Ata’nın çavuşu

24 Nisan 2002


<#comment>Ali Çavuş Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in emir çavuşluğunu yapmış. Savaştan sonra köyü Güllüce’ye dönmüş. Çifte çubuğa karışmış. 1932 yılında Atatürk’ün Bursa’ya Merinos fabrikasının temelini atmaya geleceğini duyan Ali Çavuş, kalkmış Paşa’sını görmek için Bursa’ya yollanmış... Fabrika sahasını çevreleyen askerler geçit vermemiş. İtiş kakış, bağırış çağırış derken olay Mustafa Kemal’in dikkatini çekmiş. Bırakın gelsin, demiş. Ali Çavuş çıkmış Ata’nın karşısına. Mustafa Kemal birden tanımış Ali Çavuş’u. Sarılmış. Hal hatır sormuş. Sonra da:
- Sana ne yapabilirim Ali Çavuş, diye sormuş, benden ne istersin?
- Daha ne isteyim Paşam, demiş Ali Çavuş, Cumhuriyet’i kurdunuz. Siz Cumhurbaşkanı oldunuz, ben de Güllüce’ye muhtar oldum. Bundan daha büyük ne olabilir...
Mustafa Kemal yanındaki yavere verdiği talimatla Ali Çavuş’u Ankara’da yapılacak 10’uncu yıl törenlerine davet etmiş. Çankaya’da konuk etmiş. Misafirlerine de şöyle tanıtırmış:
- Ali Çavuş benim emir çavuşum. İşte hayatımda benden hiçbir şey istemeyen tek adam. Ondan başka herkes benden bir şey istedi. Ama o hiçbir şey...
Bu hoş öyküyü Arif Keskiner, "Çiçek Gibi" adlı kitabında

Yazının Devamı

Hangi CHP?

23 Nisan 2002

... Halkçılık anlayışımızı "düşmanınınızın dahi insan olduğunu unutmayınız" görüşü ile Hacı Bektaşi Veliden, Laiklik anlayışımızı "bilgiyle uyumak bilgisiz ibadetten hayırlıdır" görüşüyle Mevlanadan, Cumhuriyet anlayışımızı, "yok edin insanın insana kulluğunu" görüşüyle Nazım Hikmetten, Milliyetçilik anlayışını "memleket dayanışmaya muhtaçtır. Bayağı politikacılıkla milleti parçalamak hainliktir" görüşü ile M. Kemalden, devletçilik anlayışımızı "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" görüşüyle Şeyh Edebaliden, Devrimcilik anlayışımızı "Diyalektik materyalizm" görüşüyle Karl Markstan almış gençleriz... İsmet Solak devam ediyor:"...Evet broşürde aynen böyle yazıyor. Ve belgesi elimde. İki haftadan beri bekliyorum. İktidar yürüyüşüne (!) çıktığını açıklayan Sayın Deniz Baykaldan ne bir söz, ne bir işlem yapıldığını duydum. Şimdi soruyorum: "Ey samimi Atatürkçüler, bu CHP Atatürkün kurduğu parti mi?" İsmet Solak dostumuz Damga gazetesindeki köşe yazısına "Bu CHP Atatürkün partisi mi?" başlığını atmış. Yazıda "CHP Kocaeli Gençlik Kolları"nın broşürü yer alıyor. Broşürde CHPnin 6 ilkesi şöyle açıklanıyor: Günler insana uzun görünüyorsa hayat kısa gelir. Günün fıkrası... - Bi dakika bi

Yazının Devamı

Hangi CHP?

23 Nisan 2002


<#comment>İsmet Solak dostumuz Damga gazetesindeki köşe yazısına "Bu CHP Atatürk’ün partisi mi?" başlığını atmış. Yazıda "CHP Kocaeli Gençlik Kolları"nın broşürü yer alıyor. Broşürde CHP’nin 6 ilkesi şöyle açıklanıyor:
... Halkçılık anlayışımızı "düşmanınınızın dahi insan olduğunu unutmayınız" görüşü ile Hacı Bektaşi Veli’den, Laiklik anlayışımızı "bilgiyle uyumak bilgisiz ibadetten hayırlıdır" görüşüyle Mevlana’dan, Cumhuriyet anlayışımızı, "yok edin insanın insana kulluğunu" görüşüyle Nazım Hikmet’ten, Milliyetçilik anlayışını "memleket dayanışmaya muhtaçtır. Bayağı politikacılıkla milleti parçalamak hainliktir" görüşü ile M. Kemal’den, devletçilik anlayışımızı "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" görüşüyle Şeyh Edebali’den, Devrimcilik anlayışımızı "Diyalektik materyalizm" görüşüyle Karl Marks’tan almış gençleriz...
İsmet Solak devam ediyor:
"...Evet broşürde aynen böyle yazıyor. Ve belgesi elimde. İki haftadan beri bekliyorum. İktidar yürüyüşüne (!) çıktığını açıklayan Sayın Deniz Baykal’dan ne bir söz, ne bir işlem yapıldığını duydum. Şimdi soruyorum: "Ey samimi Atatürkçüler, bu CHP Atatürk’ün kurduğu parti mi?"

Günler insana uzun görünüyorsa

Yazının Devamı

Çiçek Arif...

21 Nisan 2002

- Herkes birbirini tanıdığı için kimse kimseden çekinmezdi. Soru cevap oyunu oynanırdı barın etrafında. Biri 25 kuruş çıkarır ve bir soru sorardı. Soruya yanıt veren bilirse 25 kuruşu alır bilemezse 25 kuruş verirdi. Bir kadeh içkinin 150 kuruş olduğu o dönemde bazen fiyat 10 liraya kadar çıkar, iddiasında direnen kişi kimi zaman taksiye atlayıp eve gider ansiklopediyi kapar gelirdi.Arif ve kardeşi Apo ile 70lerde Yılmaz Güneyin Leventteki evinde tanışmıştık. Yılmaz bir tabanca çıkardı gecenin bir saatinde. İçine 9 kurşun koydu. Bahçeye doğrulttu. Tabanca 9 kurşunu bir tetikte boşalttı. Arif ve kardeşi gösteriyi sevmedi, izin isteyip gittiler. Arif kavgadan çekinmez. Silahtan hoşlanmaz. Çiçek Gibi, değerli bir dostun çiçek gibi yazılmış hayat öykülerinden oluşuyor... Alabildiğine içten ve rengârenk... Sayfalarında kendi hayatınızın çiçek kokularını da bulabilirsiniz. Adanada bir nalbant çocuğu olarak başlayan yaşam serüveni ne yorucu, ne keyifli duraklardan geçmiş... Ne günler görmüş.. Tadı artık sadece anılarda kalan Beyoğlunun hayat üniversitelerinde ne güzel, ne renkli insanların dostluğuyla sarmalanmış... Arif Keskinerin yaşamını anlattığı "Çiçek Gibi" son zamanların en güzel

Yazının Devamı

Çiçek Arif...

21 Nisan 2002


<#comment>Adana’da bir nalbant çocuğu olarak başlayan yaşam serüveni ne yorucu, ne keyifli duraklardan geçmiş... Ne günler görmüş.. Tadı artık sadece anılarda kalan Beyoğlu’nun hayat üniversitelerinde ne güzel, ne renkli insanların dostluğuyla sarmalanmış... Arif Keskiner’in yaşamını anlattığı "Çiçek Gibi" son zamanların en güzel kitabı o dönemi yaşayanlar için... Benim hayat üniversitem, dediği Kulis Bar’ı anlatıyor Arif:
- Herkes birbirini tanıdığı için kimse kimseden çekinmezdi. Soru cevap oyunu oynanırdı barın etrafında. Biri 25 kuruş çıkarır ve bir soru sorardı. Soruya yanıt veren bilirse 25 kuruşu alır bilemezse 25 kuruş verirdi. Bir kadeh içkinin 150 kuruş olduğu o dönemde bazen fiyat 10 liraya kadar çıkar, iddiasında direnen kişi kimi zaman taksiye atlayıp eve gider ansiklopediyi kapar gelirdi.
Arif ve kardeşi Apo ile 70’lerde Yılmaz Güney’in Levent’teki evinde tanışmıştık. Yılmaz bir tabanca çıkardı gecenin bir saatinde. İçine 9 kurşun koydu. Bahçeye doğrulttu. Tabanca 9 kurşunu bir tetikte boşalttı. Arif ve kardeşi gösteriyi sevmedi, izin isteyip gittiler. Arif kavgadan çekinmez. Silahtan hoşlanmaz. Çiçek Gibi, değerli bir dostun çiçek gibi yazılmış hayat

Yazının Devamı

Yağma Hasan 3

20 Nisan 2002


<#comment>Gerçi biraz pehlivan tefrikasına dönmeye başladı ama ne yapalım. Zira konu önemli ve hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Acaba SSK, Emekli Sandığı ve BağKur’daki sistem uygulansa... Bırakın hastane masrafını sadece ilaç bedelinin yüzde 10’u, 20’si gibi bir oran hastaya ödetilse... TBMM’nin sadece 2001’de 17 trilyon lirayı bulan sağlık harcamalarında dişe dokunur bir tasarruf gerçekleştirilemez mi?
Eski SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu bu soruya yanıt veriyor:
- SSK, Emekli Sandığı ve Bağ -Kur’da aktif çalışanlar ilaç bedelinin yüzde 20’sini kendileri öder. Emekliler için bu oran yüzde 10’dur. Sadece SSK’nın bu uygulama nedeniyle bir yılda sağladığı tasarruf 2 trilyon liradan az değildir. Bağ Kur ve Emekli Sandığı’nı katarsanız bu rakam çok çok yükselir.
-Dolayısıyla aynı sistem TBMM’nin sağlık harcamalarında da uygulansa ciddi bir tasarruf sağlanır, değil mi?
- Elbette. Ayrıca olayın bir de Anayasal boyutu var. Bilindiği gibi Anayasa’mız "hiç kimseye ayrıcalık tanınamaz", der. Zar zor geçinebilen sade vatandaş ilaç bedelinin yüzde 10 ile yüzde 20’sini cebinden ödüyor ama ekonomik durumları o vatandaşlardan çok daha iyi olan milletvekilleri

Yazının Devamı

Yağma Hasan 2

19 Nisan 2002

- Bazen hastaneler yüksek fatura çıkarıyor. Örneğin en fazla 4 - 5 tahlil yapılması gereken birine 10 - 15 tahlil yapılmış gibi gösteriyorlar...TBMM özel hastanelerin fiyat şişirdiğini biliyor. Bile bile faturayı ödüyor. Oysa fatura bedelinin yüzde 5ini 10nunu hastaya ödetirseniz belli bir kontrol ve tasarruf sağlarsınız. Ayrıca kazık atan hastaneyi cezalandırmak bir yol... Mehmet Elkatmış diyor ki:- Bunların hepsini düşünüyoruz. Ama özel hastanelerin hemen hepsi fatura şişiriyor. Bunu yapanlarla anlaşmamızı iptal etmeye kalksak gidecek hastane bulamayız...Meclis yönetimi personeline şirin görünmek için özel tedavi imkânı sunmuş. Öte yandan özel hastanelerle sıcak ilişkiler kurulmuş. Trilyonları da halk ödediğine göre TBMMyi ırgalayan bir sorun kalmıyor ortada!.. Dün hem yazdık hem öğrendik... Meğer Meclisin kıyak tedavi imkanlarından yalnızca eski ve yeni milletvekilleri değil Meclisin ve sarayların tüm personeli yararlanıyormuş. Bir diplomat tedavisini devlet hastanesinde yaptırırken Meclisteki bir odacının ya da kadrolu şoförün anası babası çoluk çocuğu International Hospitaldan yararlanabiliyor. Bu kapsama toplam 22 bin kişi giriyor. Devlet kasasından bir yılda 17 trilyon

Yazının Devamı

Yağma Hasan 2

19 Nisan 2002


<#comment>Dün hem yazdık hem öğrendik... Meğer Meclis’in kıyak tedavi imkanlarından yalnızca eski ve yeni milletvekilleri değil Meclis’in ve sarayların tüm personeli yararlanıyormuş. Bir diplomat tedavisini devlet hastanesinde yaptırırken Meclis’teki bir odacının ya da kadrolu şoförün anası babası çoluk çocuğu International Hospital’dan yararlanabiliyor. Bu kapsama toplam 22 bin kişi giriyor. Devlet kasasından bir yılda 17 trilyon ödeniyor. TBMM Sağlık İdare Amiri Mehmet Elkatmış, bu yüksek rakamı izah ederken açık sözlü:
- Bazen hastaneler yüksek fatura çıkarıyor. Örneğin en fazla 4 - 5 tahlil yapılması gereken birine 10 - 15 tahlil yapılmış gibi gösteriyorlar...
TBMM özel hastanelerin fiyat şişirdiğini biliyor. Bile bile faturayı ödüyor. Oysa fatura bedelinin yüzde 5’ini 10’nunu hastaya ödetirseniz belli bir kontrol ve tasarruf sağlarsınız. Ayrıca kazık atan hastaneyi cezalandırmak bir yol... Mehmet Elkatmış diyor ki:
- Bunların hepsini düşünüyoruz. Ama özel hastanelerin hemen hepsi fatura şişiriyor. Bunu yapanlarla anlaşmamızı iptal etmeye kalksak gidecek hastane bulamayız...
Meclis yönetimi personeline şirin görünmek için özel tedavi imkânı sunmuş. Öte

Yazının Devamı