
- Bak, demiş, sen de biliyorsun ki bu dilekçeyi işleme koymamız imkânsız; zira anayasaya aykırı. Şimdi sen şu "anadil" yerine "babadil" yazarsan, işte o zaman dilekçen işleme konur.
- Ne fark eder?
- Etmez mi, bal gibi de eder... Çünkü annen memleketten dışarı çıkmadığı için Kürtçe konuşuyor; babansa küçük yaşta iş için Batı’ya geldiğinden, Türkçe konuşuyor!
Can Ozan
Meclis’te bir sergi... Sergide, yurtdışına kaçırılan tarihi eserlerimizin resimlerinin yer aldığı panolar... Her panoda o heykelin topraktan çıkarılış ve yurtdışına kaçırılış öyküsü...
Örneğin Bergama Zeus Tapınağı, Almanya - Berlin’de...
Boğazköy Sfenksi, Berlin Şehir Müzesi’nde... Aphrodisias İhtiyar Balıkçı Heykeli, Berlin Pergamon Müzesi’nde...
Herakles Heykeli, Boston Güzel Sanatlar Akademisi’nde... Kumluca Eserleri, ABD’nin Dumbarton Oaks Müzesi’nde...
Hekate Heykeli, Almanya’da yaşayan bir yurttaşımızın elinde... (Eser kendisinden istenmiş, hayır vermem demiş.)
Akşehir Hacı İbrahim Veli Türbesi ve Sandukası... 1905’te Almanya Başkonsolosu tarafından kaçırılmış.
Troya Eserleri... Bir bölümü Moskova - Puşkin, diğer bölümü St. Petersburg Hermitaj Müzesi’nde... Kalanı Almanya’da...
Her bir pano ayrı bir yürek sızısı... Kültür Bakanı İstemihan Talay soru üzerine yapılan çalışmaları anlatıyor.
"Her biri ayrı bir sorun... Örneğin bir tanesi için Almanlar, bunu bize dönemin padişahı hediye etti, vermeyiz diyorlar. Gerçekten hediye mi edilmiş yoksa kaçırılmış mı? Araştırıyoruz. Kâh diplomatik yolları kullanıyoruz kâh yargı yolunu... Bazen başarılı oluyoruz bazan başarısız. Ama yine de son yıllarda bir hayli eserimizi geri almayı başardık. Mücadelemizi sürdürüyoruz."
Dün bu içerden dışarı kaçırılanları konuşurken bir dostumuz dedi ki:
- Bu arada şu içerden içeriye kaçırılanları da önleseler iyi olacak...
- Ne gibi efendim?
- Müzayedeler yoluyla müzeler ve saraylardan zengin konutlarına çok sayıda eser kaçırılıyor. Müze ve sarayların envanteri olmadığından, müzayedelerde belge sorulmadığından bu iş pek akıcı şekilde sürdürülüyor... Kültür Bakanlığı’nın öncelikle ele alması gereken konu bence budur...
Laforizma...
Eğitimde "yabancı dil" kalkmalı mı?..
Siz önce "Türkçe" yi yabancı dil olmaktan kurtarın efendiler.
Cihan Demirci