Türk kimdir..?

7 Şubat 2002

Broşürü 1990 - 95 yılları arasında İstanbul Başkonsolosluğunda görev yapan diplomat Kaj Falkman yazmış. Falkman "Türk" bölümünü, halen piyasada satılmakta olan "Türkiye Uç Beyi" adlı kitabından aktarmış. Tartışmalı bölüm şu:"Türkiyede ilk kez Kemalist görüş ve Atatürk ile Türk oldular. Atatürk milli devletin sınırları içinde yaşayan herkesin Türk olduğunu açıkladı. Bu karar Cumhuriyetteki Kürt, Ermeni, Yunanlı, Musevi ve diğer halk gruplarını da kapsıyordu. Araştırmacılar ise; Türkün bir halk grubunun ve bir ulusun simgesi olmadığını, aynı dil grubu olduğunu ifade ettiğini söylüyorlar. Türk, Mançuryadan gelen Altay dil grubuna mensup göçebe boyların hepsine verilen addır. Bunlar batıya göç ederken her türlü halk ile karışmıştır. Çinliler step halkını güçlüler anlamına gelen toukine olarak adlandırmışlar ve bu da türke dönüşmüştür."Yanlış olan nedir? Yanlış olan Falkmanın özel bilgi ve yoruma dayanan tartışmalı bilgileri İsveç Dışişleri Bakanlığı adına yazılan Türkiye ile ilgili kitapçığa koymasıdır. İkinci yanlış ise Türkiyenin 1.5 yıl önce bu broşür ilk ortaya çıktığında bir zahmet okuyup itirazını zamanında ortaya koymamış olması... İsveç Enstitüsü tarafından hazırlanan

Yazının Devamı

Türk kimdir..?

7 Şubat 2002


<#comment>İsveç Enstitüsü tarafından hazırlanan ve İzmir’deki Türkiye - İsveç iş toplantısı sırasında dağıtılan broşüre tepkiler sürüyor.
Broşürü 1990 - 95 yılları arasında İstanbul Başkonsolosluğu’nda görev yapan diplomat Kaj Falkman yazmış. Falkman "Türk" bölümünü, halen piyasada satılmakta olan "Türkiye Uç Beyi" adlı kitabından aktarmış. Tartışmalı bölüm şu:
"Türkiye’de ilk kez Kemalist görüş ve Atatürk ile Türk oldular. Atatürk milli devletin sınırları içinde yaşayan herkesin Türk olduğunu açıkladı. Bu karar Cumhuriyet’teki Kürt, Ermeni, Yunanlı, Musevi ve diğer halk gruplarını da kapsıyordu. Araştırmacılar ise; Türk’ün bir halk grubunun ve bir ulusun simgesi olmadığını, aynı dil grubu olduğunu ifade ettiğini söylüyorlar. Türk, Mançurya’dan gelen Altay dil grubuna mensup göçebe boyların hepsine verilen addır. Bunlar batıya göç ederken her türlü halk ile karışmıştır. Çinliler step halkını güçlüler anlamına gelen t’oukine olarak adlandırmışlar ve bu da ‘türk’e dönüşmüştür."
Yanlış olan nedir? Yanlış olan Falkman’ın özel bilgi ve yoruma dayanan tartışmalı bilgileri İsveç Dışişleri Bakanlığı adına yazılan Türkiye ile ilgili kitapçığa koymasıdır. İkinci

Yazının Devamı

Necatiden bize

6 Şubat 2002

İlber Hoca "işte bu nedenle" diyerek şöyle devam etti:- İslamköylü Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Özal biraderler kasabalardan gelerek İstanbul Teknik Üniversitesine girebildiler. Çünkü lise eğitimleri çok sağlamdı. Süleyman Demirel bugünkü Afyon Lisesinden mezun olarak başbakan ve cumhurbaşkanlığa biraz zor gelirdi... ***Ortaylı konuşmasında "Mustafa Necati geleneğini" de anlattı. Eski Eğitim bakanlarımızdan Mustafa Necati öğretmenlerle mektuplaşır, onlardan gelen mektuplara tek tek yanıt verirmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenler toplumda en çok saygı gösterilen kişilermiş. Hoca devam etti:- Bir öğretmen bakanlığa gittiğinde müsteşar onu kapıya kadar geçirirdi. Şimdi öğretmenleri hademeler kovalıyor! Kabataş Eğitim Vakfının düzenlediği "Feriye Toplantıları" nda bu ayın konuğu Prof. İlber Ortaylıydı. İlber Hoca, Osmanlıda eğitimin bir kalitesi olduğunu ve bu sistem içinde değerli devlet adamları yetiştiğini söyledi. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da eğitimin kalitesi devam etmişti. 1950ye kadar Türkiyede sadece 50 lise bulunuyordu. İstanbulda Kabataş veya Haydarpaşa liselerinde ne okutuluyorsa, Kastamonu, Afyon, Erzurum

Yazının Devamı

Necati’den bize

6 Şubat 2002


<#comment>Kabataş Eğitim Vakfı’nın düzenlediği "Feriye Toplantıları" nda bu ayın konuğu Prof. İlber Ortaylı’ydı. İlber Hoca, Osmanlı’da eğitimin bir kalitesi olduğunu ve bu sistem içinde değerli devlet adamları yetiştiğini söyledi. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da eğitimin kalitesi devam etmişti. 1950’ye kadar Türkiye’de sadece 50 lise bulunuyordu. İstanbul’da Kabataş veya Haydarpaşa liselerinde ne okutuluyorsa, Kastamonu, Afyon, Erzurum liselerinde de o okutuluyordu.
İlber Hoca "işte bu nedenle" diyerek şöyle devam etti:
- İslamköylü Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Özal biraderler kasabalardan gelerek İstanbul Teknik Üniversitesi’ne girebildiler. Çünkü lise eğitimleri çok sağlamdı. Süleyman Demirel bugünkü Afyon Lisesi’nden mezun olarak başbakan ve cumhurbaşkanlığa biraz zor gelirdi...
***
Ortaylı konuşmasında "Mustafa Necati geleneğini" de anlattı. Eski Eğitim bakanlarımızdan Mustafa Necati öğretmenlerle mektuplaşır, onlardan gelen mektuplara tek tek yanıt verirmiş. Cumhuriyet’in ilk yıllarında öğretmenler toplumda en çok saygı gösterilen kişilermiş. Hoca devam etti:
- Bir öğretmen bakanlığa gittiğinde

Yazının Devamı

İlaç keyfi...

5 Şubat 2002

- Amerikan Tabipler Birliğinin ilaç şirketleri ve hekimler arasındaki ilişkileri etik bir çerçeveye oturtmak amacıyla koyduğu kurallardan biri şöyledir; Konferans ya da toplantıya katılan bir hekim doğrudan ya da dolaylı olarak seyahat, otel ya da diğer kişisel harcamalar için firma desteği kabul etmemelidir. Konferans dışında verilen yemekler, konferansın bir parçası olmayan sosyal programlar kabul edilmemelidir. Dr. Üçer, ekliyor:- Bir ilaç tanıtım toplantısı bir üniversitenin konferans salonunda bilemediniz mütevazı bir otelde yapılabilir. Türkiyenin en lüks otelinde düzenlenen ağırlama elbette hekimleri etkileyecektir.Tabii yukardaki ilaç tanıtım yöntemi bir değil, hemen tüm firmalarca uygulanmaktadır. Meslek etiği adına üzerinde durulması gereken ciddi bir konudur. Zometa ve Femara adlı iki ilacın tanıtım toplantısı geçen cuma ve cumartesi günleri İstanbulun en lüks oteli sayılan Ritz Carltonda yapıldı. Kanser tedavisinde kullanılan bu ilaçların tanıtımı için davet edilen hekimler iki gün bu otelde ağırlandı. Yol paraları ödendi. Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza Üçerin yaptığı açıklamaya göre, davet edilen hekim başına yaklaşık 600 dolarlık harcama yapıldı. Dr. Üçer

Yazının Devamı

İlaç keyfi...

5 Şubat 2002


<#comment>Zometa ve Femara adlı iki ilacın tanıtım toplantısı geçen cuma ve cumartesi günleri İstanbul’un en lüks oteli sayılan Ritz Carlton’da yapıldı. Kanser tedavisinde kullanılan bu ilaçların tanıtımı için davet edilen hekimler iki gün bu otelde ağırlandı. Yol paraları ödendi. Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza Üçer’in yaptığı açıklamaya göre, davet edilen hekim başına yaklaşık 600 dolarlık harcama yapıldı. Dr. Üçer dedi ki:
- Amerikan Tabipler Birliği’nin ilaç şirketleri ve hekimler arasındaki ilişkileri etik bir çerçeveye oturtmak amacıyla koyduğu kurallardan biri şöyledir; Konferans ya da toplantıya katılan bir hekim doğrudan ya da dolaylı olarak seyahat, otel ya da diğer kişisel harcamalar için firma desteği kabul etmemelidir. Konferans dışında verilen yemekler, konferansın bir parçası olmayan sosyal programlar kabul edilmemelidir.
Dr. Üçer, ekliyor:
- Bir ilaç tanıtım toplantısı bir üniversitenin konferans salonunda bilemediniz mütevazı bir otelde yapılabilir. Türkiye’nin en lüks otelinde düzenlenen ağırlama elbette hekimleri etkileyecektir.
Tabii yukardaki ilaç tanıtım yöntemi bir değil, hemen tüm firmalarca uygulanmaktadır. Meslek etiği adına

Yazının Devamı

Baloncu William

3 Şubat 2002

- Bahse girerim, kısa süre önce Washingtonda anlaşmaya varıldığı üzere Türk Tank Tugayları ve ABD özel birlikleri Bağdat yolunda olacak...Gazeteci Murat Çelik sormuş Ecevite iddianın doğruluğunu. O da yanıt verdi:- Olacak şey değil. Gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok.Türkiye ile Irakın arasını bozmak için sürekli komplo ve yalan haber üreten William Safire, bir defa daha yalancı çıktı. Daha önceki yazılarındaki kışkırtıcı haberler de fos çıkmıştı. Ama ne gam... Birileri (özellikle bir büyük gazete) ona inanmak istiyor. Öncekiler yalan da çıksa her yeni yazısı sorgulanmadan, önceki yalanları anımsatılmadan yayımlanıyor.Savaş kışkırtıcılığı yapmak bir gazeteci için meslek suçudur. Sessiz kalmayalım. Ne mi yapalım? Mesela kendi kamuoyunu ve bizi sürekli aptal yerine koyan bu sorumsuz gazetecinin yalan haberlerini bir dosyaya koyup hem Pulitzer ödül komitesine, hem New York Timesın okur köşesine, hem ABDdeki etik kuruluşlara gönderelim... Uyansınlar... Milliyet Dış Haberler Servisinin "Türkiyeyi savaşa sokmakta kararlı yazar" diye nitelediği William Safireın son yazısındaki şu cümle çok çarpıcıydı: Aldığın her nefesi fırsat bil, Ot değilsin yeniden bitmezsin Ömer Hayyam Şu

Yazının Devamı

Baloncu William

3 Şubat 2002


<#comment>Milliyet Dış Haberler Servisi’nin "Türkiye’yi savaşa sokmakta kararlı yazar" diye nitelediği William Safire’ın son yazısındaki şu cümle çok çarpıcıydı:
- Bahse girerim, kısa süre önce Washington’da anlaşmaya varıldığı üzere Türk Tank Tugayları ve ABD özel birlikleri Bağdat yolunda olacak...
Gazeteci Murat Çelik sormuş Ecevit’e iddianın doğruluğunu. O da yanıt verdi:
- Olacak şey değil. Gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok.
Türkiye ile Irak’ın arasını bozmak için sürekli komplo ve yalan haber üreten William Safire, bir defa daha yalancı çıktı. Daha önceki yazılarındaki kışkırtıcı haberler de fos çıkmıştı. Ama ne gam... Birileri (özellikle bir büyük gazete) ona inanmak istiyor. Öncekiler yalan da çıksa her yeni yazısı sorgulanmadan, önceki yalanları anımsatılmadan yayımlanıyor.
Savaş kışkırtıcılığı yapmak bir gazeteci için meslek suçudur. Sessiz kalmayalım. Ne mi yapalım? Mesela kendi kamuoyunu ve bizi sürekli aptal yerine koyan bu sorumsuz gazetecinin yalan haberlerini bir dosyaya koyup hem Pulitzer ödül komitesine, hem New York Times’ın okur köşesine, hem ABD’deki etik kuruluşlara gönderelim... Uyansınlar...

Yazının Devamı